Nâzım’ın aşkları
Sevgisiz cinsellik olmaz. Olursa bundan pişmanlık duyulur. Nâzım’ın birlikteliklerinde de hep duygusallık, sevgi vardır. Yaşadığı aşklar hep şiirlerine de konu olmuştur
Erol Ertuğrul
Aşk ve sevgi deyince Nâzım gelir hep aklıma. Nâzım Hikmet’in aşkları, aldatmaları tartışılmıştır hep. Kimileri onu savunmaya çalışırken, kimileri eleştirir. Ancak, her şey insancadır. Ünlü bir şiirinde kendisi bu gerçeği de dile getiriyor. “Kadınlarımı aldattım” diyor, “Aldatıldım” da diyor. Öyle olunca her şey insancadır demeli.
NÂZIM İLE PİRAYE
Piraye ile Nâzım’ın aşkı ünlüdür. Duyguludur, sonu hüzünlüdür. Çoğu kişi, Piraye’yi terk ettiği için bu sonu Nâzım’a yakıştıramaz. Piraye ile birlikteyken ve Piraye ona yakın olmak için Bursa’ya gelip hapishane yakınlarında bir eve taşınmışken, bu kez cezaevinde onu görmeye gelen dayısının kızı Münevver’le ilişki kurmuştur.
Piraye, Nâzım’ın bu yanını bir mektubunda tepki ile anlatır: “Sen beni kıskanıyorsun. Kafanda bir sürü şeyler yaratıp her yalnız insan gibi yarattıklarına kendin de inanıyorsun. Sen beni kıskanıyorsun ve benim gülmem tutuyor. Ben aşkı; Hürmet, muhabbet, sadakat diye anlarım. (...) Halbuki aşk sadece muhabbet sende. Ve bizzat sen çok iyi bilirsin, yalnız sen; ben kabul etmem “Bir zaaf anı” denen şeyi. Öyle kızıyorum ki sana. Sevmiyorum hiç kimseyi, ne seni, ne kızımı. Hem biliyorum bu evhama neden düştüğünü; ben içerde olsaydım sen dışarda aldatırdın beni. İçerde olmama ne lüzum var. İkimiz de dışardayken beni aldatmadın mı? Sen alçaksın ve dışarı çıkar çıkmaz beni yine aldatacaksın...” (Yatar Bursa Kalesinde, s. 114 -115 )
ŞİİRLEŞEN MEKTUPLAR
Nâzım, Piraye’nin kendisine yazdığı birçok mektubu şiirleştirmiştir. Bu şiirleştirme sırasında, mektuplarda çok az değişiklik ve ekleme yapmıştır. Şiirleştirilen bu mektuplardan birisi vardır ki olağanüstüdür:
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Nâzım tüm kadınlarını tutkuyla sevmiştir. Sevdiğine gönderdiği çiçeklerin arasına koyduğu notta, “Bu çiçekler seni benden önce görecekleri için onları kıskanıyorum” diyor. Saat 21-22 şiirlerinde de sevdiğine, şöyle sesleniyor:
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına...
Hapisten
mektubun içinde yolladığım karanfili
tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin
kadını...
NÂZIM’DAN ÖZÜR
Kurtuluş Savaşı üzerine inanılmaz güzellikteki “Kuvayi Milliye” destanını yazan bu büyük ustaya kendi ülkesinde yapılanlar ne yazık ki acı vericiydi. Yıllar sonra bir eski İçişleri Bakanı (Mehmet Ağar) günah çıkarmış, hem Nâzım için ve hem de acılar çektirilmiş tüm aydınlarımız için, “Biz solculara yıllarca haksızlık etmişiz, onlar ellerine bir bıçak bile almamış, aydın ve özel insanlarmış” demiş ve bir bakıma hem Nâzım’dan ve hem de öteki solcu aydınlarımızdan özür dilemişti. 15 Ocak doğum gününde Nâzım’a sevgi ve saygıyla...