20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lisenko Olayı’ndan Çipli Beyine

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

1960’ların sonlarına doğru Batı’da hararetli biçimde tartışılan, bize de yansıyan başlıklardan biriydi bilim tarafsızlığı... Olur mu, olmaz mı? Burjuva bilim - proleter bilim tartışmalarının ivme noktasında Proletkült (Proletarya Kültürü) savına verdiği yanıtlarda Lenin’in ulusal demokratik kültür birikimini üstlenen bir evrensel sosyalist kültür ufkuna yönelik tutum izlediğinin görülmesi tartışmaları sönümlendirmeye yetmişti. Ne de olsa, bilimde, ideolojik vargıların yol açtığı öznellik ve yanılsamalar çok daha zayıf düzeyde varlık bulabiliyordu. Başka deyişle, bilim, kültürel toplamın gerçekliğe uygunluk ve nesnellik yönünden daha kesinlik taşıyan alanlarını kapsıyordu. Ne ki bilimin tarafsızlığı konusu ilk sıralara yükselemediyse de gündemden tümüyle hiç düşmedi.

FELSEFE VE BİLİM ÖRTÜŞMESİ

Marx’ın düşüncesini felsefi ve siyasi yönlerden daha ileri boyutlara taşıma yönünde ilginç ve özgün yaklaşımlar getiren Althusser, tarih bilimini kurma amacıyla küçümsenmeyecek çabalar gösterdi. Marx’ın ideoloji ile nesnel bilgi süreci arasında sürekli bir uygunluktan çok, yanılsamalı kesitlerin de varlığı belirlemesinden yola çıkan düşünür, “Felsefe ve Bilim İnsanlarının Kendiliğinden Felsefesi” çalışmasında bu konuyu tutarlı düzlemde ele alır. Kuramsal çerçeve edinmeksizin nesnel bilginin dünyayı anlamaya ve gerçekliği aşmaya yetmeyeceği kanısında olan Althusser, ENS’deki öğretim üyeliği sırasında dostlarını, asistan ve öğrencilerini bu konuda yoğunlaşmaya yöneltir. Nitekim özellikle Canguilhem’in gözetiminde çalışmasını istediği genç akademisyenlerden Dominique Lecourt, bilimsel keşiflerle üretim arasındaki ilişkileri çözümlerken, kendisini tam 20 yıl önce Sovyetler’de yaşanan Lisenko Olayı’nın karşısında bulur: 1948’de Lisenko, bilimsel keşiflerin ve genetik bilimlerin en üst düzeyde uygulanması sayesinde bitkilerin ve tarımsal ürünlerin gen yapısını bozarak üretimin 10 misli artırılacağı ve tüm dünyada kıtlığın tarihe karışacağı savını öne sürer.

GERÇEĞİ SÖYLEYENİN KOVULDUĞU DÜNYA

Lisenko’nun savına insan sağlığı ve genetik bilimi açısından karşı çıkan birçok Sovyet bilim adamı soluğu Gulag Takımadalarında alır. Batı’da Lisenko’nun yöntemine köktenci karşı çıkış gösteren bilginlerden biri olan Canguilhem, bugün GDO adını verdiğimiz uygulamayı, yani bitkilerin genleriyle oynanmasını “gerçek bir gerileme” olarak niteler. Yıllar sonra olumsuzlukları kabul edilerek Lisenko’nun girişimi terk edilir. Oysa Sovyetlerin bilimsel bir yöntem olarak denediği tarım, Batı’da GDO’lu ürünlerin yaygınlaşmasını meşrulaştırır. Üretimi artırma adına böyle pek çok bilimsel girişim, keşif, teknolojik buluş Sovyetler’de ve daha sonra Çin’de denendikçe emperyalist tekellerin önü açılmış; küresel oligarşi, teknolojik gelişmeyi denetimsiz biçimde ve insanlığa karşı düşmanca uygulayarak bütün uygarlığı tehdit aşamasına gelmiştir. Bugün, 5G ve YZ teknolojilerini getirdiği noktada küresel oligarşi insanlığa karşı cinayet işleyen işlerken Çin ve Rusya’nın izlediği üretim artışı ve teknolojik gelişmede yarış stratejisinin insaniliği bilim adamları ve felsefecilerin gündeminin ilk maddesine oturmuştur.

AYDINLARIN KAÇMA HAKKI YOK

Şurası bir gerçek ki, sosyalizmin sürekli üretim artışı ve teknolojik yarış diye bir stratejisi yoktur. Verili koşullarda bilginler, filozoflar ve sanatçılar bu gidişi sorgulamakla yükümlüdür. Geçtiğimiz Pazar (20 Eylül) KültürSanatTV’de Zafer Bilgin’in sorularını yanıtlarken bu tartışmanın çok geç olmadan tüm düşünür ve aydınlara yayılması gereğini vurguladık*. Hiçbir aydın, emperyalizmin bugün biri bitmeden başımıza öbürünü sardığı sorunlar yumağından yakınarak gerçekten kaçma hakkı ya da şansı yoktur.

*Tartışma, daha sonra Ulusal Kanal’da Zafer Bilgin’in şu sorularıyla yansıtıldı:

“Seyyit Nezir, düşünsel fırtınalarla dolu son yazılarında sistem eleştirisi niteliğinde görüşler ileri sürerek bir dizi tartışmanın fitilini ateşliyor. İzlencemiz, yaşadığımız günler bir sistemin sonu ve yeni bir başlangıcın ürünü mü sorusuna yanıt arıyor: Bu izlencenin Karacaahmet Mezarlığı’nın ıssız ve sessiz bir köşesinde Nevzat Yılmaz’ca çekilmesinin sunduğu ironi nedir?

Elon Musk’ın insan beynine çip koyma önerisi ile insan yok ediliyor ya da rafa mı kaldırılıyor? Domuzlarda denenen bu yönteme neden kimse sesini çıkarmıyor? Bulunduğumuz noktaya nasıl geldik? Artık sosyal devrimler çağı kapandı mı? Sistemin işlediği suçlar nasıl mahkûm edilir? Vietnam Savaş Suçluları Mahkemesi’nin işlevi neydi? 1980’lerdeki postmodernist dalga ile aydınlar devşirildi mi? Kapitalizmin üretim artışı yönündeki iştahı sol entelektüel birikimle mi bastırılıyor? Kovid-19 küresel salgını kurgulandı mı, yoksa virüs doğal olarak mı ortaya çıktı? Dünya evrimleşiyor mu, yok oluşa mı gidiyor? Dünyadaki değişim ve buzulların erimesi neyin habercisi?

Olan bitenin edebiyat ve sanat dünyasındaki yansımaları nasıl oldu? Özürsüz aydın nasıl olur?