28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Özel güvenlik meselesi

Oktay Yıldırım

Oktay Yıldırım

Eski Yazar

DAHA önce birçok yazıda bu konuyu dile getirdim. Beşiktaş saldırısı olduğu sırada, Gülgün Feyman ile yaptığımız canlı bağlantı sırasında dikkat çektim. Her fırsatta da gündeme getiriyorum.

İçişleri Bakanlığı’nın Aylin Nazlıaka’nın sorusuna verdiği cevaptan anlaşıldığına göre, özel güvenlikçilerin toplam mevcutları polisin de üzerine çıkarak 284 bin 399’a ulaşmış.

Bu şirketlerde çalışanların bütünüyle tehlikeli olduğunu değil, ama devletin tekelinde olmayan güvenlik hizmetinin iki büyük tehlikesini anlatmaya çalışıyorum. Bir: Vatandaş, özel güvenliğe emanet edilen bir yerin güvende olduğunu düşünüyor, ama değil. Çünkü kimse para için ölmez, canını tehlikeye atmak uğruna başkalarının hayatlarını korumaz. Bunun en yakın örneğini Reina saldırısında gördük, güvenlik görevlileri kaçtı, hatta artık bankalar bile gündüz gözüyle soyuluyor... İki: Canını kaybetmek uğruna bir saldırı gerçekleştirmek, sadece eğitimle değil ancak çok kuvvetli bir inançla olur. Böyle kişi ve örgütler için de özel güvenlik sektörü neredeyse sonsuz imkânlar sunar... Bunun da en çarpıcı örneğini Büyükelçi Karlov suikastında gördük, katil güvenlik görevlisiydi.

Yani, hem bir tehlike zemini, hem de hak etmediği bir güven duygusu yaratması bakımından tehdittir. Bir yandan FETÖ ile mücadele ederken, diğer yandan adliyenin güvenliğinin cemaatin firması tarafından sağlanması abukluğuna girmiyorum bile... Bu nedenle, özellikle de ülkemizin bir mülteci havuzuna dönüştürüldüğü, çok sert günlerin ülkemizi beklediği bu günlerde, güvenlik sektörü hızla devletleştirilmelidir. Bu sektörde eğitim almış çok sayıda insan, belki “bekçi” belki de başka bir statü ile devlet kontrolüne alınmalıdır. Bu işin ciddiyetini anlamak için daha kaç tecrübe yaşamamız gerek?

POLİS MESELESİ

ÖZEL güvenlik meselesi böyle de...

Devlet kontrolündeki güvenlik hizmeti ne kadar güvenli?

Meselâ Emniyet Müdürü ile Belediye Başkanı arasındaki protokol sorununu tekme ve yumrukla çözmeye çalışanlar polis değil miydi, ya da Uşak’ta belediye başkanının elini sıkmak istemeyen tekel bayisine, aynı yöntemle sevgi aşılamaya çalışanlar?

İzmir’in göbeğinde... Biri 19, diğeri 20 yaşında iki genç kız yolda tacize uğradıktan sonra biraz ilerideki polise koşunca, “bu nasıl kıyafet” diye bir de ondan meydan dayağı yemedi mi?

Daha yenice, Samsun’da kelepçelenerek gözaltına alınan iki kadın, polislerin ayaklarının altında çiğnenirken, “yeter abi, vurma abi” diye yalvararak hıçkırmıyor muydu?

En beteri de, FETÖ’nün en güçlü olduğu yer değil miydi Emniyet? Şimdi ise cübbeli sarıklı ekip otosunda dolaşan, ya da pembe çiçekli türban takan polislerimiz yok mu?

Hülasa, özel güvenlik niye var? Devlet, devlet olma vasfını tam olarak yerine getirmediği için... Demek ki, her ikisinin de çözümü devleti devlete dönüştürmekte yatıyor..

ÖZEL KUVVETLER

TÜRK Ordusu bir mızrak ise, Özel Kuvvetler ve Komando Tugayları (özellikle Kayseri ve Bolu) bu mızrağın ucudur, bir kılıçsa keskin kenarıdır. Savaşta düşmanın bağrına ilk saplanacak olanlar onlardır, bu uğurda kendini feda edenlerdir. Orası körelirse, orası paslanırsa gerisi bir işe yaramaz... Çünkü ordunun geri kalanı onların açtığı yoldan ilerleyecektir.

Özel Kuvvetler Komutanı, Zekai Aksakallı’nın istifa ettiğine ilişkin kara propaganda, tıpkı 15 Temmuz hakkındakiler gibi aynı merkezden yayılıyor. Bir tek amaç var, şu anda son 60 küsur yıllık tarihinin en büyük hesaplaşılmasını yapan Türkiye ve Türk Ordusu’nu zayıflatmak, yeni atananların görev yapma yeteneklerine zarar vermek...

