20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Küresel düzen çatırdıyor

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

“Zamanların en iyisiydi; zamanların en kötüsüydü. Hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem kuşku! Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışı idi. Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu...”

‘İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ’
Yukarıdaki satırlar ünlü yazar Charles Dickens’in “İki şehrin hikâyesi” romanından alındı. 18’inci yüzyıl sonlarındaki Londra’yı betimler. Çünkü o dönemde Londra’da zenginlik ve güzel yaşam ile sefalet ve açlık iç içe geçmişti. Ne yazık ki insanlık o dönemlerde edebiyat klasikleri içinde kendine yer bulan bu yaman çelişkilerden kurtulamadı. Bugün de zenginlik ve fakirlik dünyanın birçok ülkesinde birlikte yaşıyor. Bazı ülkelerde gelir dağılımı adaletsizliği öyle boyutlara ulaştı ki bütün bir ulus küçük bir gruba hizmet için yaşıyor. 1960’lı yıllarda yeşeren sosyal devletin getirdiği kazanımların çoğunu 1980’li yıllarda atağa kalkan küreselleşme yok etti.

ÇİN-ABD REKABETİ
Çok uluslu şirketlerin ticaret hacimleri devletleri geride bırakmaya başladı. Aynı zamanda yüksek refah düzeyine ulaşan devletlerde yaşayan işçiler uluslararası sömürüden pay alarak, kendilerini dünya işçilerinden bariz şekilde ayırdı. Böylece bambaşka bir dünya ortaya çıktı. Küreselleşmenin son dönemlerinde ise Çin gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Küreselleşmenin mimarı ve motoru olan ABD, korumacı ekonomik tedbirlerle içine kapanırken, küreselleşmenin bayraktarlığını Çin devraldı. Yol-Kuşak projesi ile ülkeleri de bu sistemin içine çeken Çin, uluslararası ve ulusal düzeydeki dev ekonomik yatırımlarla yeni bir küreselleşmenin öncülüğünü üstlendi. Yol-Kuşak başarılı olduğu ölçüde Çin’in küresel düzeyde etkinliği artacaktır. ABD bir ülkeye sadece sömürü amacı ile girdi. Ev sahibi ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarlarını dikkate bile almadı. Zaman zaman örtülü operasyonlar, bazen açık askeri müdahale ile istikrarsızlığın temel kaynağı oldu. Diğer bir ifade ile ABD’nin bu alanda kötü bir mirası var! Çin, ABD’den farklı olarak sadece ekonomik kalkınma odaklı olarak bu tür projelere dâhil oluyor. ABD ise Yol-Kuşak’ın jeopolitik bir proje olduğunu ileri sürerek dolaylı ve doğrudan yöntemlerle engellemeye çalışıyor. Son dönemlerde bazı AB ülkeleri de ABD çizgisinde beyanlar vermeye başladı.

KÜRESEL EKONOMİYE RAKAM VE VERİLERLE BAKMAK...
Fransız akademisyen Thomas Piketty’nin, “21’inci Yüzyılda Kapital” adlı eseri satış rekorları kırdı. Temel olarak zengin-fakir çelişkisini mercek altına alıyor. Kitabın çıkardığı sonuç şu: “Mevcut güdümlü kapitalist piyasa düzeni zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor; servet dar bir kesimde toplanıyor ve maalesef bu durum devam edecek!” Fransa’da aristokrat sınıfı 1789 devrimi öncesinde servetin çoğunluğuna sahipti. Günümüzde ABD’de yüzde birlik bir kesim aynı durumda! Piketty uyarıyor: “Fransa’da aristokratların çoğunluğu giyotinden geçirilmişti.”
1980’Lİ YILLARDA DÜNYA AĞIR DARBELER YEDİ!
Piketty’ye göre, ABD’de devletin ekonomiye doğrudan müdahale ettiği “New Deal” olarak isimlendirilen 1930’lar ve Marshall yardımının hüküm sürdüğü geç 1940’larda ABD orta sınıfı rahat bir soluk aldı. Ama 1980’lerden itibaren başlayan süreç, maaşlıları ve ücretlileri tam bir cendereye sokarak, yaşamı kâbusa çeviriyor. Aynı dönemde Türkiye’ye bakalım: “Asmayıp da besleyelim mi?” diyen Evren, “Benim memurum işini bilir” diyen Özal, toplumun siyaset dışına itilmesi (depolitizasyon), 24 Ocak kararları, özelleştirmeler, sendikal hakların tırpanlanması, vatanseverlerin tasfiye edilmesi, dış politikanın ABD’ye, ekonominin IMF’ye teslim edilmesi... Demek ki Türkiye de bu süreçte ağır yara almış! Dolaylı vergilerle vergi yükü halkın sırtına yüklenmiş! Toplam verginin yüzde yetmişi KDV ve ÖTV gelirleridir! Artan işsizlik nedeniyle karın tokluğuna çalışacak her meslek grubundan insanlarımız, işyerleri önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Finans Dergisi Forbes Mart 2013’te Türkiye’deki dolar milyarderlerinin sayısının 35’ten 44’e çıktığını yazdı. Bu kişilerin toplam serveti 95 milyar dolardan 117 milyar dolara yükselmiş!

PARANIN TOPLANDIĞI YER BİR GÖSTERGEDİR
Ünlü sosyolog ve düşünür Ali Şeriati (1933-1977) bu durumu yalın bir şekilde ortaya koyuyor: “Bir toplumun çağdaş bir yapıda olup olmadığını anlamak istiyorsanız, paranın nerede toplandığına bakın. Eğer para, dar bir çevrenin elinde toplanmışsa ve geniş yığınlar yoksulluk içinde yaşıyorsa, o toplum gericidir. Paranın tüm toplum katmanlarına ulaştığı bir toplum ise modern ve ileri bir toplumdur.” Piketty, “Halkı ikna edemediğimiz takdirde, yerimizde sayacağımızı” vurguluyor. Zaman zaman duraksamalar ve geri dönüşler olsa da, tarih daima ileri doğru akar. İnsanlık, er ya da geç bu sorunu da aşarak yeni ufuklara doğru yelken açacaktır.