20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Lübnan ve Irak olaylarına Mısır’dan bakış

Mısırlı gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Islam Farag Aydınlık için yazdı.

Lübnan ve Irak olaylarına Mısır’dan bakış
A+ A-
Islam Farag

Kimse kendini yakın dönemde Irak ve Lübnan’da gerçekleşen protestolarla, 2011’de birden fazla Arap ülkesinde ortaya çıkan protestoları karşılaştırarak kandırmamalı, bunların bölgeye vuran ikinci dalga olduğunu düşünmemelidir.

Lübnan ve Irak’taki protestolarla, yıllar önce Tunus, Mısır, Suriye, Yemen ve Libya’da olanlar arasında birçok farklılık bulunmaktadır.

Arap baharındaki protestocular sosyal ve ekonomik çıkmazlar ve yaşlanan liderlerin uzattıkları çıkmazlar nedeniyle sloganlar dile getirmiş olsalardı rejimin kimi istediğini bilirlerdi.

Irak ve Lübnan’daki son protestolar sosyal ve ekonomik sorunlar hakkında haklı olmasına rağmen rejim değişikliği talebi daha çok jöle gibiydi.

Bağdat ve Beyrut’taki rejim değişikliği haykırışları adreslerini biliyorlardı ama ulaşmada başarısız olmuşlardı. İki ülkede de bulunan politik sistem, mezhepçi kontenjanlara dayanan demokratik sistemler gibi gözükse de, aslında koloni imparatorluklarının yararına yöneten kukla rejimlere benziyorlardı.

Lübnan ve Irak’taki mezhepçi kontenjanlı sistemler, iki ülkenin de oldukça kritik tarihlerinde şekillendi. Lübnan’daki mezhepçi kontenjanlar iç savaştan 15 yıl sonra, Irak’takilerse 2003’teki “US” istilasından sonra ortaya çıktı.

LÜBNAN DAVASI

Lübnan’daki iç savaş 15 yıl sürdükten sonra, Krallığın himayesinde olan Suudi şehri Taif’teki partiler 1989’da bir anlaşma imzaladı. Birçoğu bunun,120.000 insanın ölümünden ve milyonlarcasının yerlerinden edilmesinden sonra, ülke vatandaşlarının ve komşularının gözledikleri, ülkenin istikrarını ve verimini garanti altına alacağını düşündü.

Lübnan Başbakanı Refik Hariri, o zamanki Suudi Kralı Fahd bin Abdülaziz Al-Suud döneminde Amerikan- Suudi- Suriye himayesi altında bir anlaşma imzaladı ve vatandaşlığın Müslümanlar ( Sünniler - Şiiler) ve iktidarda Hristiyanlar arasında eşit haklar üzerine kurulmasını sağladı.

Lübnan parlamentosu Mart 1991’de, o güne kadar olan bütün politik suçlar için af yürürlüğe koydu. Lübnan Silahlı Kuvvetleri, Lübnan’daki tek büyük mezhepçi olmayan kurum olarak yavaş yavaş yeniden kurulmaya başlamışken, Hizbullah dışındaki askeri milisler dağıtıldı.

Gözlemcilere göre Taif anlaşması iç savaşı durdurmuş ve ilk başta mezhepçi durumların ortadan kaldırılmasının yolunu açmış olsa da, aslında kendisi mezhepçi kanunlarını, mezhepçi ve mezhepçi kontenjanlar içindeki kumandanlar vasıtasıyla kutsallaştırdı.

Ayrıca, Lübnan Suriye’nin koruması altındaydı. Suriye Başbakanı Hafez al-Assad ve oğlu Bashar ağır bir biçimde Lübnan’ı kontrol ettiler. Ordularını bütün bölgelere konuşlandırdı, askeri kontrol noktaları oluşturdu ve devlet başkanlarının seçilmesinde, hükümetlerin belirlenmesi ve dağılmasında önemli rol oynadılar.

Ancak, Suudi Arabistan’ın yakın bir dostu olan eski Başbakan Refik Hariri’nin suikastından sonra Lübnan toplumunda bir kaynama başladı, Esad yönetimindeki Suriye hükümeti ve onun Lübnanlı müttefiki Hizbullah suçlandılar, Lübnan’da büyük çaplı gösteriler gerçekleşti (Sedir Devrimi olarak bilinir).

Sonuç olarak, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri baskıları sonucunda Esad hükümeti 27 Nisan 2005’te 24 saatliğine ordularını bütün Lübnan bölgelerinden geri çekti.

2006’da Hizbullah’ın iyi bir biçimde İsrail saldırılarına karşılık verdiği savaştan sonra Hizbullah’ın payı kabul edilir oranda arttı ve direnişin silahları hakkında konuşmak kırmızı çizgiye dönüştü.

Günümüzde, Lübnan yaşamının alanlarında, nerede resmi devlet güçlerinin başladığının ve nerede Hizbullah’ın gölgesinin son bulduğunun belirlenmesi oldukça güç.

Lübnanlıların sokaklara dökülmesinin asıl nedeni ekonomik ve politik olmasına rağmen, ilk defa güneyde, Hizbullah kontrolündeki bölgede gösteriler yapıldı.

Protestolar Lübnan ve Irak’ta tamamıyla farklı bağlamlara sahipler, ancak şimdi politik ve ekonomik yozlaşma, kötü yönetim ve enerji ve kaynaklara sınırlı kamusal erişime odaklanan benzer yönlere sahipler. Her iki durumda da göstericiler, dışarıdan bir yapıyla ülkelerinin kontrol edildiği gerçeğiyle yüzleşiyorlar.

Irak ve Lübnan’daki eylemlerin ikisi de temelde yerel siyasette başarısız olan yozlaşmış siyasi sınıfla bağlantılı.

Son Dakika Haberleri