18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Özel, kamuyu vuracak!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye’nin, ABD ve AB tarafından krizden çıkmak için, sınırsız ve ölçüsüz bir biçimde basılan dolar ve avrolarla yıllardır ekonomide yaşadığı “lale devri” bütün tahminlerin de ötesinde uzun oldu.
Kısa vadeli spekülatif yabancı sermaye girişleri (sıcak para) bütün ekonomik ayıpların ve noksanların bir anlamda halının altına süpürülmesine hizmet etti. Ama artık yolun sonuna gelindiğinin işaretleri artıyor.
Ucuz ve bol sıcak para girişleriyle borçlanmaya ve ithalata bağımlı haline getirilen ekonomide, 2009 yılında çıkarılan döviz kazandırıcı faaliyetleri ve/veya kazancı olmayanların da döviz kredisi alabilmelerine yönelik karar da, özel sektörün “döviz kredisine ve dış kaynağa” tam anlamıyla “hücum” etmesine yol açtı.
Ancak ABD’de FED’in faiz artırımının sinyalleri vermesi dahi yıllardır süren bu gidişatın bozulmasına yetti.
Türkiye’nin tüm komşularıyla ihtilaflı ve hasım haline gelmesi ve IŞİD’in ve PKK’nın eş zamanlı terör saldırılarına hedef olması, iktidarın giderek laiklik karşıtı zihniyetin egemenliğine daha fazla girmesi, basın özgürlüğünün yok edilmesi, otoriter bir siyasal İslamcılığa doğru sürüklenmesi de, ekonomik beklentilerin olumsuza dönmesine ve endişelerin artmasına neden oldu.
Fitch, Standart and Poors gibi kredi derecelendirme kuruluşları “negatif” izlemeye aldıkları Türk ekonomisinin notunu bir yandan-teamüllerine de aykırı olarak-yıllardır değiştirmek istememelerine rağmen, diğer yandan ise gidişatın sıkıntılarını açık açık raporlamaya başladılar.
Oluk oluk akan, bol ve ucuz döviz girişleri eski-hız ve coşkusundan uzaklaştı. Buna paralel olarak döviz kurları hızla yükseldi.
İşte bu koşullarda, en riskli kesimin ağır ve hesapsız bir dış borç yüküne giren özel sektörün sırtında olduğu ortaya çıktı. Geçmiş yılların tersine toplam borç yükünün en az yüzde 70’inin bugün özel sektörün üzerinde çünkü.
Özel sektörün “çok özel” firmalarının kamusal sermayeli bankalar tarafından “en ziyade himayeye mazhar” olarak, borçlanmalarının finanse edildiği de bir başka gerçek.
Türkiye bu olumsuz siyasi ve ekonomik gidişatı sürdürdüğü taktirde -hiç dilemem ama- problemin çıkacağı adresin özel sektör olacağı aşikâr görünüyor.
Tabi, özel sektörün olası bir ekonomik türbülansta ağır borç yüküne aracılık eden bazı bankaların ve özellikle kamusal sermayeli bankaların da aynı sıkıntıya sürüklenme ihtimali oldukça düşündürücüdür.
2008 yılında 281 milyar dolar olan Türkiye’nin kamu-özel toplam dış borç stoku, bugün 405 milyar dolara ulaşmış vaziyette. Bu borcun 290 milyar dolara yakın kısmı ise özel sektörün dış borcu.
Ekonomi 2015 sonu itibariyle dolar bazında küçüldü ve milli gelir toplam 720 milyar dolara düştü. Büyümenin 2016 yılında da yüzde 3’ler civarında patinaj yapacağı görülüyor.
Özel sektörün, daralan ve büyümeyen iç pazar, Rusya ile olan ihtilaf nedeniyle ağır darbe yiyen turizm ve komşularla hasmane politikalar nedeniyle ihracatı da gerileyen bir ekonomide, her ne kadar borçlarını çevirerek bugüne kadar ayakta kalmayı bilmiş olsa da, dayanma gücünün sınırlı olacağından endişe etmek gerekir.
Ekonomide yaşanılan sorunların bir krize dönüşmesini hiç birimiz arzu etmeyiz, etmemeliyiz. Çünkü her ekonomik krizin faturası sonunda geniş halk kesimlerine çıkıyor, bedeli yine millet ödüyor.
Bugün ekonomide eğer bir sorun çıkacaksa bunun öznesinin özel sektör olacağı görülüyor.
İşin ilginci bu sefer özel sektörün hesapsızlığı ve ağır borçluluğu yüzünden, kamusal sermayeli bankalar başta olmak üzere bankalar risk altında.
Bu hesapsız ve ölçüsüz borçlanma ve tasarruf yerine tüketim ve ithalat politikaları, hem üretimi bitirdi, hem istihdamı geriletti ve işsizliği patlattı, hem de Türk ekonomisini dünyanın en kırılgan ve borçlu ekonomisi haline getirdi maalesef.
Temel bir politika ve anlayış değişikliği gerekiyor. Hem de hiç gecikilmeden, yoksa özel sektör bu kez kamuyu vuracak.
Bizden uyarması...