25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ölüm yıldönümünde Victor Hugo

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Victor Hugo, yalnızca Romantik akımın değil, bütünüyle edebiyat tarihinin zirve noktasını oluşturan en önemli yazarlardan biri, uçsuz bucaksız bir “edebiyat okyanusu”dur hiç kuşku yok ki...
Net biçimde saptadığı şey şuydu Hugo’nun: “Denizden daha büyük bir görüntü varsa o da gökyüzüdür; gökyüzünden daha büyük görüntüyse insan ruhunun içidir.”
Kalem-kağıt-düşünce ilişkisinin zirve noktasındaki ölümsüz yapıtlar olan”Sefiller”i, “Notre Dame’ın Kamburu”nu, “1793”ü, “Deniz İşçileri”ni okumadan geçen bir entelektüel yaşamın affedilmez boşluklar barındırdığı söylenebilir rahatlıkla.
O fırtınalı okyanus-romanların sayfalarını coşkuyla çevirmek, “Umudu, ancak hiçbir zaman mirasına konulamayacak kimselere” bağlamak, “Devrimleri insanlığın taç giyme törenleri” olarak kavramak, “İnsanın vatanının çehresine de annesinin çehresi gibi bağlı kalması” gerektiğini bilmek, “Kınından sıyrılan insanüstü bir kılıcın sesini duymak” demektir...
Dün (22 Mayıs) Victor Hugo’nun 131. ölüm yıldönümüydü. 1885’te 83 yaşındayken Paris’ta yaşama veda eden büyük yazarı, “Sefiller”deki bir bölümle, orijinali 1630 sayfa olan romanın pek bilinmeyen kahramanlarından biri olan, “Konvansiyoncu G.”yle anmak ve saygıyla selamlamak istiyorum.
Uzun bir döneme yayılan romanın ilk bölümlerinde ayrıntılı biçimde tanıdığımız Piskopos Bienvenu, yani kürek mahkumu Jean Valjean’ın çaldığı şamdanları kendisine armağan eden din adamı, kentin çok dışında kırlık arazide yıllardan beri tek başına yaşayan ve kendisinden dehşetle söz edilen, tecrit edilmiş bir adamın ölmek üzere olduğunu duyar. Devrim Meclisi-Konvansiyon’un bir üyesi olan G.’dir bu yaşlı adam ve halkın gözünde “aşağı yukarı bir canavardır”. 1793’te, Kralın idamı yönünde oy kullanmamıştır gerçi ama yine de “yarı kral katili” sayılmaktadır ve herkesten uzak yaşadığı kulübesinden “cellatın ini” diye söz edilmektedir. Yalnızca genç bir çoban ara sıra uğrayıp kendisine yardımcı olmaktadır.
Romanın “Piskopos, Bilinmeyen Bir Işığın Karşısında” başlıklı bölümünde, Bienvenu, takdis etmek için gittiğinde ilk kez tanıştığı G.’nin son nefeslerinde bile alçakgönüllülük ve özgürlük hisseder: “Parlak bakışlarında, kendinden emin konuşmasında, güçlü omuz hareketlerinde ölümü şaşırtacak bir şeyler vardı. Ölüm meleği Azrail onu göründe ters yüz olur, yanlış kapıyı çaldığını sanırdı.”

VATANIN YARALARINI SARMAK
Aralarında insanlığa, devrime, vicdana dair kısa bir tartışma geçer. 86 yaşındaki devrimci, 1793’ün insanlık tarihinde çakan bir yıldırım olduğuna inancını sürdürmekte, din adamlarına “saltanat arabalarında gezen solucanlar” demekte, geleceğin “Fransız Devrimi’nin öfkesini beraat ettireceğini” bilmektedir. Kendisini kısaca şöyle anlatır:
“Memleket toprakları istilaya uğramıştı, savundum; Fransa tehlikedeydi, göğsümü gerdim. Zengin değildim, şimdi de fakirim. Devletin büyüklerinden biriydim, hazinenin mahzenleri öylesine tıklım tıklım doluydu ki, altın ve gümüşlerin ağırlığı altında nerdeyse çatlayacak olan duvarları payandalamak gerekmişti, bense Arbre-Sec Sokağı’nda yirmi iki meteliğe yemek yiyordum. Mazlumlara yardım ettim, acı çekenleri rahatlattım. Mihrabın örtüsünü yırttım, doğru ama vatanın yaralarını sarmak için yaptım bunu.”
Döşeğinde ölmek üzere olan yaşlı Jakoben bir şey daha söyler din adamına, “Devrimler sona erdiği zaman farkına varılır ki, insanlık tartaklanmış ama yol almıştır” der.
İnsanlığın gerçeği, bir kez de Victor Hugo’dan öğrendiğimiz üzere, işte budur.