16 Nisan 2024 Salı
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lazzaro felice

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Birkaç gün önce Sadık Can Perinçek, TRT 2’de bize olağanüstü bir film izletti. Genç kadın yönetmen Alice Rohrwacher’in Lazzaro Felice adlı İtalyan filmi, Mutlu Lazzaro diye Türkçeye çevrilmiş, fakat Lazzaro Mutluluğu diye çevirmek daha doğru gibi geldi. Çünkü film, Lazzaro isimli bir kişinin mutluluğunu değil, fakat Lazzaro’nun simgelediği saf ve temiz köylü karakterinin mutluluğunu anlatıyor. Lazzaro, İtalya’nın kenarında kalmış, Ortaçağ ilişkilerinden tam kurtulamamış bir köyün genci. Çocuk da denebilir.
Aslında Lazzaro’yu hepimiz tanıyoruz. O saflık, o insancıllık İtalyan köylüsüne özgü değil. Lazzaro, yedi iklimde, hele Asya ülkelerinin kırsalında hâlâ yaşıyor.

NE GELİR ELİMİZDEN İNSAN OLMAKTAN BAŞKA
Lazzaro, aldatılmaktan adetâ mutlu olan bir köylü genci. O’nun için aldatılmak, kandırılmak, sömürülmek yok, her durumda başka insanları sevindirmek var. O’nun için kötü insan yok, yalnızca mutlu edeceğimiz insanlar var. O insanlar Markiz olabilir, Markiz’in şımarık ve bencil oğlu olabilir, hırsız olabilir, dolandırıcı olabilir, kentteki işçi simsarı olabilir, kendisine kapı açmayan eski dost olabilir, papaz olabilir, Lazzaro için kötü insan yok, yalnızca hizmet edilecek, mutlu edilecek insanlar var.

‘ENAYİ’NİN MUTLULUĞU
Lazzaro, arınmış, çırılçıplak insan olduğu için, kimilerine göre “enayi”dir. Ama işte Lazzaro, o “enayi”liğiyle mutludur. Mutluluğu o “enaylilik”te bulmaktadır.
Lazzaro çalışkandır, herkesin yükünün altına girendir, herkesin imdadına koşandır, herkesi sevindirmek için yaşayandır. Bütün bunları yaparken, O’nun elinden gelen insan olmaktır. Lazzaro, Edip Cansever’in “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” dizesindeki insandır.
Lazzaro, sanayileşme ve beraberindeki hızlı kentleşme sürecinde kaybettiğimiz insanlığı öneriyor seyirciye. Saf ve bir nokta kadar lekesi ve gölgesi olmayan insancıllığı ve insanlığı yaşamaktadır. Ne olursa olsun, hangi zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın, yalnızca insan olmayı yaşamaktadır. Biraz bizim Keloğlan’a benzemektedir.

BÜYÜLERE SARILAN SAFLIK
Alice Rohrwacher, Lazzaro’nun yalnız yönetmeni değil. Aynı zamanda senaryo da O’nun elinden çıkmış. Olağanüstü bir senaryo, çok güçlü, çok etkili, olağanüstü yaratıcı bir anlatım. Film bittiğinde içerisindeki pek çok çarpıcı ayrıntıyı ve güçlü imgeleri tek tek hatırlıyorsunuz. En başta da kurt imgesi etrafında geliştirilen anlatım... Kurt, filmde Lazzaro’yla beraber büyülü bir anlatımın parçası haline getirilmiş. Köyün ve kırsalın saflığı, kurtla beraber filmin sonuna kadar izleyicinin peşinden geliyor.
Lazzaro’yu hepimiz tanıyoruz derken filmin gerçekçiliğini de vurgulamış oluyoruz. Bizim özellikle Köy Enstitülü yazarlarımızın romanlarında benzerlerini hepimiz hatırlıyoruz. Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakırromanındaki Taşbaş da biraz Lazzaro’dur. Sırtına yatağını vurup İstanbul’a gelen köylülerimizin başına gelenleri, Kemal Sunalfilmlerinden de hatırlıyoruz kuşkusuz. O nedenle Lazzaro’yu bizim Türk romancıları da çok yazdı, bizim filmlerimizde de Lazzaroları kimi zaman içlenerek ve gözyaşlarımızı tutamayarak, kimi zaman gülerek çok izledik. Ancak Alice Rohrwacher’ın anlatımındaki ustalık gerçekten kıskanılacak ölçülerdedir.
Rohrwacher, o köylü saflığını, yer yer efsanelerin, masalların, kutsal kitaplardaki hikâyelerin büyüsüyle gözler önüne getiriyor. Gerçeküstü bir anlatımla en gerçek olayı sunuyor seyirciye. Hümanizmi, insancıllığı büyülerin dumanlarıyla sarıyor, ısıtıyor ve yürekleri ateşliyor.
Köyde ve kentte bütün kapılar Lazzaro’nun insanlığına kapandıktan sonra Lazzaro ve köylüleri, en son insanlığı bulma ümidiyle bir kiliseye girerler. Ama o saf köylülerin insancıllığı kiliseden de kovulur. Ne var ki onları terk etmeyen Bach’ın nağmeleridir. Sokağa atılan Lazzaro’yla birlikte Bach’ın nağmeleri de kiliseyi bırakır ve insanlığın ufuklarına yönelir.