23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mehmet Akif’ten günümüze

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Belki sizin de dikkatinizi çekmiştir; AKP medyası bir süredir, II. Abdülhamid ile Recep Tayyip Erdoğan karşılaştırmalarına hız verdi. Tema, Abdülhamid’e de Erdoğan’a da içeride ve dışarıda “aynı kesimlerin” düşman olduğu şeklinde özetlenebilir. Son olarak iki gün önce Yeni Akit gazetesinde Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, bu minvalde “Sultan ve Reis’in düşmanları aynı” diyordu örneğin.  

Bir vurgu daha yapılıyor, Erdoğan karşıtlarının da tıpkı bir zamanlar Abdülhamid’e muhalefet eden ve sultanın tahttan indirilişinin, özellikle de ölümünün ardından pişmanlığını dile getiren “feylesof” Rıza Tevfik gibi olacakları iddia ediliyor. Ansiklopedik bilgilerde “ateşli kişiliği ve tutarsız politik görüşleri”ne vurgu yapılan Rıza Tevfik’in, sonradan “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat” diye bir şiir yazdığı, yani “Sen hafiyelerle dem sürdün ancak / bunlar her tarafa kurdu salıncak” diye seslendiği sultanın ruhundan yardım istediği bilinir gerçekten de.  

“Padişah hem zalim, hem deli dedik / İhtilale kıyam etmeli dedik / Şeytan ne dediyse biz ‘belî’ dedik / Çalıştık fitnenin intibahına” diyen Rıza Tevfik üzerinden, “Erdoğan’ın arkasından çok pişman olacaksınız...” denilmek istendiği çok açık da durduk yerde nereden çıkıyor bu kıyaslamalar?  

Yeni Akit’te, “Ne yazık ki, Abdülhamid Han düşürüldükten sonra duyulan pişmanlığın aynısı Erdoğan düşürüldükten sonra da yaşanacaktır” demiş Sofuoğlu ve “İsrail gazeteleri Haaretz, Yedoth Ahranoth, Jerusalem Post, Amerikan Washington Post, The Economist, NY Times, Alman Bild, Der Spiegel’in Erdoğan’ı hedef göstermeleri”nin her şeyi yeterince anlattığını belirtmiş.  

Bayram değil seyran değilken AKP gazetesinde, “Erdoğan düşürüldükten sonra...” gibisinden cümleler kurulması, hatta üstü kapalı biçimde Erdoğan’ın ölümünden sonrasına gönderme yapılması yeterince dikkat çekici ama asıl niyetin Türkiye’deki milli güçlere, anti-emperyalist / anti-kapitalist kesimlere seslenmek olduğunu anlamamak da mümkün değil. Bunun, “Şimdi varsa yoksa Mustafa Kemal / Şöhretine herkes fuzulî dellal / Âlem-i manadan bak da ibret al / Uğursuz talihin şu gümrahına” demiş olan Rıza Tevfik malzemesiyle yapılmak istenmesi de ayrıca ilginç tabii.  

GÖLGESİNDEN KORKAN BİR ÖDLEK 

Bilinsin ki ortada Mehmet Akif gibi koskoca bir olgu dururken, Rıza Tevfik’in Abdülhamid konusundaki nedametinden fayda ummak, boş iştir.  

Doğan Avcıoğlu’nun “Dürüst ve vatansever bir İslamiyetçi” olarak tanımladığı, yaşamının büyük bölümü Abdülhamid’e karşı mücadeleyle geçmiş Mehmet Akif Ersoy’un “Safahat”ında “Gölgesinden korkan bir ödlek / korkuttu bizi otuz üç yıl şeriat diyerek” mısralarıyla tanımladığı zalim sultana karşı tavrı çok nettir. “Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler / Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer” der Abdülhamid için...  

Ahir zaman İslamcıları, “Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se / Ne melunsun ki rahmetler okuttun ruh-i iblise” dizeleriyle Abdülhamid’e meydan okuyan Mehmet Akif hakkında da “Önceleri birkaç yanlış fikre kapıldı ama sonradan çok pişman oldu... Ömrü yetseydi telafi edecekti” gibisinden palavra şeyler söylerler ama İstiklal Marşı yazarının etrafından dolaşmaları, üzerinden atlamaları mümkün değildir.  

Mehmet Akif’in Sultan Reşad’a kızdığı, Abdülhamid’den iğrendiği, Vahdettin’e ise hem kızdığı hem iğrendiği söylenir.  

“Herif ancak bizi bir parçacık olsun saydı / Başıboş kalmaya gelmezdi, eğer kalsaydı / Mülkü satmıştı ya düşmanlara, ondan da geçin / Yıkmadık aile koymazdı Hudâ hakkı için” diyen İstiklal şairinin günümüzde kime hangi hissiyatla yaklaşacağını tahmin etmek hiç de zor değil.