Yandex
16 Temmuz 2025 Çarşamba
İstanbul 30°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yazmak, yaşamak ve bir başka dünya için

Ali Alsaç

Ali Alsaç

Gazete Yazarı

A+ A-

Köşemde genelde baştan sona aynı konu çerçevesinde kalarak yazımı tamamlarım. Ancak bu hafta ülkemiz, bölgemiz ve ötesi oldukça yoğun gündemler içerisinde. Henüz haftanın başındayız. Yapay zekadan, toplum yaşantımıza ve İran’ın tüm insanlığa cesaret veren direnişini içeren fikirlerimi toplum, bilim, siyaset potporisi kıvamında bir yazıyla paylaşıyorum.

YAPAY ZEKÂ DÜŞÜNEN İNSANIN DÜŞMANI MI?

Birkaç yıl önce “akıllı telefonlar beynimizi köreltiyor” tartışmalarını hatırlarsınız. Şimdi yepyeni bir tartışmanın eşiğindeyiz. Yapay zekâ destekli sohbet robotları, özellikle GPT’ler ve diğer farklı isimlerle kullanımı yaygınlaşan büyük dil modelleri, öğrenme becerilerimizi yavaş yavaş elimizden mi alıyor?

MIT Media Lab’den gelen yeni bir araştırma, “Your Brain on ChatGPT: Accumulation of Cognitive Debtwhen Using an AI Assistant for Essay Writing Task”, bu soruya oldukça çarpıcı verilerle yaklaşıyor. 206 sayfalık bir araştırma çalışmasından özetle konuyu aktarmaya çalışacağım.

54 üniversite öğrencisi (MIT, Harvard, Wellesley, Tufts, Northeastern üniversitelerinden) dört oturuma yayılan bir deneme yazma deneyine katılıyor. Bir grup sadece ChatGPT kullanıyor, bir diğeri klasik Google araması, üçüncüsü ise hiçbir dijital araç kullanmadan “saf beyin gücüyle” yazıyor. Deney boyunca beyin aktivitesi EEG cihazlarıyla ölçülüyor, yazılar hem öğretmenler hem de bir yapay zekâ hakem tarafından değerlendiriliyor. Sonuçlar düşündürücü.

En çarpıcı bulgulardan biri şu: ChatGPT ile yazı yazanların beyinlerinde bilişsel etkileşim ciddi oranda azalıyor. Beynin dikkat, hafıza ve karar verme bölgeleri daha az çalışıyor. Üstelik katılımcılar yazdıkları yazıya ne kadar "sahip çıktıkları" sorulduğunda, çoğu "bu yazı benim değil" diyor. Kendi yazdığı metni hatırlayamayan bir öğrenci profili karşımıza çıkıyor.

ChatGPT'nin yazı kalitesi yüksek olabilir. Ama bu kaliteye ulaşırken beynin nesi eksiliyor? Hatırlama, analiz etme, argüman kurma, yazı yapısı oluşturma gibi temel akademik beceriler gitgide devre dışı kalıyor. Kısacası, GPT yazıyor; biz sadece düzenliyoruz.

Araştırmada, sadece beyin gücüyle yazı yazanların, hem zihinsel aktiviteleri daha güçlü çıkıyor hem de yazılarına sahiplenmeleri çok daha yüksek. Daha özgün, daha çeşitli ifadelerle yazıyorlar. Hatırlama güçleri de daha kuvvetli.

Peki bu durum neye benziyor? Şöyle düşünün: Hesap makinesi sayesinde dört işlem beceriniz köreldi mi? Muhtemelen evet. Ama artık hayat bu kadar hızlı akarken, hız kazandıran teknolojilere sırt çevirmek mümkün değil. Ancak mesele sadece hız değil. Zihinsel kaslarımızın körelmemesi için arada “elle hesap yapmak”, “kendin düşünmek” şart. Aksi takdirde düşünmenin zahmeti değil, kendisi ortadan kalkar.

Bugün öğrenciler sadece cevap arıyor. Oysa eğitim, cevap bulmak değil soru sormayı öğrenmektir. ChatGPT doğru bir cevabı saniyeler içinde verebilir. Ama doğru soruyu kim soracak?

Eğitimde yapay zekâ araçları kullanılmalı, evet. Ama bu kullanım bir rehavet değil, rehberlik anlayışıyla olmalı. Büyük Dil Modellerini bir baston gibi değil, bir dağ rehberi gibi düşünmeliyiz. Yolumuzu kolaylaştırsın ama yürümeyi biz yapalım.

