Yeşilçam’ı uğurlarken
Faşist dönemde 400 bin metrekarelik -ya da bir diğer söyleyişle 99 dönümlük- alana inşa edilen Avrupa’nın en büyük film stüdyosu olan Cinecitta (Çineçitta) denilince İtalyan sineması, Mumbai’de kurularak dünyanın en çok film üretilen mekânı olarak tanımlanan Bollyvood denilince Hindistan sineması ve de Hollywood denilince hiç kuşku yok ki Amerikan sineması akla gelir. Ve çoğu kez de bu ülke adları yerine, bu adlarla özdeşleşen yerler söylenir.
Bir zamanlar, çok değil, bir çeyrek asır öncesine dek de Yeşilçam denilince Türk sineması akla gelirdi. Önceleri biraz ironik ya da küçümsenme eşliğinde kullanılan Yeşilçam adı giderek sinemamızla öylesine özdeşleşti ki; Hollywood gibi bir ülke sinemasının tümünü kapsayan bir sözcük oluverdi.
Yeşilçam; ne 90 dönümlük bir alanı kaplayıp yaklaşık 90 Akademi Ödülü kazanan bir Cinecitta örneği devasa bir yer, ne de tüm dünya sinemalarını her ürünüyle derinden etkileme hünerine sahip Hollywood düzeyinde bir yer idi.
Yeşilçam yalnızca yüz, bilemediniz yüz elli metrelik Beyoğlu’nun arka sokaklarında çoğu bakımsız az katlı binaların bulunduğu bir sokak idi. Üstelik bu sokakta stüdyo filan da yoktu. Bir dizi bakımsız binaların içinde, çoğu tek odalı, bir masa birkaç sandalyeli film şirketleri yer alırdı. Bu şirketlerden bir kısmı yabancı film ithal eder, diğerleri ise yerli film yapımı ile uğraşırdı. İzlediğimiz filmlerin tümü -ya da abartmayalım büyük bir kısmı- bu sokakta, tek odalı bu yapım şirketlerinde atılan imzalarla yaşama geçerdi. Ünlü olanlar ile ünlü olmak isteyenlere gün boyu bu sokakta rastlamak mümkün olurdu.
ERMAN HAN OTEL OLMAK ÜZERE YIKILIYOR
Sokak küçüktü ama bu sokakta anlaşmalar yapılarak yaşama geçirilen film sayısı, adlarını saydığımız dünyanın bu en büyük stüdyolarından da pek aşağı değildi. 60’lı yıllarda bu sokaklarda tasarlanan projelerle 300 filmle dünyanın en çok film üretilen dördüncü ülkesi oldu bu ülke…
Bu sokağın karşı tarafında -caddenin bir diğer yanında- yer alan ve çoğuna Erol Dernek, Sadri Alışık, Fuat Uzkınay gibi sinemamızın değerleriyle isimlendirilen sokaklar topluluğuna da bir süre sonra Yeşilçam adı verilmeye başlandı. Çünkü gerçek Yeşilçam sokağındaki film şirketlerinden daha çok sayıda şirket bu sokakta sinemamızın bir açıdan MGM’si (meşhur aslanlı Metro Goldwyn Mayer) olarak tanımlanan, Hürrem Erman’ın adını taşıyan çok katlı bir binada toplanmıştı. Onlarca yerli film şirketinin yer aldığı bu bina adeta Yeşilçam’ın tek bir mekânda bir araya getirilen bir ikinci ve de zamana yenik düşmeyen yeni bir örneği olmuştu. Binanın en üst katında binaya adını veren Hürrem Bey’in “Erman Film”i yer alıyor, diğer katların her bir odasında da film şirketleri bulunuyordu. Burası film yapanlarla yapacakların, film satanlarla film gösterenlerin bir merkezi gibiydi.
Zamanla bu hanın çevresindeki binalarını da yerli film yapımcıları adeta istila etti. Yalnızca film şirketleri mi? Derken Yeşilçam’ın mesleki örgütlerinin ofisleri, başta Azminin kahvesi olmak üzere figüran kahveleri, TÜRSAK gibi sinema ilgili diğer kuruluşlar da bu yeni Yeşilçam’ın içinde yer aldı.
Derken eski Yeşilçam’la birlikte bu sokak da sektörün yazgısına boyun eğmek zorunda kaldı. Filmler azaldı, şirketler kapandı, başta Erman Han, Fatma Girik Hanlar iş merkezleri haline geldi. Figüran kahveleri ile aralara sıkışmış olan Yeni Melek sineması bir daha açılmamak üzere bir bir kapandı.
Bugünlerde Yeşilçam’ın simgesel konumda olan son binası Erman Han da otel olmak üzere yıkılıyor… Böylece bir zamanların Yeşilçam mekanları, insanları ve de on bine yaklaşan onca unutulmaz filmleriyle, bir daha yerine konulmayacak, benzerine rastlanmayacak. Ancak yaşanmışlıklarıyla geçmişe duyulan özlemin unutulmayacak bir parçası oldular.