20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Türkiye’nin geleceği ve ulusal eğitim - 1

1980’lerden sonra değer yargılarının değiştirildiği, eğitimin soysuzlaştırıldığı, okyanuslar ötesinden yönetilen kişilerin kurumların başına YÖK gibi getirildiği bir evre yaşadık. Yarınlar için “arka bahçelere” fidanlar ekildi, ve bu fidanları siyasiler suladılar

Türkiye’nin geleceği ve ulusal eğitim - 1
A+ A-

Prof. Dr. Atıf Ural - Kocaeli Üniversitesi Kurucu Rektörü

Türkiye’nin en önemli ve en temel sorunlarından ve en önce çözmesi gereken konularından biri “Eğitim”dir. Çok köklü, çağdaş, bilimsel yaklaşım ve yöntemlerle çözülmesi gereken eğitim sorunu, üzülerek söylemek gerekirse, yıllardır savsaklanmakta ve en korkuncu bu ülkeyi dış güçlere daha da bağımlı kılabilmek için “bir araç” olarak kullanılmaktadır, tıpkı “demokrasi” gibi... Kendi “YÖK”ünü kurmak, kendi arka bahçesinden yetiştirilen imam hatip liselilere tüm üniversiteleri açmak, bu hükümetin geleceğe yönelik hedeflerinden bazılarıdır... Bilindiği üzere, imam hatip liseleri, bu mesleğe bilgili, donanımlı elemanlar yetiştirme için değil, buralara yönlendirilen gençleri “belirli düşünsel kalıplar” ve dogmalar içinde eğitmek için açılmışlardır. Ortaöğretimin akılcı, eleştirici, analiz ve sentez yapabilici yöntemlerle bilgiye ulaşan gençleri yerine, genelde “aklını kullanmadan”, analiz ve sentez edemeden, ezberletici yöntemlerle yoğurulan gençleri yetiştirmek çok tehlikelidir ve bir ülkenin geleceğinin “beyinleri koşullandırılmış insanlarla” çağdaş düzeye ulaştırılması olası değildir.

İmam hatip liseleri kuruluş amaçlarına uygun gelişmemişler ve özellikle 1960’lardan sonra “dinin” siyasete alet edilmesiyle fazlasıyla çoğaltılmışlardır. Son verilere göre; bugüne kadar bu liselerden mezun olanların yaklaşık %8’i, mesleklerine uygun olarak camilerde din adamı olarak görev yapmaktadır. (Not: Zaten bu liselerde eğitim/öğretim görenlerin yaklaşık %12’si sadece, imam olmak istemektedir.)

2004 Türkiye’sinde yaklaşık 98.000 öğrencinin devam ettiği 452 imam hatip lisesi bulunmaktaydı. Bugüne kadar bu liselerden yaklaşık 646.000 kişi mezun olmuştur ama yaklaşık 43.000 kişi (yüzde olarak yaklaşık %15’i) Diyanet İşleri’ne bağlı camilerde görev yapmaktadır. Geriye kalan %85 yani 603.000 imam şimdi nerelerdedir? Ne yapmaktadırlar?

Bu gidiş tehlikeli bir gidiştir. Bundan sonra çöken ve çökertilen klasik (düz) liselerinde müfredat programlarının (ders çeşitleri ve içeriklerinin) de “imam hatip liseleri formatları”na uydurulması için gizli ve sürekli çalışmaların yürütülmeyeceğini kim söyleyebilir ki. Basına yansıyan haberler Cumhuriyet’e inananlar için çok düşündürücüdür.

Türkiye’nin, dünyanın halen en büyük haydutu Amerikan yönetiminin ortaya attığı ve Afrika’nın Batısı’ndan Çin’e kadar olan bölgesel kuşaktaki 22 devletin yönetimlerini ve coğrafyalarını değiştirerek gerçekleştireceğini var saydığı Büyük Ortadoğu Projesi’nde, ülkemiz de bulunmaktadır. Bizim için biçilen, öngörülen model “Ilımlı İslam Modeli”dir. Bu modelin uygulanabilmesi için bu modele uyan prototip yöneticiler ve ülkede bu modele uyan beyinleri şartlandırılmış güdümlü kullar gereklidir.

Bu projenin başarılı olması da öncelikle “eğitime” el atarak, kadrolaşarak, gelecek nesilleri istenilen biçimde yetiştirerek olasıdır.

