19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Oktay Akbal’ın ‘Dondurmalı Sinema’sı

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Yaşamayı yazmakla, yazmayı yaşamakla birleştirmiş büyük usta Oktay Akbal’ı 92 yaşında yitirdik. İlerlemiş yaşına rağmen yakın zamana dek dinamizmle sürdürdüğü gazete makaleleri ve “Önce Ekmekler Bozuldu”, “Hey Vapurlar Trenler”, “Bir de Simit Ağacı Olsaydı”, “Berber Aynası”, “Vatan Mahzun Ben Mahzun”,”Suçumuz İnsan Olmak” gibi kitaplarıyla birkaç kuşağı birden etkilemiş, unutulmazlık kazanmış bir isimdi Akbal. Ülkemizin, insanımızın, Cumhuriyet’in, zorluk dönemlerinin, yokluğun ve her şeye rağmen yitip gitmeyen insan sıcaklığının, yaşama sevincinin yazarıydı Oktay Akbal... Kendisine 1950 ve 1958’de iki kez Türk Dil Kurumu Roman Ödülü getiren “Garipler Sokağı” ve “Suçumuz İnsan Olmak” romanları, 1959’da Sait Faik Hikaye Armağanı’na değer görülen “Berber Aynası”, 1993’te Sedat Simavi Ödülü kazandıran “Senin Adın Aşk” ve 2000’de bütün romanlarına verilen Orhan Kemal Roman Armağanı’yla edebiyat tarihimizde iz bırakan granit anıtlardan biriydi. “Kişi bazı duyguların içinde bocalarsa, çıkar yol bulamazsa ne yapardı? Suçtu insanoğlu için güzel olan ne varsa. Hepsi sınırlıydı, hareketler, istekler, düşler bile. Oysa ki asıl suç, insan olmaktı” diyerek sıra dışı bir aşkı anlattığı romanı “Suçumuz İnsan Olmak”, Akbal’ın sinemaya aktarılmış tek romanıydı. Beş yıl önce aramızdan ayrılan yönetmen Erdoğan Tokatlı 1986’da Kadir İnanır, Pınar Afşar, Gül Erda’lı bir kadroyla çekmişti bu filmi... Çocukluğundan beri sinemaya olan düşkünlüğünü her fırsatta dile getiren usta yazar, 1949’da yayımlanan “Aşksız İnsanlar”ında yer alan “Dondurmalı Sinema” adlı hikayesinde de “Cennet Sineması”ndakine benzer bir büyülü anılar dünyasına götürmüştü okuru. “Hikâyemin bugünün insanlarına bir masal gibi geleceğini biliyorum. Ama ben bu masalın içinde yaşadım” diyerek enfes bir giriş cümlesi kuran Akbal, İkinci Dünya Savaşı öncesinin Türkiye’sini, sakin yaz günlerini ve beyaz pantolonlu bir çocuğun renkli dünyasını anlatır “Dondurmalı Sinema”da. Bundan tam 66 yıl önce yazılan bir öyküdür bu ve yazar en fazla 10-15 yıl öncesine dönerek, 1930’lar hakkında okurlarını şöyle uyarır: “Size masal gibi gelebilir...” Bugünün çocuklarına hiper-masal gibi gelir eminim!
RENKLİ DÜNYANIN HATIRALARIAkbal’ın anılarında derin izler bırakan bir sinema salonunu hatırlamasıyla başlar hikaye. Mahalledeki iki sinemadan biri, sıcak yaz günlerinde müşteri çekebilmek için, bir bilet alana bir bardak da şerbet ikram eder. Öbür salonun sahibi de boş durmaz, kaçan müşteriyi tekrar kazanabilmek için, bir bilet alana bir külah dondurma verir. Yazarın çocukluk günlerindeki dondurmacı, şerbetçi, mahallenin haylaz çocukları, işsiz güçsüz takımı, tombul göğüslü evlatlık kızlar ve filmlerin oluşturduğu harika dünyada akıp giden altı sayfalık minicik öykü, büyük sıkıntılar getirecek savaş öncesindeki son mutlu günlerin karşılığıdır bir bakıma. Şöyle der Akbal daha ikinci satırda: “Hiç de uzak olmayan o barış günlerinin serüvenleri, sisli, karışık anılar arasında yitip gitmiş, sanki o beyaz pantolonlu çocuk yaz öğlelerinin sıcağı, durgunluğu, neşesizliği içinde, sinemaların karşılıklı sıralandığı sokakta dalgın, avare dolaşmamış, bol haydutlu, gürültülü bir filmin heyecanını resimlerini seyrederken yaşamamış...”Oktay Akbal’ı sevgiyle saygıyla anarken şu satırlarının da çocukluğunuzdan itibaren büyüttüğünüz sinema sevgisine eşlik etmesini diliyorum: “Benim uzun savaş yıllarında, karanlık gecelerde, ekmek fırınlarının önünde, insanlardan, onların büyüklüğünden, iyiliğinden ümidimi kestiğim, yaşamaya olan sevgimin eksildiğini duyduğum anlarımda, geçip gitmiş uzak günlerin izlerini taşıyan, çocukluğumun renkli dünyasında yer etmiş büyük balkonlu o geniş sinemanın hatırası ile avunduğum oluyordu. Bu sinema çocukluğumun eski bir aşinasıydı.”***Küçük bir tatil nedeniyle “Yer Gösterici”ye on gün kadar ara veriyorum. Görüşmek üzere.