20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Suikastın arkasında ne var?

Dünyanın bugünkü hali 1914 yılının yılbaşını andırıyor. Çok büyük bir dünya savaşı kapıda ama insanlar yılbaşını kutlamaya hazırlanıyor.

Suikastın arkasında ne var?
A+ A-

Doç. Dr. Sait Yılmaz - Milli Güvenlik ve Dış Politika Uzmanı

Dünyanın bugünkü hali 1914 yılının yılbaşını andırıyor. Çok büyük bir dünya savaşı kapıda ama insanlar yılbaşını kutlamaya hazırlanıyor. Üstelik dünyanın bugünkü hali 1914 öncesinden çok daha tehlikeli bir durumdadır. ABD ve Rusya arasında artan gerilim, Çin’in dünya ekonomisini tek başına domine etmesinin Batıda yarattığı derin ekonomik istikrarsızlık yanında başta Ortadoğu olmak üzere küresel terörün dünyayı sürüklediği kaos ve Uzakdoğu’da patlamaya hazır çatışma bölgeleri her an büyük bir savaşı tetikleyebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya düzeni ve onun BM, NATO, IMF, Dünya Bankası gibi kurumları artık bu dünyayı taşımıyor. Özetle, büyük bir savaş yeni dünyanın kurucu aktörünü ve onun düzene sokacağı yeni kurumları da belirleyecek. Bu yüzden, dünya büyük bir kırılganlık içinde ve bir provokasyon zincirleme çatışmalara yol açabilir.

SORUŞTURMADA TİTİZLİK

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir suikast sonucu öldürülmesi de böyle bir kaygı uyandırdı ve tüm dünyanın gözlerinin hem Ankara hem Moskova hem de Washington’a çevrilmesine neden oldu. Başta yürekler ağza gelmiş olsa da, katilin kimliğinin kısa sürede deşifre edilmesi, krizi yumuşattı. Rus büyükelçisine yapılan suikastın arkasındaki adres ile ilgili soruşturma halen sürüyor. Suikast haberinin ilk alındığı anda, arkasındaki istihbarat servisi veya ülkenin hangisi olabileceği akıllardan geçerken, birkaç saat geçmeden saldırının planlandığı adres olarak FETÖ’nün adı anılmaya başladı. Nitekim yapılan soruşturma şu anda suikastı işleyen katilin FETÖ bağlantılarını ortaya koymaya odaklanmış durumdadır. Önce adresi söyleyip, sonra araştırmaya başlayan böyle bir soruşturmadan gerçeklerin ne kadar sağlıklı ortaya çıkacağı şüphelidir. Daha önceki makalemizde de belirttiğimiz gibi politize olmuş bir istihbarat gördüğünü anlamaz, anladığını görür. Bu şüphemizin nedenlerini ve çıkarmamız gereken dersleri sıralayalım.

MOTİVASYON UNSURU

Her şeyden önce bütün cinayetlerde planlayan adresin temel göstergesi arkasındaki motivasyon olagelmiştir. Medyada yapılan algı yönetimi bu motivasyonu Türk-Rus ilişkilerine bozmaya yönelik provokasyon ve son dönemde Rusya ve İran ile birlikte Türkiye’nin Suriye sorununa bir çözüm bulma gayretini baltalamak olarak göstermeye odaklandı. Olayın meydana geliş zamanlaması olarak belirtilen nedenler doğru olsa da, unutmamamız gereken birbiri ile bağlantılı iki önemli ayrıntı var. Öncelikle yaklaşık 10 gündür yandaş Türk medyasının hükümetin “Halep’te katliam var” temasını işlemekte idi. Bu tema ile birlikte, Halep katliamının adresi olarak sözde Ankara’nın ateşkes önerisine olumlu yanıt vermeyen Rusya hedef gösterilmekteydi. Bunu takip eden ayrıntı ise suikastı işleyen katilin elinde silah ile Halep’in intikamını almak için cinayetini işlediğine ilişkin uzun süren ifadeleridir. Bu hali ile suikast, medyanın propagandasının etkisi altında motive olmuş bir devlet polisinin bireysel girişimi haline gelmekte ve sorumluluğu hükümete yüklemektedir.

