20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Nuh Tepesi’ ya da uğultusuz tepeler

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Dostoyevski’nin “Her kim ki baba otoritesine isyan eder, o bir kahramandır” sözünün karşılığını veren kimi örnekleri de içeren biçimde, ilginç bir “Baba” rüzgârı esiyor sinemamızda. 15 yıl önce “Babam ve Oğlum”la hız kazandığı söylenebilecek bir ilişki ve hesaplaşma biçimi, “Babamın Sesi” (2011), “Babamın Kanatları” (2016), “Babamın Ceketi” (2018), “Babamın Kemikleri” (2018) gibi örneklerle devam etmekte.

‘Nuh Tepesi’  ya da uğultusuz tepeler - Resim: 1

Cenk Ertürk

Filmin adına yansımasa da öyküsü gereği düğüm noktalarından biri baba-oğul ilişkisi olan “Ahlat Ağacı”nı da unutmayalım elbette. Festivaller sürecinden sonra bu hafta sinemalarımızda gösterime giren “Nuh Tepesi” de şimdilik bu zincirin son halkasını oluşturuyor. “Yeni Türkiye Sineması”nın anlatmayı çok sevdiği konuların başında, genç çiftlerin evlilik sorunları ile ebeveyn-evlat ilişkileri geliyor her nedense. Bazıları, her ikisini de içeriyor!

TASLAK, GİRİŞİM, DENEME

Geçen yılki Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film seçilen ama ardından Malatya Film Festivali’nde enteresan biçimde ön jüriyi bile aşamayan “Nuh Tepesi”, Cenk Ertürk’ün ilk uzun metraj denemesi. “Deneme” diyorum; çünkü bana çok şaşırtıcı gelen ödül ve övgülere rağmen, amacına ulaşamamış, tamamlanamamış, taslak, girişim ya da deneme aşamasında kalmış bir çalışma izlenimi veriyor “Nuh Tepesi”. Denenen, taslağı oluşturulan, girişilen iş ise açık söylemek gerekirse Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı”nın bir benzerini oluşturmak. “Orijinalinden” fersah fersah uzakta, katbekat geride olduğunu da söylemek zorundayım.

‘Nuh Tepesi’  ya da uğultusuz tepeler - Resim: 2

Ali Atay - Haluk Bilginer

Fazlasıyla zorlama öykü kısaca şöyle: Araları pek de iyi olmayan baba-oğul, İstanbul’dan Bursa’nın bir köyüne gelir. Kendisini her an ölecekmiş gibi hisseden babanın son arzusu, kendi mülkiyetinde olduğunu iddia ettiği ama köylülerin uzun yıllardır kutsal yer muamelesinde bulunduğu araziye, daha doğrusu tepedeki tek ağacın altına gömülmektir. Köylülere göre ağaç Nuh Peygamber tarafından dikilmiştir. İşin aslı ağaca atfedilen bu kutsallık bir tür geçim kapısı oluşturmuştur ve köy ekonomisini canlı tutmaktadır. Karısıyla ayrılık aşamasında olan oğul (Ali Atay), hiçbir zaman babalık görevlerini yerine getirmemiş babasıyla (Haluk Bilginer) klişelerle dolu bir hesaplaşmaya girişirken, kendi evlilik dertleri de sökün eder. Canlarını, bir yandan mülkiyet işini çözüme kavuşturmak için başvurdukları bürokrasi sıkar, bir yandan kendi dertleri, hesaplaşmaları, itirafları vs. vs. Eh, doğal olarak seyirci de tüm bunlar olup biterken epey bir sıkılır.

‘KADINSIZ’ BİR FİLM

26. Adana Altın Koza Film Festivali’nin jüri başkanı Serra Yılmaz, “Nuh Tepesi”nin birinciliğinin ilan edildiği ödül törenindeki konuşmasında, festivalde yarışan filmlere ilişkin bir dokundurmada bulunmuş, “Yarışmadaki filmlerde fazla kadın karakter yoktu. Eşitliği hikâyelere de yansıtmak lazım. Sinemacılar, kalemlere sarılın ve kadın karakter yaratın” demişti.

Doğrusu “Nuh Tepesi”nin en iyi film seçilmesi kadar Serra Yılmaz’ın bu sözleri de şaşırtıcıydı, çünkü yarışma filmlerinde pek çok kadın karakter vardı ama “Nuh Tepesi”nde neredeyse hiç yoktu! Tamamına yakını alacakaranlık bir atmosferde geçen, aman aman bir oyunculuk başarısı içermeyen, “erkek egemen” denilebilecek ölçüde “kadınsız” bir filme Serra Yılmaz’ın başkanlığındaki jürinin neden en iyi film ödülü verdiğini o gün bugündür asla anlayamadım. Sordum, bir yanıt da alamadım!

Kıssadan hisse; “Nuh Tepesi”, 1990’ların “entel bunalım” filmleri gibi, 2010’ların artık iyiden iyiye bıktırıcı hale gelmiş “aile bunalımları”nın “taşra hamuruyla” yoğrulmuş yeni ve pek parlak olmayan bir tekrarı niteliğinde. “Tepenin Ardı”nda bu kez de yeni bir şey ve hiçbir uğultu yok anlayacağınız.