Bir de, aslında kötü niyetli olmayan, ama yaptıkları aşırı yorumlarla aynı sonuca yol açanlar var...

Zekai Aksakallı askerlik yeteneğini ve cesaretini tarihe geçecek şekilde kanıtladı, böyle adamlarda kırgınlık mırgınlık olmaz, canından geçmiş adam makam için küser mi?

Yerine gelenler de en az kendisi kadar cesur, yetenekli ve hayatını dağlarda geçmiş askerlerdir... Omuz omuza mermi yakmamış olsaydım, yıllarca o dağ senin bu dağ benim birlikte görev yapmamış olsaydım, bunları söyleyemezdim.

Bir komutanımın yıllar önce söylediği ve aklımdan hiç silinmeyen bir söz vardı: “Kafasının üzerinden mermi geçmeyen, bizi anlayamaz...” Şimdilerde ekranlar kafasının üzerinden bir kez bile düşman mermisi geçmemiş, medyatik asker emeklileriyle dolduğu ve kamuoyunu etkileyen birçok saçma sapan yorumu onlar yaptığı için yazıyorum bunları.

Yeni özel Kuvvetler Komutanı Tuğg. Ercan Çorbacı o makamın hakkını en iyi verebilecek az sayıdaki isimden biridir. Hâlâ inmediği o dağlara daha teğmenliğinde çıktı. Ayak basmadığı yer, karşılaşmadığı bela kalmadı. En zor anlarda bile bir adım geri atmaz. Komutan yardımcısı Tuğg. Oğuz Tozak da öyledir ve bunun izlerini her bir yanında taşır vücudunun... İlk yarasını aldığında birlikteydik...

Yazabileceğim çok şey var, ama inanın her birinin cesaretleri ve devlete sadakatleri ateşle sınanmıştır. Bu atamalar Türk Ordusu’nun kendi yaralarını sardığını da gösteriyor.

Televizyonlara çıkıp, yorumlar yapan asker ve sivil yorumculara sesleniyorum, birlikte yürümediğiniz, omuz omuza savaşmadığınız kimseyi tanıyamazsınız... Biraz sessiz olun artık, şimdi görev zamanı...

KÖRLÜK

BİZ hapisteydik, FETÖ yargıda, poliste ve iktidardaydı. Şimdi, evet bazı hatalar olsa da hapiste ya da firardalar, itiraflar yağmur gibi yağıyor.

ABD ajanları gelip süren yargılamalar hakkında brifing alıyordu, “move move and get out” dediklerinde harekâtlarımız bitiyordu. Şimdi PKK ile ilişkilerini gösteren fotoğraflar yüzlerine çarpılıyor, onlar “hayır” diye feryat ederken, Rusya ile S-400 anlaşması, İran ile PKK’nın tepesine binme hazırlıkları yapılıyor.

PKK’nın ve siyasi kanadının tepesine biniliyor, ABD kontrolündeki bölgeler vuruluyor, terör koridoru Fırat Kalkanı ile kesilmiş. Afrin başlarına yıkılıyor.

Evet, her şey güllük gülistanlık değil, ama bir yöneliş var. Atlantik ittifakı çatırdadıkça Avrasya güçleniyor. Körlük, sırf muhalefet uğruna bütün bunları görmemektir.

Bunları görüyoruz diye bize saldıran, ağzına geleni yazan ve söyleyen çapsızlar! Söyleyin, AKP iktidarı hangi yanlışı yaptı da görmedik, eleştirmedik, en ön safta karşısına dikilmedik? Suçumuz bardağın dolu tarafını görmek midir, karamsarlık ve teslimiyet yerine umuda ve mücadeleye sarılmak mıdır?

SİYASET, KIYAFET

HDP’lilerin şalvarlı poşulu fotoğrafları vardı. Kemal Kılıçdaroğlu da atletiyle katıldı albüme. Tayyip Erdoğan torunuyla fotoğraf çektirdi. Meral Akşener’den de bir çorap örme fotoğrafı bekliyoruz, artık kimin başına uyarsa…

Özel güvenlik meselesi - Resim : 1

BAYRAM

YOK, yok... Konu bizim ahalinin değil, Suriyeli mültecilerin bayramı...

Üniversite sınavsız, yüksek lisans kontenjanla, sağlık-ulaşım bedava, para yardımı doğrudan banka hesaplarına, işyeri açanlara vergi mergi yok, bir de vatandaş olma hakkı verildi ki...

Ee haliyle bayram gelince de memleketlerine ziyarete gidip geri geliyorlar.

Canını kurtarmak için kaçtıysa buraya...

Neyse...

Demem o ki, bayram onlara bayram kardeşim...

Bizim memur % 3’e talim etmeye, işçi taşeron çarkında ezilmeye, emekli açlıkla sınanmaya devam ederken...

Özel güvenlik meselesi - Resim : 2
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları