29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kültürel şizofreni dünyasına tarih dersleri-1: Pontus meselesi

Prof. Dr. Kemal Üçüncü: Türk tarihi araştırmalarındaki temel paradokslardan birisi de maalesef din konusudur. Türk=Müslüman algısı İslam öncesi veya sonrası süreçteki Hristiyan Türkler konusunun gerektiği gibi araştırılıp ortaya konulamamasına sebep olmaktadır.

Kültürel şizofreni dünyasına tarih dersleri-1: Pontus meselesi
PROF. DR. KEMAL ÜÇÜNCÜ

Pontus başka, Yunan başka, Rum başka. Cehalet bambaşka. Beyinler Mezopotamya gaydeleriyle meflûç, kültür ve tarih bilinci hak getire. Pilov, ayran, dürüm kültürü. Belediye başkanı ve milletvekilliği vb üst düzey görevlere getirilecek insanların asgari bir kültür düzeyi olması gerekir. Ağırlıklı olarak AKP ve zaman zaman CHP siyasilerinden yansıyan çarpıtılmış tarih bilgileri dehşet verici derecede cahilce.
Özellikle Pontus, Dersim başlıklarında iktidar ve muhalefet çevrelerinden yansıyan hezeyanları, kamuoyunun yanlış yönlendirilmesini engellemek adına düzeltme zarureti ortadadır.
Bilgiler yanlış olunca o bilgilerden çıkartılan yargılar ve görüşler de doğal olarak yanlış oluyor.
Eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez.
Her etnik köken saygıdeğerdir.
Karadeniz bölgesini “öyle olmadığı halde saygısızca ve nobranca” bölücülük ve gayrı Türklükle itham etmek kimsenin haddi değildir.
Kimlik, siyasetin alanı değildir. Bu ifadeler aynı zamanda siyaseten yetersizliğin ifadesidir.
Şiddetle reddediyorum.
Bugün bu sefil ve müptezel iddiaları dile getirenler, vaktiyle bu iddiaları dile getirenlere Pontus çetelerine bu bölgenin yiğit halkının ne yaptıklarına bir bakmalarını tavsiye ederim.
Kendilerini düzeltmek için muhakkak faydası olacaktır.
Özellikle bu iddialarla mücadele etme mevkiinde, devlet sorumluluğunu deruhte eden beyefendilerin aymazlığını ve sorumsuzluğunu Türk milletine şikayet ediyorum.
Konuşması gerektiği yerde siyasi kaygılarla susanları, tavana bakanları not ediyoruz.
Bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının ve partilerin "özellikle isminde milliyetçi" ibaresi bulunanların sessizliğini tarihe not düşüyorum.
Fıkra bu ya! Sarhoş bir yeniçeri, kılığından Yahudi olduğunu anladığı birini yakasından tutup dövmeye başlamış. Yahudi, "Ağam durup dururken bana neden vurursun" diye inlemiş! Yeniçeri "Siz Hazreti İsa'yı çarmıha germişsiniz" demiş. Yahudi hafifçe silkelenip, "Ama ağam o 1500 yıl önceydi" diye sızlanmış. Yeniçeri biraz durakladıktan sonra "Olsun, ben yeni duydum" demiş.
Ahali yeni duymuş!
Pontus Rum diyerek esasen Rum'un kötü bir şey olduğunu söylüyor, birinci sınıf bir homofobi, bilinçaltı nefretini kusuyor.
Üstelik bu adamların hepsi Pontus! bölgesinden. Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyleyen cinsten.
XXI. yüzyıl Türkiye’sinde kimlikler üzerinden siyaset yapma ilkelliğinden maalesef kurtulamadık. TBMM siyasi partilerinin önderlik kadroları bilgi ve birikim olarak, Türkiye’nin sorunları karşısındaki çaresizlikleriyle maalesef çağın ve temsil ettiklerini iddia ettikleri kitlenin çok gerisindeler. Hepsi Neoliberal ekonomi politikalarını benimsedikleri halde komik bir şekilde farklı görüşlerdeki! siyasi partiler olduklarını iddia ediyorlar. Ekonomi politik bilmedikleri için bu ifadelerin bilimsel olarak saçma ve ayıp olduğunu idrak edemiyorlar. Peşlerindeki kalabalığı da sahiden buna inandırmış vaziyetteler. Herhangi bir maharet sergilemeden tarihsel kutuplaşmalarla oluşturulan blok oy stokları üzerine oturan “çiklet manisi sözleriyle siyaset yapan” başarısız kadrolar Türkiye’yi belirsizliğe sürüklüyorlar.
Türk kültürü ve tarihi hakkındaki algı düzeyleri ve bilinçleri orta mektep düzeyinde bile değil.
Trabzon Ortahisar Belediyesi dışında bütün üniversiteler, siyasi partiler, kurumlar, sivil toplum kuruluşları ölü toprağı serpilmiş gibi sessiz kaldı.
Kültür Bilimleri Akademisi Akademik Konseyi olarak bu bilim dışı iddiaları kınıyoruz.
Türk milletinin hukukunu ulusal ve uluslararası alanda savunmak maşeri vicdanın ve mesleğin bizlere verdiği bir vicdani ve ahlaki ödevdir.
Aydınlar, tarihin sorumluluğunu almak ve gelecek kuşaklara tarihi hafıza aracılığıyla bu hesabı vermekle yükümlü kişilerdir.
Tarihe herkes susarken biz de sustuk deme hakkımız yoktur.