Çünkü bir şeyi yazmak sadece bir metin üretmek değildir. Yazmak düşünmektir. Ve eğer bir gün düşünmeyi de yapay zekâya bırakırsak, elimizde ne yazı kalır ne de insan.

Eğitim sisteminin asıl görevi, bilgiyi aktarmaktan öte, öğrencilerin kendilerini ifade edebilen, sorgulayan ve çözüm üreten bireyler haline gelmesini sağlamaktır. Teknoloji elbette bu sürece katkı sağlayabilir, ama öğrenmenin öznesi her zaman insan olmalı.

Yani soru şu: yazmak mı istiyoruz, yoksa yazdırıp geçmek mi? Çünkü gerçek öğrenme, sadece yazıya dökülen satırlarda değil, kişinin yazdıklarına sahip çıkabildiği, onları anladığında ve yeniden üretebildiğinde gerçekleşir. Yapay zekânın kalemi çok çabuk olabilir, ama gerçek düşünce hep bizim beynimizdedir.

İRAN’IN KAHRAMAN BİLİM İNSANLARI

Günümüzde savaşlar sadece tanklarla, mermilerle, füzelerle değil, aynı zamanda laboratuvarlarda, araştırma merkezlerinde ve bilim insanlarının masalarında da yapılıyor. Hedef aldıkları ülkelerdeki bilimsel gelişmenin önünün kesilmesi, bağımsız araştırmaların durdurulması, emperyalist güçler için uzun vadeli stratejilerden biridir.

Bu çerçevede, İran'ın nükleer programına katkı sunan bilim insanlarının hedef alınması, yalnızca bir "casusluk operasyonu" ya da "terör saldırısı" olarak değil, çok daha derin boyutlarıyla okunmalıdır. İsrail’in istihbarat örgütleri ve diğer casusluk yapılanmaları, son 15 yıl içinde İran’ın en değerli fizikçilerini hedef aldı. Nükleer programdan sorumlu bilim insanları, evlerinin önünde vurularak şehit edildi, arabalarına bombalar yerleştirildi, sokak ortasında kurşunlandılar. Bu cinayetlerde kullanılan yöntemler ne denli alçaksa, gerekçeleri de o kadar ikiyüzlüydü: “Dünya barışı için tehlikeliydiler”. Dünya barışı dedikleri yüzlerce yıldır Afrika’nın Asya’nın kaynaklarını sömürmek, tüm insanlığın ortak pazarını kontrol etmek, sanattan spora, bilimden üretime tüm insanlık faaliyetlerinde üstünlüklerini zorbalıkla devam ettirmek. Antiemperyalistler böyle bir dünya barışını kabul etmez.

Siyonist rejimin bu tür eylemleri, yalnızca İran’a karşı değil; tüm bağımsız ülkelerin, Asya’nın ve özellikle de İslam dünyasının ilerlemesine karşı yürütülen sistematik bir politikanın parçasıdır. Çünkü bilimsel gelişmenin anahtarı olan nükleer teknoloji, yalnızca enerji üretimiyle sınırlı değildir. Bu teknoloji, bağımsız bir ülke için kalkınma, savunma ve gelecek inşası demektir. Bu yüzden Batı ve onun Batı Asya’daki uzantısı Siyonist Rejim, bu alandaki her adımı tehdit olarak algılar.

İranlı bilim insanlarının şehit edilmesi, aynı zamanda bilime saldırının sembolüdür. Şehit edilenler, laboratuvar kıyafeti giyen birer milli kahramandırlar. Bu insanların öldürülmesi, bilimsel düşünceye, özgür araştırma ruhuna ve insanlığın aydınlık geleceğine yöneltilmiş bir darbedir.

Bilim, emperyalizmin elinde bir araç değilse, emperyalizm tarafından yok edilmek istenir. Bilim, insanlığın ortak mirasının en değerli unsurlarından biridir. Nötronlarla ya da fotonlarla siyaset yapılmaz; evrensel yasalar kimin elinde olursa olsun aynı şekilde işler. Ancak emperyalizm için bilim, yalnızca kendi kontrolü altında olduğunda meşrudur. Kendi laboratuvarlarında araştırma yaparak, kendi teknolojilerini üreterek gelişen uluslar, emperyalist egemenliğin dışına çıkmış sayılır. İşte bu yüzden, bağımsız bilim insanları, sadece formüller değil, aynı zamanda o milletin direniş sembolleri olarak algılanır. Emperyalizm, karşısında meydan okuyan, kendi ayakları üzerinde duran toplumları görürse, önce onların bilim adamlarını hedef alır.

