20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ne oldu bize kalabalıkta yalnızlaştık!

İsmet Özçelik

İsmet Özçelik

Gazete Yazarı

A+ A-

Eskiden bayramlarda, doğumlarda, cenazelerde, ... insanlar birbirini ziyaret ederdi. Acısına, sevincine ortak olurdu. Şimdi SMS ile idare ediyoruz. Bir tuşa bastık mı yüzlerce kişinin bayramını kutlayıveriyoruz.

ESKİDEN MEKTUP VARDI

Eskiden birbirimize mektup yazardık. Asker mektupları, öğrenci mektupları, sevgili mektupları, ... Özel mektup kağıtları bile üretilmişti. Kağıdın başına geçtik mi kendimizle baş başa kalırdık. Bütün içtenliğimizle duygularımızı aktarırdık.
Yazdıklarımızı beğenmeyince yırtar yeniden yazardık.
PTT’nin asıl işi mektup dağıtmaktı. Postacılar hayatımızda önemli bir yere sahipti. Herkes yolunu gözlerdi. İlkokulda, “Bak postacı geliyor, selam veriyor / Herkes ona bakıyor merak ediyor / Çok teşekkür ederim postacı sana / Pek sevinçli haberler getirdin bana...” diye şarkı bile öğrenmiştik.
Yatılı okulda nöbetçi öğrenci yüksek bir yere çıkıp gelen mektupları ad okuyarak dağıtırdı. Yüzlerce öğrenci anında toplanırdı. O manzaralar hâlâ gözümün önündedir.

MESAJLAŞMA

Mektubun yerini önce telefon aldı. Şu aralar onu da bıraktık. “Mesajlaşma” dönemi başladı. Bozuk bir Türkçe ile bir iki cümlelik notlarla haberleşir olduk.
Mektuplarda duygu vardı, SMS’lerde yok!

SOSYAL MEDYA

Bir de sosyal medya var. Etkili ama tehlikeli. Yazılanların doğruluğu araştırılmadan yorum yapılıyor. Yaşanan olaylarda kamuoyunu yanlış yönlendirmek isteyen çevreler için bulunmaz nimet.
İnsan ilişkilerini de öldürüyor. İnsanlar birbirinin yüzüne bakmadığı için ağzına geleni yazıyor. Doğru yanlış kimsenin umurunda değil. Bol keseden sallıyor.
Tabi bir süre sonra da olay çığırından çıkıyor.

İNTERNET

İnternet şüphesiz işimizi kolaylaştırıyor. Ama aynı zamanda yanıltıyor da. Yanlışı doğrusu bütün haberler orda. Yanlışa doğruymuş gibi bakınca iş çıkmaza giriyor.
Eskiden “Araştırmacı gazetecilik” vardı. Şimdi bu “İnternette araştırmacı gazeteciliğe” dönüştü. İnternette bulduğu haberleri toplayıp altına imzasını atanlar bile var.
Hırsızlık sade para çalma ile olmuyor. Haber çalmak da hırsızlık. Ama artık sıradan hale geldi.

TELEFON SAPIKLIĞI

Geçenlerde bir dostumla karşılaştım, dertleştik. “Bir aydır kızımın torunlarımız yanındaydım. Çok sıkıldım” dedi. “Niye” diye sorunca başladı anlatmaya:
“Kızım damadım işe, çocuklar okula gidiyorlar. Akşamı iple çekiyorum. Akşam oluyor hepimiz evdeyiz. Ama herkesin elinde bir telefon, hepsi bir köşede. Ne sohbet var, ne bir konuşma. Herkes telefonu ile adeta sevişiyor. Ben bir köşede oturup onlara bakıyorum. Benim orada olduğumun farkında bile değiller.”
Son dönemlerde bu manzara bütün evlerde yaşanıyor.

TEKNOLOJİNİN ESİRİ Mİ OLDUK

Gazete okuma azaldı.
Televizyonda haber dinleyenlerin sayısı düştü.
Sosyal medya ile bilgilenip, gelişmeleri, dünyayı ona göre yorumlar hale geldik.
Sanki teknolojinin esiri olduk.
Tatilde köylülerle sohbet ederken çok etkilenmiştim. Çok fazla ayrıntıya girmeseler de olayları doğru yorumluyorlardı. Dış politikada, Suriye konusunda, ekonomide, siyasette, ... söyledikleri çok mantıklıydı.
Ayrılırken yanımdaki arkadaşa şaşkınlığımı anlatırken o, “Bak bir saati aşkın sohbet ettik kimse eline telefonunu alıp oynamadı. Kimse sosyal medya peşinde değil. Adamlar çiftçi. Üretim yapıyorlar. İşin sırrı burada” demişti.

OTURMA ODALARINI KORUYALIM

Türk toplumu genelde toplu yaşar. Anne, baba, dede, nine, çocuklar, torunlar çoğu zaman bir aradadır. Evlerimizde “oturma odaları” vardır. “Oturma odalarında” hep birlikte olunur, sohbet edilirdi.
Ama “akıllı telefonlar” çıkalı beri bu durum ortadan kalktı. Aynı evde, tek tek yaşamaya başladık. “Oturma odalarını koruma” zamanı gelmedi mi?
Toplu çalışılan alanlarda da durum aynı. İşyerlerinde insanlar boş zamanlarında birbirlerini ziyarete gider, sohbet ederlerdi. Şimdi ömürleri akıllı telefon ve internet başında geçiyor.
Bize bir şeyler oldu.
Kalabalıkta yalnızlaştık.