29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Pamukistan ve Mağduriyet Müzesi

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

Daha önce ‘Kutup Noktası-A. H. Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme’ (1993) ve ‘Sinemanın Aynasında Türkiye’ (2009) kitaplarını okuduğum Oğuz Demiralp, deneme-eleştiri türündeki diğer 10 kitabı da düşünüldüğünde, şaşalı kültür-sanat dünyamızda kendisine özgün bir alan açabilmiş, üretken bir yazar olarak dikkat çekiyor.
Demiralp’in kısa süre önce yayımlanan son çalışması ‘Orhan Bey ve Kitapları’ da (Kırmızı Kedi Yay.) çözümleyici eleştirel-deneme türünün iyi bir örneği ve başlığından da kolayca anlaşılacağı gibi Türk edebiyatının en tartışmalı isimlerinden Orhan Pamuk’un yapıtlarını ele alıyor. Aslında “ele alıyor” demek biraz hafif kaldı; “Pamukistan” diye nitelediği yazarlık dünyasının altından girip üstünden çıkıyor ve adeta hallaç pamuğu gibi atıyor Demiralp.
HİSLİ DUYGULAR
Daha önce ben de bu köşede birkaç kez değindim, kimi örnekler verdim... ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ romanında, Pier Paolo Pasolini’nin ‘Kral Oidipus’ filminde Silvana Mango yerine Anna Magnani’nin oynadığını zanneden (29 Şubat 2016); ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ta, “Uyuyakalmakta olmasına şaşarak Mevlut uyuyakaldı”, “Yengesinin güzel yüzüne bakamadı ve utancından utandı” ya da “Hissettiği duyguları hatırlayacaktı” (2 Haziran 2015) gibi saçma, bozuk, kötü cümleler kurabilen, özensiz bir yazar Orhan Pamuk.
Oğuz Demiralp, Türkçe’nin böylesine kötü kullanımının çok daha ötesine geçerek Pamuk’un 16 kitabını didik dedik etmiş, biraz da bıyık altından gülerek, biz zavallı okurların içine girdiği ‘Mağduriyet Müzesi’ni büyük bir sabırla adımlamış. Neler neler yok ki bu müzenin koridorlarında, duvarlarında, tabanında ve tavanında...
“Nasıl Türkçe ama?” dedirten cümlelerden uluslararası medyaya verilen röportajlardaki gaflara, kendisini piyasaya sunmuş olan yazarın büyüttüğü “ego-kurmaca”dan Nobel gibi büyük ödüllere giden sürece, Batı’da “İstediğimiz Türkiye’yi cisimleştiren kişi” şeklinde tanıtılmasından intihal iddialarına kadar, “Pamukistan”ın röntgenini çekiyor Demiralp. Aslında “röntgenini çekiyor” demek biraz hafif kaldı; bir otopsi çalışması ‘Orhan Bey ve Kitapları’.
BUYURUN CENAZE NAMAZINA
Kitabın ‘Evveliyat’ başlıklı son bölümünde eski tarihli üç yazısına yer veriyor Oğuz Demiralp. Aralık 2008’de kaleme aldığı ‘Orhan Pamuk’un Türkçe Sorunu Üzerine’ yazısında şöyle demiş:
“Umarız yanlıştır ama sezebildiğimiz kadarıyla, ülkemizde çoğunluğu İstanbul’un belli semtlerinde yaşayan bir alafranga zümre Orhan Pamuk’u kültürel ikon olarak benimsemiş. Pamuk’a yönelik, değil yergiyi, eleştiriyi bile küfür gibi algılayıp kitle halinde saldırıya geçiyorlar. Kıyafetleri Batılı, kılıkları değil. Toplumbilim açısından incelenmesi gereken bu tür davranışların, yazın sanatıyla ilgisi olmadığı gibi ülkemizde demokratik tartışma kültürünün gelişmesine de katkısı yok. Nobel ödülü alma başarısını gösteren bir romancının da bu tür yandaşlara gereksinimi olmaması gerekir. Romancının gücü sanatındadır. Onu kalıcı kılacak olan, yandaşlarının yaygarası değil, sanatının gücü ve onun yazdıklarını ciddiye alarak gerçekten okuyanlardır.”
‘Orhan Bey ve Kitapları’, içeriği gereği, sağlıklı bir edebiyat dünyasında verimli tartışmalar yaratması gereken bir çalışma. Ama ne yazık ki edebiyat dünyamızın sağlığı son derece bozuk. Dolayısıyla, Demiralp’in kitabının önceki kimi örneklerde de olduğu üzere “sessizlik kumkumasıyla” karşılaşacağını tahmin etmek zor değil. Oysa “Pamuk’u kültürel ikon olarak benimseyen alafranga zümreye” gayet şık bir tartışması uzatılmış durumda.
Aslında “tartışma davetiyesi” demek de biraz hafif kaldı; “Buyurun cenaze namazına” diyor Oğuz Demiralp.