Geleceğe yön verecek nesilleri yetiştirecek, düşünen beyinlere sahip insanları eğitecek kurumlar öncelikle üniversitelerdir. Ama üniversitelere gelebilecek, girebilecek gençleri, önce ilk-daha sonra ortaöğretimde eğitim/öğretim sürecine sokuyoruz. Bu gençler 1950’lere kadar, Cumhuriyet’e inanan, düşünen, yaratan, ülkesinin değerlerine bağlı olan, Atatürkçü bir eğitim modeliyle, o zamanlar toplumun en saygın kişileri olan çok değerli öğretmenler tarafından yetiştirildiler.

Ama 1950’ler den sonra, bu model, bu kadrolar Amerika’nın ülkenin idaresine kısmen ortak olmasıyla, yok edildiler... Zamanın Cumhuriyetçi kuşakları 1980’lere kadar büyük mücadeleler verdiler...

1980’lerden sonra sahte Atatürkçüler üredi... Değer yargılarının değiştirildiği, eğitimin soysuzlaştırıldığı, okyanuslar ötesinden yönetilen kişilerin kurumların başına YÖK gibi getirildiği bir evre yaşadık, yarınlar için “arka bahçelere” fidanlar ekildi, ve bu fidanları siyasiler suladılar... Diğer taraftan, kardeş kardeşe vurduruldu... Türk halkı kamplara ayrıldı, ama her düşmana, her koşula rağmen; Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk Devrimleri, Atatürk sevgisi, saygısı yaşadı... Ama bazı liselerde, bazı gizli kurslarda Atatürk “deccal, şeytan” olarak genç beyinlere nakşedildi...

O biçimde, o kalıpta şekillendirildi beyinler... Bunlardan öyle valiler, öyle kaymakamlar, öyle yöneticiler, ve işin en acısı öyle öğretmenler yetiştirildi ki... Gün geldi Atatürk’e saygısızlık ettiler, önce inkar ettiler, çağdaşlığa tekme attılar, sanatsal yapıtlara tükürdüler, hanımların ellerini sıkmadılar, tokalaşmadılar... Çünkü beyincikleri öyle doldurulmuş ve öyle şekillendirilmişti...

Bu nedenlerle ülkemiz çağdaşlaşma yolunda hızla ilerleyemiyor... Türkiye ulusu tek yürek olamıyor... Atatürk ve İnönü’den sonra büyük devlet adamı, lider, bağımsız kişilikli cesur ve bilgili önderlerin hep eksikliğini yaşadık... Ülke o hale geldi ki, adeta hükümet edebilmek için okyanuslar ötesine gidip oralardan “müsaade almak” gerekli oldu... bu günde öyle değil mi?

O zaman bu ülkenin geleceğini, bu ülkenin onurunu kimler düşünecek, planlayacak ve koruyacak? ekonomik borç çıkmazına zoraki sokulanlar, ülkenin bağımsızlığını koruyabilirler mi?

Her bakımdan güçlü bir Türkiye... Doğal ve yer altı kaynakları bakımından dünyanın ilk 10 ülkesi arasında, tarihin en köklü, geçmişi en parlak ülkesi, gittiği her yere insanlık ve uygarlık götürmüş bir millet, beyin gücü bakımından en ileri ülkelerden biri, ordusu dünyanın en ileri en cesur, en becerikli ordusu... Bu ülke nasıl güçsüz bırakılır?

Tarih boyunca bu amaçta birleşen ülkeler, bugünde aynı amacın peşindeler, büyük Türkiye nasıl parçalanır? Önce, iktidara görüşlerini paylaşanları getirerek, sonra ülkenin bugününe ve geleceğine “ipotek koyarak”, yerli maşalar kullanarak, medyayı içten satın alarak kütleleri “uyutarak”, ulusal onuru, vatan sevgisini körelterek...

Onun için “eğitimi” temelinden sarsarsanız, geleceğin yöneticileri olan genç beyinleri bugünden istediğiniz şekillerde biçimlendirirsiniz, belki de pek yakında “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”ni kurarsınız... Laik Cumhuriyeti yıkarak, türbanlı demokrasiyi getirerek...

Bu kuruluşta sizlere yardımcı olabilecek militanlarınızı her aşamada devreye sokarsınız, bu amaçla kısa sürede tüm ulusal değerleri yok edebilir, Atatürk ilke ve devrimlerinin insan haklarına aykırı olduğunu iddia edebilir ve bunu genç kuşaklara empoze edebiliriniz...

Paralı dış vakıflardan, sivil toplum örgütlerinden gereğinden fazla maddi destekte alabilirsiniz...

Son Dakika Haberleri