***

1. PONTOS KELİMESİNİN KÖKENİ VE ANLAMI

Pontos [πόντος] kelimesi ilk olarak Homeros’ta karşımıza çıkmaktadır. Ozan pontos sözcüğünü hem geniş ve büyük denizler hem de kendi başına “deniz” anlamında kullanmıştır. Ancak eserlerinde Karadeniz’den bazı antik yazarlar Karadeniz’e sadece deniz anlamına gelen ‘Pontos’ demişlerdir. Strabon, bu durumu insanların Homeros’tan bahsederken ona sadece ‘Ozan’ demelerine benzetmiştir. Bununla birlikte πόντος terimi Hellen kökenli bir kelime değildir. Pont- ya da bent- kökünden türetilmiştir. Karadeniz havzasında ikamet eden Thrakia ya da Armenia dillerinden Hellence’ye adapte edilmiş olduğu düşünülmektedir. Yol ya da geçiş yeri anlamında olabilir. Latince’deki pons (köprü) ile aynı kökten gelmektedir. Bu bakımdan pontos sözcüğünün temel anlamı, deniz üzerindeki yol, deniz yolu olup, zaman içinde deniz anlamı kazandığı sanılmaktadır. Öyle ki, Karadeniz’le çeşitli nedenlerle ilişkiye geçen Helenlerin buraya verdikleri Pontos ismi, bu deniz kıyısında ikamet eden otokton halkın kullandığı dilden kaynaklanıyor olsa gerektir. Antik kaynaklar Yunan kolonilerinin ticari yağma maksadıyla bölgeyi işgale başladıklarında Karadeniz bölgesinde yarıya yakını Turani halklar olmak üzere yirmiye kadar halkın varlığından bahsederler.

