29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ordunun ihtiyacı esas alınmalı

Tıp eğitimi sivil olsun ama burada Türk ordusunun ihtiyacı karşılanmalı. İllerdeki ve merkezdeki askeri hastanelerde sivil doktorlar da olsun ama öncelik askerlerde olmalı. Türk ordusunun ihtiyacı olan doktor hemen yetiştirilmeli

Ordunun ihtiyacı esas alınmalı

BİR MUVAZZAFIN GÖZÜNDEN GATA - 3

Oktay Yıldırım
oktayyildirim@aydinlikgazete.com

GATA’da çalışan muvazzaf subayla söyleşimizin son bölümünü yayımlıyoruz. Bu bölümde askeri sağlık sisteminin yapısını ele alacağız.

| GATA’daki yeni uygulamayı nasıl buluyorsunuz? Sizce ideal askeri sağlık sistemi nasıl olmalı?

Yeni uygulama şöyle, evet bir takım aksaklıklar yok diyemeyiz, mutlaka var ama sistem rayına oturuyor. Sisteme girdiğiniz zaman TSK personeline öncelik veriyor, en öne getiriyor. Daha güzel işlemeye başladı. Yani hakikaten sistem kilitlenmişti. Sistemi tam kilitlediler. Ve bunu kimlerin kilitlediğini de şimdi gördük biz. Yani istemedikleri adamların akademik yükselmelerini engellemek için onlara kumpas kurmalar onları dinlemeler... Çok iyi biliyorsunuz bunları neler yaptılar yani. Yani burada çok değerli insanları kaybettik biz.

“Yeter artık. Ben bunlarla mı uğraşacağım” dedi adam ve istifa edip çekti gitti. İşte bunlara ordu sahip çıkmadı. Bilmem nerede ete soğan doğramam diyenlerin sonucu bu olur. Kasaptaki ete soğan doğramazsan aha birisi gelir doğrar yani. Amerika gelir doğrar.

TARİKATLAR BU ÇOCUKLARI YABANCILAŞTIRDI

| Bu komple bir mesele, GATA özelinde de değil. Eğitim konusunda şunu söyleyeyim: Bu çocuklar niye yabancılaştı? Bu, diğer kurumlarda da var Dışişleri’nde de var, her yerde var. “Bu kadar insan bizim değerlerimize toplumumuza neden yabancılaştı?” sorusunun cevabını öncelikli olarak koymak lazım. Neden bu kadar hain çıktı?

Bence bunun iki cevabı var: Birincisi, küçük yaştaki çocukların ülkenin gerçek inanç ve değerlerine aykırı bir eğitime sokulması. Tarikat ve cemaatler aracılığıyla, küçük yaştan itibaren beyinleri başka bir formata giriyor. Fakat bu da yeterli değil. İkinci aşama okullarda devamlı ışık evlerine çekerek ikili bir yapı oluşturmak, ışık evlerinde geçirilen vakti esas kılmak ve sürekli takiyye öğretmek. Çocuk bu sayede insanlığına yabancılaşıyor, gençliğine yabancılaşıyor ve daha karmaşık bir hayata giriyor. Fakat bu da yeterli değil. Bu kişileri meslek sahibi yaptıktan sonra peşlerini yine bırakmıyorlar. Ama sürekli para toplama meselesi de değil, bu orta tabakayı ele geçirme manevraları.

Daha zeki daha üst seviye çocukların da İngilizce ile beynini yıkıyorlar, bu çocukları da dile yabancılaştırıyorlar. Bir ülkenin dilinde çalışıp üretmezsen, bilim felsefe yapmazsan, yazı kitap yazmazsan doğal olarak o dile yabancılaşırsın. Dile yabancılaşmak topluma yabancılaşmanın temelidir. Dolayısıyla bu çocuklar ülkesine kültürüne değerlerine de yabancılaşıp tam bir Batı hayranı, Batı dışında düşünemeyen, her şeyi Batı referanslı alan, dünyayı okuyamayan hapsedilmiş beyinler oluyor.

Sonuç olarak laik düşünce tarzına ters bir yetiştirme tarzı var tarikatların. Atatürk laiklik konusunda çok net şeyler söylemiş. Avrupa tipi Fransa’da çıkan laiklik ile Atatürk’ün uyguladığı Türkiye’deki laiklik esasen farklıdır. Esinlenme, faydalanma vardır mutlaka ama uygulamada farklılık vardır. Avrupa’da kilise tarikat şeklinde örgütlenmiştir. Halkı birleştirmek, para toplamak, dernekleşmek gibi bir yapısı vardır. Bizim Türk tarihimizdeki caminin örgütlenmesi ise bundan daha farklıdır. Bunu Niyazi Berkes ve Halil inalcık çok güzel anlatır. Bu açıdan Osmanlı laik sayılabilir. Osmanlı ne zaman bu kendine has laiklikten uzaklaştı? Tanzimat ve ıslahat ile birlikte Batılıların etkisiyle laiklikten uzaklaştı. Dolayısıyla Türklerin tarihinde hiçbir zaman din egemenliğinde bir yönetim yoktur. Bu perspektifle baktığımızda dinsel ağırlığın artmasıyla Batı’ya açılma başlamıştır. Kendi değerlerine yabancılaşıp Batı’ya hayranlık da başladı. Emperyalizmin yıllardır uyguladığı sistem bu. Atatürk bunu çok iyi kırdı, yeni Türk devletini geleneksel Türk sistemine göre uyarladı. Diyanet işlerini kurup imamların maaşını kendi verdi, imamlar hocalar cemaatleşmesin diye. Bu Türk devletinin geleneğidir.

