25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kuşlar benim umudumdur...

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Bu yılın Oscar galibi olan “Birdman” filmi, bir zamanlar Örümcek Adam, Batman, Süpermen gibi çok popüler bir Hollywood karakteri olarak göklerde kanat çırparken, giderek gözden düşüp irtifa kaybeden oyuncunun öyküsünü anlatıyordu. Riggan adındaki kahramanımız, belki de son kez, her şeyini bağladığı bir tiyatro oyununda kanatlarını açmayı ve eski görkemli günlerine dönmeyi deniyordu. Aynı zamanda da bir iç hesaplaşma süreciydi seyrettiğimiz. Riggan’ın iç sesi, binlerce yıllık tüm mitolojik kahramanların da 20. yüzyıl popüler kültür “süper” figürlerinin de günümüzde ne denli sanallaşmış olduğunu fısıldıyordu sürekli.

Antik komedyanın günümüze kalan en önemli temsilcisi Aristofanes’in yaklaşık 2500 yıl önce kaleme aldığı fantastik “Kuşlar” oyununu izlerken, ister istemez “Birdman” de geldi aklıma. Riggan’ın, iç sesinin tanımıyla “Kuş kostümü giymiş bir Hollywood şarlatanı” olması ile kuşlar âlemine düşmüş iki insanoğlunun “kanatlanmaya” çalışma serüveni arasında epeyce ilinti var çünkü.

Aristofanes, savaşlardan bıkmış Güven ve Onur adlarındaki iki Atinalının, ülkelerinden kaçıp ideal bir yurt aramalarını öykülüyor ünlü eserinde. Meksikalı yönetmen A.G. Inarritu ise “tüyleri dökülmüş” bir kahramanın, öncelikle yere sağlam basmayı, sonra da tekrar havada süzülmeyi amaçlamasını konu ediniyordu filminde. “Kuşlar”ın ütopik ülkesi Havakukuşya (Nephelokohygia) ile “Birdman”in Broadway’i arasında öyle çok da fark yoktu gördüğüm kadarıyla.

“Kuşlar”ı geçen hafta sonu İstanbul-Kocamustafapaşa’nın köklü salonu Çevre Tiyatrosu’nda, Semaver Kumpanya’nın sahnelemesiyle seyrettim. Yavuz Pekman’ın uyarladığı, Volkan M. Sarıöz’ün yönettiği oyunun dramaturji çalışmasını Bilgesu Kasapoğlu’yla birlikte Pekman gerçekleştirmiş. Harika müzik çalışmasında Okan Kaya’nın imzası var. Başroller, son yıllarda her beyazperde ve televizyon çalışmasında dikkat çeken, son olarak “İtirazım Var”la Altın Portakal’da en iyi erkek oyuncu ödülü alan Serkan Keskin ile Mustafa Kırantepe’nin. Sarp Aydınoğlu, Merve Dizdar, Sezin Bozacı, Hakan Atalay başta olmak üzere kadrodaki tüm isimler, gerçekten çok iyi performanslar sergiliyorlar. Neşeli mi neşeli, çalgılı çengili, şarkılı ve bol güncel-politik göndermeli klasik oyunda dekor, ışık, kostüm çalışmasının da son derece başarılı ve göz alıcı olduğunu belirteyim.

SATİR MİYİZ KUŞ MUYUZ?

İki buçuk saatlik süresine karşın temponun hemen hiç düşürülmediği, son yıllarda seyrettiğim en dinamik oyun olduğunu söyleyebileceğim “Kuşlar” için Bilgesu Kasapoğlu şu notu düşmüş:

“Düzen dediğimiz şey nedir? Biraz şiddet, biraz acı, biraz kaos... Peki biz düzenin neresindeyiz? Gerçekten içinde miyiz? Dışında olduğumuzu söyleyecek var mı? İçinde olmasak neyi anlatıp, neyden dertlenecektik? E bu da bizim paradoksumuz. İşte bir düzen hikâyesi... Kuşların düzenle imtihanı... Ama bu satirlerin ağzından ‘Kuşlar’ hikâyesi... Çünkü eğer satirler anlatmasaydı hikâyemiz eksik kalırdı. Satirler mi? Tüm dışarda kalanlar, uyuşamayanlar, gerçeği oyunla delenler, oyunu gerçek kılanlar, soytarılar, deliler, yarım kalanlar, düzensizler, ötekiler, berikiler ama en önemlisi ibretlikler... Peki biz Satir miyiz? Kuş muyuz? Belki de biz her gün kuşları oynayan satirleriz...”

“Birdman” ile “Kuşlar” arasında reel seyir zamanıyla benim için bir aylık süre geçti ama sanatçı karakterinin kişiyi ele geçirmesi ya da insanın kuşa dönüşmeye çalışması, kuşun insanlaşması açısından en azından 2500 yıllık bir akış da söz konusu.

İstanbullu tiyatroseverlerin, 13 ve 14 Mart akşamı tekrar sahnelenecek “Kuşlar” için yollarını Çevre Tiyatrosu’na düşürmelerini öneririm.