2. PONTOS DEVLETİ'NİN KRONOLOJİSİ VE ETNİK KÖKENİ

Pontus, Roma hâkimiyetine girmesinden sonra M.S. 300’lü yıllarda Hıristiyan olan Roma İmparatorluğu'nun ve Doğu Roma’nın baskısıyla zorla Hıristiyanlaştırılmışlardır. Pontus’un daha sonra kurulan ve Trabzon İmparatorluğu diye bilinen Kommenos Hanedanlığı'yla (1204-1461) bir ilgisi yoktur.
İran asıllı Mithradates sülalesi tarafından Amasya merkez olmak üzere kurulan Pontus Krallığı (M.Ö.281-M.S.63), tarihte “Pontus” adıyla anılan tek devlet olmuştur. Bu sülalenin en dirayetli hükümdarı olan VI. Mithradates, Anadolu üzerinde Roma’yla mücadeleye girişerek uzun süre direnmiştir. Pontus Krallığı, tarihte Anadolu’da kurulan devletler içinde ilk defa ay-yıldız motifini devlet sembolü olarak kullanmıştır. İran asıllı bir hanedan tarafından kurulmuş olan bu krallığın, zaman içinde bölgedeki diğer etnik topluluklardan ve kültürlerden etkilendiği söylenebilir.
Romalılar tarafından Pontus Krallığı’na son verilmesinden sonra, Anadolu’da bu adla bir başka devlet kurulmamıştır. Bu sebeple Komnenos Hanedanı'nın, Latinlerin İstanbul’u işgali üzerine kurmuş olduğu Trabzon Devleti’nin (1204- 1461) “Rum Pontus” İmparatorluğu olarak adlandırılması tarihi gerçeklere uygun düşmemektedir.
Karadeniz Ereğli’sinden Trabzon’a kadar olan sahayı yaklaşık bir asır boyunca hâkimiyeti altında bulunduran Kimmerler, M.Ö. 585’ten itibaren İskit baskısı sebebi ile Karadeniz’in kuzeyine (Kırım)’a yönelerek bölgeyi terk etmişlerdir. Kimmerler’i takiben Anadolu’ya giren İskitler ise M.Ö. 665’ten itibaren Kür-Kura nehrinin sağ taraflarını ele geçirmeye başlamışlardı. M.Ö. 401’li yıllarda İskitler ’in yayılımı Çoruh vadisine kadar ulaşmıştı. Yaklaşık iki yüz elli yıllık bir zaman diliminde Sinop’tan Trabzon’a kadar olan sahil şeridi, bazı İskit boylarının hâkimiyetinde kalmıştır34. M.Ö. VIII. yüzyıl sonlarında İskit baskısı sonucu Kafkas geçitlerini aşan Kimmerler, Gürcistan düzlüklerine ve Karadeniz sahillerinin hâkimi Kolhis Krallığının yıkılmasını sağlamıştır
Kıpçaklar, Hunlar, Hazarlar, Oğuzlar bu bölgenin dip tarihinde önemli roller oynamış boy ve topluluklardır.

3. RUMLARIN BÖLGEYE YERLEŞİMİ VE DEMOGRAFİK YAPISI
M.Ö. VII. yüzyılda, Karadeniz’in güney sahillerinde Yunan kolonicilik faaliyetlerinin başlaması ile birlikte, Sinop’tan sonra kurulan ikinci Grek ticaret kolonisi Trabzon’dur.
Trabzon, M.Ö. 66 yılında Roma yönetimine girmiştir. Roma’da Avgustus’la birlikte M.Ö. 27 yılından itibaren imparatorluk dönemi başlamıştır. Avgustus’un idari düzenlemesi sonucu Trabzon, Pontus Polemoniacus adı verilen vasallık içinde yer almış, İmparator Tiberius zamanında (M.S. 14-37), diğer bir idare bölüm olan Kapadokya Eyaleti sınırları içinde kalmıştır. İmparator Nero döneminde ise (54-68) serbest kent olma ayrıcalığına kavuşturulmuştur. Trabzon bu dönemde “ünlü” ve “zengin” kent tanımlamasıyla tarihçilerin kitaplarında yer alır. Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırının savunmasına önem veren Vespasian zamanında (69-79) Trabzon, Kapadokya-Galatya eyaletine dahil edilmiştir.
Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca Trabzon, merkezi İstanbul olan Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır. Bizans İmparatoru Justinianus (527-564) Trabzon’da kent surlarını restore ettirerek yeni bir imar etkinliğini başlatmıştır. Heraclius zamanında (610-641) imparatorluk askeri bölgelere ayrılmaya başlanmış, Trabzon, Teophilos zamanında (829-842) kurulan Khaldia Teması'nın merkezi olmuştur.
Müslüman Araplar 8. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’ya düzenledikleri baskınlarda Doğu Karadeniz ve Trabzon’a gelmişlerdir.
Bizans İmparatorluğu'nun 1204 de IV. Haçlı seferleriyle gelen Latinlerin eline geçmesi üzerine, İmparator I. Andronikos Komnenos’un İstanbul’dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın da yardımıyla Trabzon’da 1204 yılında bağımsız olarak Komnenos Krallığını kurmuşlardır. Bu krallığın zaman zaman Pontus ismiyle eşleştirilmesi ve bu ismi kullanmaları bütün bir tarihi müktesebatı haksız yere üstlenmelerine sebep olmaktadır.
Büyük Bizantist Ortaçağ tarihçisi Karpov Karadeniz bölgesindeki bölge dışından gelen kolonici nüfusun hiçbir zaman esas otokton nüfusun yarısı nispetine erişemediğini belirtir.
Keza Osmanlı Türk hakimiyetinde bölgedeki gayrı-müslim nüfus en yüksek olduğu dönemde 4/1 dir.
Osmanlı Devleti’nin 1914 yılı resmi istatistiğine göre Samsun’dan Rize-Artvin hattına kadar hemen bütün Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 921.128’i Müslüman, 161.574’ü Rum, 37.549’u Ermeni olmak üzere toplam 1.120.251 kişi yaşamaktaydı. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milli Cemiyeti’nin tespitine göre ise 1919 yılında hemen bütün Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 950.000 Müslüman, 155.000 Rum yaşamaktaydı. 19. Yüzyılın sonunda Trabzon şehrinde ise 251 bin toplam nüfus var. Bu nüfus içerisinde Rum sayısı sadece 26 bin. Yaklaşık 9 bin civarında da Ermeni var.