Ülkemizde de gladyonun fetö eliyle işlenen bilim insanı cinayetleri aynı çerçevededir. Suriye, Irak, Rusya, Pakistan ve daha bir çok ülkede benzer cinayetler işlendi. Avrupa’da Amerika’da insanlık aşkı taşıyan binlerce bilim insanı katledildi. Yakın tarihe bakıldığında bunun örneklerini görebilirsiniz.

Antiemperyalist mücadeleyi ciddiye alan herkes için bu şehitlerin kimlikleri ve hayatları önemlidir. Onlar, yalnızca bir ülkeye ait değillerdir ve tüm ezilen ulusların bilimsel bağımsızlık mücadelesi adına kahramanca görev almışlardır. İran’ın yetiştirdiği bilim insanları başta kendi ülkelerinin bağımsızlığı için çalıştılar ancak antiemperyalist cepheden bakıldığında tüm insanlığa faydaları dokunmuştur. Saygıyla anıyoruz.

ELEŞTİRİDE İNSAN ODAKLI VE YAPICI OLMAK

Türkiye'mizin eğitimli, çalışkan, üretken insan kaynağına ihtiyacı var.

Gençlerimizin üretken, sporcu, sanatçı, mutlu ve vatan savaşını başarıya ulaştıracak bir motivasyonda olması için uygun şartları sağlamalıyız.

Konuyu biliyorsunuz; YKS sınavı için gittiği okuldaki giriş aramasında sorun yaşayan genç bir kızın giyimini konu alan milyonlarca yorum yapıldı. Kız kardeşimizin şahsiyetini nasıl bu kadar kolay ayaklar altına alıyorsunuz! Eleştirirken kırıcı olmadan, eğitici bir içerikle konuşmak gerekir. Hakaret içeren yorumların suç olduğunu belirtmeme gerek yoktur. Kıyaslama yaparken tesettür ve açık giyimi karşılaştıran yorumlar, toplumu ayrıştıran ve artık aştığımızı düşündüğüm bir konunun tekrarlamasına neden olmaktadır. Siyaset üretmekte sıkışanlar eski defterleri açarak bu konulardan fayda sağlamaya çalışır.

Türk eğitim sistemi tıpkı dünyanın genelinde olduğu gibi bir sınav sistematiği ile topluma insan kaynağı sağlamaktadır. Buralarda en insancıl ve verimli yöntemler ne olacaktır tartışması yapalım ama genç bir kardeşimizi kendi değer yargılarımız ile haysiyet cellatlarının önüne atmayalım.

Açık mı giyinelim, tesettüre mi girelim tartışması bizi İsrail siyonizmine, Amerikan emperyalizmine karşı duracağımız bir sonuca götürüyor mu? Aksine hedef ülkelerin başında olan Türkiye’mizi içeride bölen bir iklimimi hazırlıyor?

Cumhuriyet değerleri ile savaşarak Türkiye'yi bölersiniz. Bu konuda net bir tutum içindeyiz. Ahlakçılığın aranacağı yer Türkiye'nin kaynaklarının israf edilmesini engellemek, uyuşturucu ile keskin mücadele, Aile birliğini güçlendirmek gibi temel işler üzerinden yürümeli. Çocuklarımızı eğitelim, bir arada yaşamanın gerekliliklerini, erdemli olmanın insan yaşamındaki önemi kavratalım.

Sınava girişin kurallarına uymak öğrencinin sorumluğundadır. Ailelerimiz öğrenci evlatlarının terbiyesinden sorumludur. Kuralları belli olan bir sınavda öğrencimizin sorun yaşamaması için "ailelerimiz", "öğretmenlerimiz", "idarecilerimiz", "medyamız" ve ilgili kuruluşlar sınav öncesinde bir hatırlatma yapmalılar. Öğrencilerimiz gelecekte daha iyi bir sınav sistemi bulduklarında sonraki kuşakları o sisteme göre eğitirler. Ancak bugünün kurallarına dikkat etmek zorundayız.

Hiçbir insanımızdan hele hele hiçbir gencimizden vazgeçmeyiz. Başta devlet kurumlarımız olmak üzere toplumda etkisi olan tüm kişi ve kuruluşların, medyanın gençleri ayrıştıran değil birleştiren bir yaklaşım içinde olmasını sağlayacağız.

YÖN VE EYLEM

Yazımızı yapay zekanın düşünme yeteneğimiz üzerindeki etkisini inceleyen bir çalışmayla başlattık; İran’ın kahraman bilim insanlarına selam durduk ve ülkemizin teminatı gençlerimizin sınav telaşını faydasız olduğu kadar zararlı tartışmalara çeken odakları uyararak tamamladık.

Toplum Bilim Siyaset Yapay zeka İran