Yücel Erten olayının düşündürdükleri
Neden gözaltına alındığını tam olarak bilmiyoruz. Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İZBETON adlı şirketinin yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındığını biliyoruz.
Yücel Erten kim mi? Türk Tiyatrosu’nun yaşayan önemli yönetmenlerinden. Kendisi hem hocalık yaparak pek çok öğrenci yetiştirmiş, hem sahneye koyduğu oyunlarla epey konuşulmuş, hem de pek çok kurum tiyatrosunda yöneticilik yapmış önemli bir tiyatro insanı. Ayrıca özellikle Alman Tiyatrosu ve dramaturgisi konusunda oldukça yetkin bir isim. Pek çok oyunu Almancadan dilimize kazandırmıştır. Yöneticilik yaptığı tiyatrolarda hararetli tartışmalar çıkmış, özellikle son olarak kurulmasını bizzat sağladığı İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ndan ayrılışı oldukça tartışmalı olmuştur.
Ama konumuz onun sanatsal çizgisi ya da sahne başarıları veya Türk Tiyatrosu’na katkıları değil. Çünkü bu gerekçelerle gözaltına alınmadı. Yani sahneye koyduğu bir oyun nedeniyle veya sanatsal olarak bir demeci nedeniyle gözaltında değil. Böyle olsaydı iş çok değişirdi, o başka.
Konu, Tunç Soyer döneminde depreme karşı çözüm olması için başlatılmış bir projenin sonradan insanları mağdur etmesi üzerine açılan bir soruşturma. Belediye’nin İzbeton şirketi üzerinden yürüttüğü bu proje, bir süre sonra tıkanıyor ve eski CHP İzmir İl Başkanı’nın da başında olduğu pek çok taşeron şirkete operasyon düzenlenmesiyle devam ediyor. Kooperatife üye olan 463 insanın mağdur olduğu bu soruşturma kapsamında belediye iştiraki olan İzbeton şirketinin zararının miktarı ise henüz tespit bile edilemiyor.
Basında şikâyet edenin şimdiki Belediye Başkanı Cemil Tugay olduğu iddia ediliyor. Üstelik bununla ilgili iki belge de elden ele dolaşıyor.
Bizi ilgilendiren yanı bu değil elbette. Zaten Yücel Erten’in bu işlerle ilgili olmadığı ilk mahkemede anlaşıldı ve serbest kaldı.
Ama benim anlamadığım bir sanat yönetmeni, neden bir belediye şirketinin yönetim kurulu üyesi olur. Şimdiye kadar Türk Tiyatrosu’nda pek karşılaşmadığımız bir durum bu. Muhsin Ertuğrul yıllarca İstanbul Şehir Tiyatrosu’nu yönetmiştir ve tiyatroya bütçe ayırmanın zor olduğu yıllarda bile böyle bir şeye ihtiyaç duymamıştır.
Eğer iddia edildiği gibi Yücel Erten. sanat yönetmenliğini sürdürdüğü dönemde maaşını bu şirketteki görevi karşılığı alıyorsa burada da ciddi bir yanlışlık var demektir. Neden Belediye Meclisi kararıyla kurulan tiyatronun sanat yönetmeninin maaşı bu şirketten ödenir ki? Hepimiz biliriz ki; bu şirketlerin yönetim kurulu üyelerine çok ciddi huzur hakları ödenir. Acaba Yücel Erten Hoca Şehir Tiyatrosu Sanat Yönetmenliği’ni sürdürdüğü dönemde maaşına katkı olsun diye mi böyle bir yönteme başvuruldu? Bildiğim kadarıyla sanat yönetmeni olarak maaşı da hiç az değildi. Ya da kendisi de eski bir tiyatrocu (Ast geçmişi var) olan Tunç Soyer, ona güvendiği veya jest yapmak istediği için mi özellikle yönetim kuruluna aldı? Çünkü şuna tüm kalbimle inanıyorum ki ve tüm tiyatro çevresi de bilir ki; Yücel Erten o şirketin uğraştığı müteahhitlik işlerinden hiç anlamaz. Onun aklı hep tiyatrodaki mühendisliğe çalışır.
Geçen yazımda belediyelerin nasıl şirketleştiğini ve bu sistemin nasıl yolsuzluk ürettiğini uzun uzun anlatmıştım. İşte sistemin bizzat ürettiği bu çarkın işleyişi değişmediği sürece buna benzer daha çok olay duyacağımıza emin olabilirsiniz.
Ama anlamamız gereken bir şey var. Bir sanatçı ne kadar büyük olursa olsun, onun kamusal alandaki sorumluluğu diğer yurttaşlarla eşittir. Trafik cezasından tutun tüm adli vakalara kadar sanatçı çok ünlü ya da muhalif diye düşünmez hukuk.
Biz duygusal olarak sevdiğimiz insanları oralarda görmek istemeyebiliriz. Ama hepimiz hukukun eşit ve adil uygulanmasını isteriz. Kabullenmesi zor olsa bile toplumda saygınlığı olan insanların yargılanmaları, hukukun üstünlüğünü gösterir.
Zaten ilk mahkemede serbest bırakılan Sayın Yücel Erten’in suçsuzluğu kamu-tiyatro ilişkisinde daha çok yol katetmemiz gerektiğini bize gösteriyor. Çünkü tiyatrocuların aklının sistemin ürettiği bu kirli işlerde ve siyasal didişmelerde değil; ülkemizin aydınlanma sürecine katkı sunma çabasında olduğu bir kez daha ispatlanmıştır. Bu süreç bize bir şeyi daha öğretmiştir ki, tiyatrocular salim kafa ile düşünüp hukuk sürecine saygı duyarak ve ona güvenerek hareket etmelidir. İşi magazine taşımak ve sanki siyasi bir tutukluya destek veriyor gibi açıklamalar yapmak, olayı içinden çıkılamaz bir hale getireceği gibi tiyatronun insanlık tarihine eşlik eden gururlu duruşuna da zarar verecektir.
İktidarlar değişir, devletler yıkılır-kurulur ama tiyatro sanatı insanı savunan bilge kimliği ile zamanın ve mekânın dışında kadim duruşu sayesinde, hepsine meydan okuyabilir. Bu yüzden gerçeği söylemek için sırtını kimseye yaslamak zorunda değildir.