AYNI HATALAR

“Halep’te katliam var” algı yönetimi, aslında Ankara’nın Halep’teki başarısızlığını örtmek için kendi kamuoyunun gazını almaya yönelikti. Ama yandaş kanal o kadar çoktu ki, hafta sonu oynanan futbol maçlarında bazı futbolcular golden sonra formaların altından Halep ile ilgili mesajlar yazan fanilalarını gösterdiler. Ne yazık ki, son yıllarda bu tür siyasi eylemler futbol sahalarına girdi ve hükümetin politikasını destekledikçe görmezden gelindi. Ama asıl tehlike bu değil, yandaşlığın ve partizanlığın devlet kurumlarına personel seçiminde uzun zamandır temel kriter olmasıdır. Gelinen aşama; polis, istihbarat gibi önemli güvenlik kurumlarına doldurulan fanatiklerin şimdi hükümetin elinde patlamaya başlamış olmasıdır. Liyakat yerine yandaşlığın prim ve iş garantisi olduğu bir devlet personel anlayışı, söz konusu kurumların yozlaşmasının ve son olaylardaki yetersizliklerinin asıl nedenidir.

Bu tehlikeli yaklaşım, sadece devlet kurumlarına değil; iş adamları, sanatçılar, sporcular gibi toplumun pek çok alanına da nüksetti ve ülkeyi daha da kutuplaştırdı. “Ancak yandaş olursam terfi ederim, ihaleyi alırım, işime engel olmazlar” beklentisi son 15 yılda FETÖ’nün de devlet içinde bu kadar dallanıp budaklanmasının yolunu açtı. Öte yandan, sermayenin desteğine bağımlı Türk medyasında çok sesliliğin asgariye inmesi, yani ihaleci medyanın hükümete teslim olması, insanların gördüğü her şeye inanmasının ve algı yönetiminin işinin kolaylaşmasını sağladı. Özetle ülkemiz son derece tehlikeli bir ülke haline geldi. Medyanın özgür olmadığı, sürekli şeytanlaştırma ile insanların kutuplaştırıldığı, devletin asker, polis ve istihbaratının ancak iktidarın ideolojik heveslerine militanca yardım ettiği sürece hedef haline gelmediği bir ülkede yaşıyoruz. Askeri ile Rus uçağını düşüren, polisi ile Rus büyükelçisini vuran, istihbaratı ile politize olmuş körlüklere hizmet eden bu ülkede her türlü badire her an yaşanabilir. İç ve dış politikada yapılan hatalar, her türlü provokasyona açık bir potansiyel oluşturmaya devam etmektedir.

ACİLEN NORMALLEŞME

Hep söyleye geldiğimiz gibi Türkiye olarak var olmak ile yok olmanın çok yakın olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafyada ancak ulus-devlet yapısı güçlü olan ülkeler yaşayabilir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin temeli tam bağımsızlık ve milli egemenliktir. Bu yüzden, Atatürk önceliğini ulusal gücümüzün geliştirilmesine ve ülkenin homojen bir yapıda olmasına vermişti. Bugün ise din, mezhep, siyasi görüş vb. pek çok nedenden ayrışmanın yanında iktidarın ideolojik hayalleri ulus-devlet yapımızın tasfiyesine ve ulusal gücün sürekli kan kaybetmesine yol açmakta ve adeta uçurumun kenarına geldik. Eğer Rus büyükelçisine yapılan saldırının arkasındaki gerçekleri görmez ve olanlardan ders almaz isek, yeni provokasyonlar gecikmeyecektir. Bunları önlemenin yolu ise gerilim ve kutuplaşmanın durdurulması için Türkiye’nin bir an önce normalleşmesidir. Bu da ancak, çok tabanlı bir geçiş hükümeti ile Türkiye’de siyasetin yeniden kurgulanması ve fırsat eşitliğine dayalı adil seçimler ile olabilir. Dış politikada ise Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünün arkasında durması hem bölgedeki terör örgütlerinin hem de emperyalist amaçların sonunu getirecektir. Bu yüzden, Rusya ile ilişkilerimiz tarihi bir önem taşımaktadır.

Son Dakika Haberleri