23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Medya ve bilimsel okuryazarlık...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Yıllardır üniversitelerde spor medyası üzerine dersler veren, en azından bu konu üzerine görüş bildiren biri olarak kişisel izlenimlerim, medyanın giderek can çekişme konumuna geldiğidir. Evrimin daha iyiye, daha güzele doğru devindiğine inansam da öğrencilerimin aşırı tepkisel yaklaşımı, spor medyasındaki yazılar, televizyon izlenceleri ister istemez konu üzerine daha da yoğunlaşmayı gerektiriyor.

Çünkü gelişmiş ülkelerdeki yetişkinler giderek medyaya daha fazla ilgi duyuyor, daha çoğu yeni önerilen kuramlar, yeni bulunan olgular, var olan bilgilerden medya aracılığı ile haberdar oluyorlar. Çocuklar söz konusu olduğunda ise bir tahmine göre, çocuklar çevreyle ilgili bilgilerinin yüzde 83'ünü medya yoluyla ediniyorlar. Bilim insanları bile, bilimsel gelişmeleri-kendi alanlarını da kapsamak üzere-gazetelerden, radyodan ya da televizyondan, ayrıca gittikçe artan bir derecede, Bilgisunar(internet) haber sitelerinden öğreniyorlar.

Yetişkinler, özellikle bilim adamları kendilerini medyanın yönlendirici yayın ve yayımlarından koruyabilirler. Peki, medyada ya da çevrede izlenen olaylara karşı uyarıcılarını o yöne çeviren, her olguyu anlamaya çalışan çocukları nasıl koruyacağız medyadan. Doğru düşünen, halkın bilgi alma özgürlüğüne saygılı olan, bilimsel gerçeklerden hareketle yorum yapan insanlara medyada yer yok. Çünkü halkın bilimsel düşünme diye bir derdi yok.

Bilimsel düşünme bir yana artık dünyada bilimsel okuryazarlıktan söz edilmektedir. Bilimsel okuryazarlığı acil bir gereksinim olarak tanımlayan matematikçi Jacop Bronowski şöyle söylüyor: "Bugünün dünyası bilim tarafından oluşturulmuştur, gücünü bilimden almaktadır. Kişinin bilim merakından vazgeçmesi, göz göre göre köleliğe doğru yürümesidir."

Dünyanın en ileri toplumu olarak kabul edilen, bu ilerlemeyi yerinde görüp yaşamak için her fırsatta ABD'ye akın eden insanlara, bilim insanlarına karşın Amerikalıların da temel bilimsel ve teknolojik ilkelerden habersiz oldukları görüşünü destekleyen birçok araştırma, çalışma vardır. Örneğin, Ulusal Çevre Eğitim ve Öğretim Vakfı ile Roper Araştırma Kurumu tarafından ABD'deki enerji üretimi ve kullanımı hakkında yapılan çok temel düzeyde bir sınavda Amerikalıların sadece yüzde 12'si başarılı olabilmiş.

Bu gerçeği Albert Einstein daha 1936'da saptayıp şöyle demiştir: "Sokaktaki yüz kişiye bir telefon cihazının ya da bir radyonun içinde gerçekten neler olduğunu ve geceleri odalarını aydınlatan elektrik akımının nasıl üretildiğini sorun. O zaman çoğunun, onlara teslim edilen şeylerin dünyasında bir yabancı gibi yaşadıklarını göreceksiniz".

Einstein'in saptaması bugün için de geçerlidir. Çünkü biz bir toplum olarak, her gün kullandığımız teknolojilerin farkında olmadığımız gibi, bunlarla tanışıklığımız da yok. Kısaca teknolojide okuryazar değiliz. Teknoloji ile tanıdık olmayan, onu içselleştiremeyen bir topluma son model medya teknolojisi verirseniz, medyanın halleri Türkiye'deki gibi olur. Nasıl mı? Bilimsel okuryazarlıktan uzak, teknolojinin özünü içselleştiremeyen, iktidar yalakalarının at oynattığı bir medya halleri...

Bilim adamlarının medyadaki rolü

Her ne kadar, üniversite sınıflarında ya da bilimsel toplantılarda erişilebileceğinden daha fazla insana medya aracılığıyla erişebileceğini savunan bilim insanları olsa da, medya söz konusu olduğunda çoğu bilim insanı mesafeli olmayı yeğler. Popüler dünyanın gizemine kendini kaptırmayan bilim insanları medyada fazla görünmek istemezler. Hatta gazeteciler ile konuşmak bile onların rahatını bozabilir. Bunun en belirgin nedeni ölçülü davranmadır(ihtiyat). Bir bilim insanı medyada belirdiği her an, zor elde edilmiş bir saygınlığı da riske atmaktadır. Bilimsel saygınlık yıllar süren yavaş ve dikkatli bir süreç sonunda kazanılır. Kötü gazete makaleleri ya da televizyon izlenceleri bu saygınlığa gölge düşürebilir.

Ölçülü davranma (ihtiyat), bilim insanlarına çok fazla ilgi odağı olmamalarını söyler. Ama fazla da utangaç olmamalılar. Bilim adamlarının araştırmaları ve bilgisi salt iş arkadaşlarıyla paylaşılmayacak denli değerlidir. Her söyleşi, her basın bülteni, her fotoğraf çekimi rüzgârda savrulup yavaş yavaş kum tepeciklerine dönüşen kum taneleri gibi, yetişkinler için giderek bilimsel anlayışı destekleyen bir ilkeler, gerçekler temeli oluşturan bir eğitim eylemidir. Bilim adamları medyayla olan ilişkileri sonucunda kendilerini olmadıkları bir şeye dönüştürülmesine izin vermemelidirler. Bilişsel(entelektüel) dürüstlük, açık sözlülük ve kararlılıktan ödün vermeden her bilim insanı bilgisini medya aracılığı ile geniş kitlelere aktarabilir...

'Ayrı Dünyalar'

Jim Hartz deneyimli bir bilim muhabiridir. Türkiye'de bilim muhabirliği gibi özel bir gazetecilik anlayışı var mıdır? Rick Chappell NASA'da çalışan bir bilim insanıdır. Hartz ve Chappell bu iki meslek arasındaki çekişmeden o denli rahatsız olmuşlar ki, birlikte yaptıkları araştırmalarına "Ayrı Dünyalar" adını vermişler. İkilinin ABD'de yaptıkları ve rapor haline getirdikleri anketin sonucu aşağıdadır:

Araştırma için görüşülen gazetecilerin yüzde 85'i bilim insanlarını "biraz erişilebilir" ya da "hiç erişilmez" olarak tanımladılar. Yüzde 62'si bilim insanları hakkında "o denli entelektüel, kendi jargonlarına o denli gömülmüşler ki, ne gazetecilerle ne de halkla iletişime geçebiliyorlar" gibi oldukça sert bir ifade kullandıklarını söylediler. Uçurumun diğer tarafında ise, bilim insanlarının yüzde 90'ından fazlası medyada sadece birkaç kişinin bilim ve teknolojinin doğasını anlayabildiklerini öne sürdü. Yüzde 66'sı, basın mensuplarının çoğunun bilimsel sonuçları yorumlamak konusunda en ufak bir fikirlerinin olmadığını, yüzde 69'u ise gazetecilerin çoğunun bilimsel yöntemlerin nasıl yorumlanacağı konusunda hiçbir fikre sahip olmadıklarını söylediler. Hartz ve Chappell daha da ileri giderek, bilimi yaratanlar ile onu halka açıklayanlar arasındaki bu uçurumun "ABD'nin geleceğini tehdit ettiği" uyarısında bulundular...