4. BİZAN'STA/PONTOS'TA TÜRKÇE KONUŞANLAR
Kilise kayıtları, vaftiz defterleri ve satış sözleşmeleri [Maçka Vazelon kayıtları] üzerindeki sıradışı araştırmalarıyla tanıdığımız Ortaçağ tarihçisi Karadeniz/Trabzon tarihi uzmanı Prof. Dr. Rüstem Şükürüov'un şu tespitleri esasen meseleyi bütün boyutlarıyla ortaya sermektedir.
“Tahminimce mevcut kaynaklardaki tanımlanmış isimlerin genel sayısı, takma isimler ve aile adlarının toplam sayısının yüzde 40’ından biraz daha fazladır. Bu genellikle A. Bryer’in belirttiği rakamlara tekabül etmektedir. Pontus antroponiminin [=kişi adları bilimi] esas kaynağı olan Vazelon Aktları üzerinde çalışma yürüten Bryer standart Yunan isimlerinin sadece yüzde 47.3 olduğunu aktaların geriye kalan yüzde 52.7'sinin büyük çoğunluğu, Yunanca kökenli olmayan isimler olduğunu saptamıştır. [Pontus’taki Bizanslı Türkler, S.372].Türklerin büyük bir kısmı yerli Yunanlılarla asimile olmuştur. Bunu kanıtlayan gerçek şudur ki, Türk ismi taşıyanların çoğu Hristiyan isimlerini kabul ettiler, bundan vaftiz edildikleri anlaşılmaktadır. Yerel dile Türkçe kelimeleri getiren bu insanlar Hristiyan toplumuna girmelerine rağmen, anlaşıldığı gibi, kendi anadillerini muhafaza edebilmişlerdir. [Pontus’taki Bizanslı Türkler, S.372]
Türk tarihi araştırmalarındaki temel paradokslardan birisi de maalesef din konusudur. Türk=Müslüman algısı İslam öncesi veya sonrası süreçteki Hristiyan Türkler konusunun gerektiği gibi araştırılıp ortaya konulamamasına sebep olmaktadır.

DİPNOTLAR:

[1] Murat Aslan, PONTOS’TAN KARADENİZ’E: Bir Adlandırmanın Ardındaki Önyargılar, Varsayımlar ve Gerçekler
https://www.academia.edu/3890057/Pontos_tan_Karadeniz_e_Bir_Adland%C4%B1rman%C4%B1n_Ard%C4%B1ndaki_%C3%96nyarg%C4
%B1lar_Varsay%C4%B1mlar_ve_Ger%C3%A7ekler
[2] Mesut Çapa

http://tr.turkcommunity.net/images/stories/2017/20170716_Belgelerin%20I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1
nda%20Pontus%20Meselesi.pdf
[3] Oktay ÖZGÜL, ÇORUH VE KÜR VADİSİNDE KİMMER-İSKİT YER ADLARI,
https://dergipark.org.tr/download/article-file/495354
[4] http://www.trabzonkulturturizm.gov.tr/TR-212974/tarihcesi.html
[5] Mehmet Okur, http://www.kuzeyekspres.com.tr/iste-pontus-gercegi-68100h.htm
[6] Rüstem Şükürov, Türk Bizans İlişkileri ve Anadolu’nun Türkleşme Süreci, Kültür Bilimleri Akademisi Yay.,
İst,201Geniş bilgi için bkz.

Son Dakika Haberleri