28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ortadoğu haritası

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

Emperyalizmin işleyiş mantığını artık herkes biliyor: Hiçbir ülkenin yutulamayacak kadar büyümesine izin verme; yutulurken sorun çıkarma potansiyeli olanları da bölerek daha uygun hale getir. Bu yüzden Irak’ı böldüler, bu yüzden Suriye’yi bölüyorlar. Yine aynı gerekçeyle Çin’i en büyük tehdit, Rusya’yı da asla başıboş bırakılamayacak güç olarak görüyorlar.

Zaten 1990’ların başından beri Ortadoğu’da sahnelenen oyunlar da bu görüşümüzü doğruluyor. Emperyalizm; Irak’ı bir hamlede bölüverirken, Suriye’yi kan denizine atıyor ve aynı anda hem Rusya’yı hem de Çin’i çevrelemeye çalışıyor. Amaçlarına hizmet ettiği müddetçe bir gün IŞİD’i ertesi gün de PKK/YPG’yi sahaya sürüyor. Dünyaya “küresel patronluk” gözlüğünden bakan batı emperyalizmi, bu yüzden, yerel unsurların kayıplarını sayma ihtiyacı bile duymuyor. Mesela Irak’ta bugüne kadar kaç sivil hayatını kaybetti diye sorsanız cevapları şu olur: “Sadece kendi askeri kayıplarımızın istatistiklerini tutuyoruz! Bu yüzden sivil kayıpların kaç olduğunu bilmiyoruz!”

Bu durum batı emperyalizmi için sıradan olsa da meseleyi bizim açımızdan entelektüel bir analizden öteye geçiren bir de gerçek var: Türkiye, tüm bu yaşananların tam ortasında. Yani her olaydan önce ve en fazla, Türkiye etkileniyor. Örneğin, Irak füzelerle dümdüz edilirken ortaya çıkan otorite boşluğunu Türkiye düşmanı terör örgütleri dolduruyor. Yani Irak merkezi hükümetini vuran her füze aynı zamanda Türkiye’ye de atılmış oluyor. Aynı durum Suriye’de de geçerli. Suriye’de “devlet zayıfladıkça” PKK-YPG, tüm Türkiye sınırına el koymak için öne sürülüyor. Yani Şam semalarında süzülen her füze Ankara’ya atılmış gibi sonuçlar doğuruyor.

Şimdi de yeni bir saldırı dalgasının işaretleri var. Batı; İran’ı hedefe koymuş, bekliyor. Ancak durum en çok Türkiye için riskler barındırıyor. İran merkezi hükümeti zayıflayınca ortaya çıkması muhtemel boşluk en fazla Türkiye’yi etkileme potansiyeline sahip. Sadece Türkiye’ye akması muhtemel milyonlarca mülteci değil konu, aynı zamanda ekonomik darboğaz ve aynı zamanda PKK’nın İran kanadının tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi emperyalizme uşaklık etme hevesi var. Bunlar alt alta yazılınca ve yakın tarihe bakınca tek bir sonuç çıkıyor ortaya: “Ortadoğu Haritası bir kez değişmeye başlayınca domino etkisiyle tüm bölgeyi içine alır.”

Bu anlamda Irak’ın birliği Suriye’nin birliği anlamına geldiği gibi İran’ın toprak bütünlüğü de Türkiye’nin toprak bütünlüğü anlamına gelecektir. Hiçbir bölge ülkesi, komşusunun mahvına sebep olacak hamleleri destekleyerek ayakta kalamaz. Yani Irak yansın da ben de büyüyeyim diyemez. Suriye bölünsün de Türkiye kalkınsın gibi bir düşünce olamaz. Bu bölgede yıkılan her devlet bir sonrakinin zeminini oluşturur ve ateş sırayla diğer ülkeye sıçrar.

O halde her zamankinden daha fazla ve her zamankinden daha kararlı bir şekilde, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine sarılmak gerek. Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve refahının tüm komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ve refahına bağlı olduğunu bilerek iş birliğini yükseltmek gerek. Ve hatta kimseyi beklemeden, bölge ülkeleriyle el ele verip yeni bir “barış ve dayanışma iklimi” yaratmak için yaratıcı politikalar üretmek gerek.

Hiç şüphe yok ki, büyük Türk Milleti, şartlar ne kadar zor olursa olsun zaferi yoktan var edecek kadar kudretlidir. Devletin varlığı için birleşmiş bir milletin neler yapabileceğinin isbatı da hem Çanakkale’de hem de Kurtuluş Savaşı’nın her cephesinde gösterilmiştir. Artık tek ihtiyaç; Millete yol gösterecek liderlerin ortaya çıkması ve öncülük görevini yerine getirmesidir.