Örfi hukuk her zaman şer’i hukukun önündedir. Biz bunu hukuksal, toplumsal boyutuyla ele alıyoruz. Keşke bunları İsmet İnönü ve devamındaki kişiler de devam ettirseydi fakat yapamadılar.

YENİ BİR MODEL ÜRETİLMELİ

Türkiye’deki genel tıp eğitimi sıkıntılı. İlk 2 yıl acil tıbbi teknisyen olacak şekilde bir eğitim, 2. yılın sonunda belirli bir sınava tabi tutulup 4. yıla kadar bir temel eğitim. Buradan mezun olanlar hastane yönetimi, hemşirelik gibi şeylere de kayabilir. 4. sınıfın sonunda da daha bilimsel yeterliliğe dayalı bir sınava da tabi tutularak artık doktorluk eğitimi verilmeli. 6 yılın sonunda doktor olarak mezun olmalı. TUS sınavı da ezberin değil becerinin de içinde olduğu bir yapıya bürünmeli. Mesela cerrahi branşını seçen adamı cerrah hoca görmeli, eli yatkın mı yapabilir mi diye. Sadece teorik ezberle yapılacak iş değil bu. Liyakat her aşamada egemen kılınmalı.

Askeri doktorluk sisteminin bu kadar yaygın olmasına gerek yok.

Askeri tıbbiye birliklerin sağlık ihtiyacını karşılamalı. Türk ordusunun ihtiyacı olan kadar doktor yetiştirilmeli.

Önceden GATA haddinden fazla mezun veriyordu. Şehir merkezlerine yakın yerlerde de askeri doktora ihtiyaç yok, özellikle askeri birliklerde ve terörle mücadele koşullarında askeri doktorlara ihtiyaç var. Fakat mevcut olacak doktorlar her yerde ihtisas yapabilmeli önleri açık olmalı. Önceden şöyle bir şey vardı, 150 mezun verip 40 tane uzmanlık kadrosu açılıyordu sadece Türk ordusunun ihtiyacına göre açılıyordu kadro. Herkesin istediği bölüme göre kadro açılmıyordu, insanlar da buna küstü. Yetiştirilen askeri doktorlara kadro açılmayarak açıkta bırakıldı, bu insanlar ya hiç ihtisas yapamadılar ya da istemedikleri bölümlerde ihtisas yapmak durumunda kaldılar.

| Şu anda uzman olamamış askeri doktor sayısı çok mu?

Çoktu fakat insanlar yavaş yavaş bıraktılar, resmen istemiyoruz diyerek firar ettiler, izlerini kaybettirdiler, bunları anlatmak gerçekten romanlara sığmaz insanlar çok acı çekti. Çünkü önleri kapalıydı.

İnsanların önü kapana kapana bilimsel açıdan da kısırlık oldu. Tıp eğitimi sivil olsun ama burada Türk ordusunun ihtiyacı karşılansın, illerdeki ve merkezdeki askeri hastanelerde sivil doktorlar da olsun ama öncelik askerlerde olsun. Fakat bu hastanelerin denetimi sivillerde olmalı, çünkü bilim ve askerlik uyuşmuyor. Hekimler bilimsel çalışmalarını rahatça yapabilmeliler. Hekimler alım satımda ihale işlerinde çalışmamalı, bu tarz işler askeriyede çok zordur, yorucudur.

BİLİM ÖN PLANDA OLMALI

| Mesela yüzbaşılara kadar kışlada revirde görevli oluyor. Diyelim ki sonradan bu adam TUS’a girdi kazanıp gitti bu sefer de merkezdeki askeri doktor sayısı artıyor. Sizin önerdiğiniz askeri doktoru azaltma sistemi yine kendi kendini tıkıyor?

Bu sıkıntı yaratmaz. Askeri doktorun ömür boyu asker olması şart değil. TUS’u kazandıktan sonra sivile geçebilir. Tıbbi hiyerarşiye askeri hiyerarşi girmemeli. Bilim ön planda olmalı. Oysa biz öncelikle doktoruz. Hekimler de bunlardan bunalıyor, hatta askeri hastaneler ihtisasını bitirip boş boş oturan uzman doktorlarla doldu. Hasta popülasyonu yok, boş boş oturuyor. Mesela kadın doğuma atama yapılıyor fakat anestezi uzmanı ve çocuk uzmanı yok. Örnek vereyim. Erzurum’da Türk ordusunun askeri hastane işletmesine ne gerek var? Olası durumda şu olabilir diye sürekli orada kadro bulundurmak doğru değil. Orada kolordu var ama sağlıklı 20-25 yaş arası insanlardan oluşan bir grup var. Subay aileleri de devlet hastanelerine gidebilirler. 2010 yılından beri aileler devlet hastanesine gidebiliyor, neden askeri hastanede ısrar ediliyor? Buna gerek yok. Bir sürü seyyar hastaneler TIR’lar alındı...

| Peki güvenlik sorunu nasıl aşılacak? Çatışma koşullarında nasıl olacak bu? Mesela Diyarbakır’da sivil hastanede PKK sempatizanı tıp personeli tarafından şehit edilen askerlere de tanık olduk. Bir çatışma bölgesinden alınan yaralının kaç gün devlet hastanesinde kaldığı, ne zaman sevk edildiğine dair kayıt bile bulunamadı ve GATA’ya geldiğinde şehit oldu. Güvenlik konusundaki sorun nasıl çözülecek?

Bunun bir orta yolu bulunabilir ama bunun nasıl olacağı konusunda net bir şey diyemiyorum. Sahra hastaneleri, güçlendirilip ilk müdahaleden sonra hemen sevk edilmeli.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar dilerim...

-BİTTİ-

Son Dakika Haberleri