29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kültürde iktidar olabilmek: (1)

Feridun Andaç

Feridun Andaç

Eski Yazar

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın birkaç salonunu gezindiğinizde 37 yıl süresince Türkiye’nin kültürel mecrada nereden nerelere geldiği, hangi açılımlara yöneldiğini görmeniz pekâlâ mümkün.
Fuarın sosyo-kültürel okumalara/değerlendirmelere açık bir yanı var. Nice süredir ülkeyi pıtrak gibi saran kitap fuarı furyası da gene birçok şeyin göstergesi. Ama en belirgince öne çıkanı da şu; siyaseten hep iktidar olan muhafazakâr zihniyetin bir tür iktidar olamama sancısı...
Eninde sonunda fuar bir sonuçtur, teşhir/sunum yeridir.
Biraz önce değindiğim bu yönsemenin üç önemli belirleyici göstergesi var:
İlki; düşünsel/estetik boyut, ikincisi düşünsel etkinlikler, üçüncüsü de okur profili. Bunların tek tek oradaki varlığını, programlarını gördüğünüzde vardığınız bir sonuç vardı: Kültürel iktidar sözde değil içerik zenginliğiyle de her daim çağdaşlık, modernleşme, yenilikçi düşünceden yana.
Evet, siyaseten iktidar olmak kültürel arenada da iktidar olabilmeye yetmiyor ne yazık ki! Türkiye’nin ikilemidir bu. Bilimde, teknolojide, sanat ve kültürde ilerlemenin yolu “iyi insan” yetiştirmekten geçiyor. Yani tek tipçi zihniyetin egemenliğiyle siz bu alanlarda var olamazsınız.
Yaşanmış, Özdemir Nutku’dan dinlediğim bir anekdotu anlatmalıyım size önce:
Bir papaz, kilisedeki görevi sonrasında bulunduğu semtte gençlerle tiyatro yapıyor. Buna canı sıkılan bir siyasetçi, bir gün onu dört bir yanı tiyatro kitaplarıyla çevrili çalışma odasında ziyaret ediyor. “Sayın peder, diyor, “peki bunca kitabın arasında sizin kutsal kitabınızı göremedim, sonra bu kadar kitaba ne gerek var burada, tiyatro sizin neyinize” diye de sorunca; peder masasının çekmecesinden kalınca bir kitap çıkarır:
“Bakın o burada, elimin altında, ama gerektiği zaman çıkarırım. Tek kitap insanları sığlaştırdığı için tiyatro yapmayı öğretiyorum gençlere, daha çok kitap okumayı bir de...”
Sanırım asıl mesele de bu: O gençleri yetiştiremediğiniz sürece paranın/gücün iktidarı bir şeye yaramıyor, eninde sonunda ortaya çıkanları görüyoruz.
★★★

Devlet kapısından beslenen kültür olur mu?
Buna, “pekâlâ olur,” diyenleri duyar gibiyim!
Eğer özerklik varsa olur, “devlet” aygıtının amacı “insan”sa eğer... Bunu bir “beslenme” olarak da görememekten yanayım.
Hatırlayalım o karalayıp durdukları Tek Parti dönemini... O dönemin efsanevi millî eğitim bakanı Hasan Ali Yücel bakanlığı çevresine topladığı bir avuç aydınla “Tercüme Bürosu”nu yeniden canlandırıp, MEB. Klasiklerini yayımlayarak ülkenin birkaç kuşağının aydınlanmasına kapı aralamıştı. Diğer yapılanları işin uzmanları tek tek anlatırlar bir gün elbette.
Peki, bugün neredeyiz?
Gene bunun da yanıtı upuzun anlatılar ister.
Dilerseniz bir iki yanına değineyim:
Kültür yayıncılığında bankalar, holdingler, hatta devlet doğru adres midir?
Devletin resmi ideolojisi vardır elbette. Ama resmi kültür politikası olursa eğer bu güdümlülük içerir. Nihayetinde Türkiye’nin muhafazakâr iktidarları buradan ancak ve ancak “Türk-İslâm Sentezli” bir anlayışın yansımalarını içeren “kültür” çıkarabildi onca zamandır. Ki, bununla da hiçbir zaman iktidar olunamaz.
Bugün Yapı Kredi ve İş Bankası’nın kültür yayıncılığının yanına yeni birinin, Vakıfbank’ın eklemlenmesini ben tuhaf karşılamıyorum. Yayımlanan ilk kitaplarına bakınca da bunun olumlu bir seyir izleyebileceğini düşünüyorum.
Hadi, buna iyi niyetli bir adım diyelim. Bu arenada “biz niye yokuz” hamlesindense; çorbada tuzumuz olsun bakışı daha önemlidir. Bu da estetik düzeyi yüksek, bakış açısı da dünya normlarını okuyacak düzeyde bir yayıncılık...
Dünya yeniden keşfedilmiyor.
Dünyada yapılan yayıncılık ölçülerini izler, görür, bilirseniz; aklınız, düşünceniz, birikiminiz varsa eğer ve de paranız... iyi bir şey yaparsınız.
Vakıfbank’ın bu adımını bir de o yanıyla değerlendirelim istiyorum. Sonraki yazıya...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları