19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Papaz’ı bırak değişen dengelere bak!

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-

Herkesin “kriz” tanımı; içinde bulunduğu sınıfa, ekonomik koşullara ve beklentilerine göre değişiklikler gösterir. Örneğin dövizin değerindeki sıradışı artışın ithalatçı firma için anlamı “para kaybetmek” iken, o firmada çalışan bir işçi için “işsizlik ve açlıktır.” Hele hele 1999 ve 2001 krizlerine şahit olanlar için “kriz” sözü başlı başına bir krizdir! Anımsattığı şeyler de gözyaşı, yoksulluk ve yoksunluktur. Parçalanan ailelerdir, yaşanan tarifsiz acılardır. Hele hele kredi kartı, banka kredisi ya da kişilere “borcu olan” yurttaşlar için ekonomideki her sarsıntı çok daha büyük “insani” dramlar anlamına gelecektir. Bu anlamda toplumun tüm dikkatini Papaz’a vermesi ve nerdeyse her saniye “Ne olacak bu Papaz meselesi?” demesi normaldir.
Ancak bu hikâyede eksik olan şey, özellikle iktidara yakın medyanın meseleyi sadece “Papaz’a indirgemesi” ve sanki Papaz meselesi olmasa herşey yoluna girecekmiş gibi davranmasıdır. Oysa Papaz, konunun sadece bir tarafıdır. Yarın, Papaz ülkesine dönse bile sorunların ortadan kalkma ihtimali yoktur.
Zira Türkiye’nin ana sorunu: Değişen dünyada yer bulamama sorunudur!
YENİ DURUMA GÖRE HAMLELER
Evet, asıl gerçek budur. Papaz, sadece vitrin malzemesiyken arka planda ittifaklar sarsılmaktadır, yeni arayışlar başlamaktadır. Dünya, adı konmamış bir 3. Dünya Savaşının içindedir ve herkes bu yeni duruma göre hamleler yapmaktadır. Örneğin; ABD yönetimi, PKK-YPG’ye binlerce TIR’lık silahı Papaz’dan önce de Papaz’dan sonra da vermiştir! Ya da İran’a yönelik “ambargo” uygulaması Papaz evine gitse de gitmese de masadadır ve bu tavır belli sonuçlar doğurmaktadır.
Bu anlamda düşünülmesi gereken şey de “Papaz” değil, değişen bölge ve dünya dengeleridir. Neyse ki, bizim dışımızdaki ülkelerin konuyu ele alış biçimi çok daha gerçekçi noktada. Örneğin, İran’dan ve Rusya’dan yapılan açıklamalar konuyu Papaz üzerinden değil “bölgesel yeni durum” üzerinden okumaktadır. Bence bu durum oldukça sevindirici zira küresel savaşın içinde bölgesel destek alanları inşaa edebilen ülkelerin “direnme gücü” çok daha fazla olacaktır.
Ancak aynı farkındalığın iktidar tarafında olduğunu söylemek güç. Onlar hâlâ herkesi aynı anda idare edebileceklerini düşünüyorlar. Oysa o evreler çoktan geçildi. 1980’lerden beri sürekli pervasızlaşan ve dünyayı kontrol altına alan “neo-liberal kod adlı emperyalizm” dünyanın tamamını yeniden kontrol etmek ve ortaya çıkabilecek “başka bir süper gücü” engellemek için var gücüyle krizleri tetikliyor. Kargaşa çıkarıyor, PKK-YPG gibi grupları silahlandırıp kaos ortamı yaratıyor. Kurmaya çalıştıkları bu yeni düzende ülkeleri hizaya sokmak için de Papaz gibilerini kullanıyorlar. Aslında Papaz üzerinden “teslim ol” çağrısı yapıyorlar. Böyle bir durumda yapılması gereken şey, olayın Papaz olmadığı gerçeğinden hareketle asıl isteneni görmek ve ona göre tedbirler almak.
Yani radikal kararlar alarak geçilebilecek bir süreçteyiz ülke olarak. Sıradan adımlarla aşılması mümkün olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Örneğin, bugüne kadar olduğu gibi her görülen boşluğa “rezidans” diken ekonomi anlayışıyla ya da “Kanal İstanbul” adı altında üretimi değil tüketimi pompalayan sözde projelerle mevcut sorunlar aşılamaz. Benzer şekilde toplumu sürekli düşmanlaştırarak da mevzi kazanılamaz.
MİLLİ PROGRAM
Eğer gerçekten krizden çıkılmak isteniyorsa bugüne kadar yapılan tüm yanlışlardan ders alınarak yeni bir başlangıç yapılmalı. Hamaseti değil “aklı ve bilimi” öne çıkarak, kamucu, halkçı, devletçi, laik bir “milli program” üzerinde uzlaşılmalı ve memleketin her bir kuruşu “üretime” ayrılmalı. Elbette bunları yapabilmek için de önce meselenin Papaz’ı aştığını ve değişen dengelerin esas olduğunu kavramak gerekli.
Biliyorum ki yapılması gerekenler çok ve zor. Ancak emin olun devrimci bir bakış açısıyla, seferberlik ruhuyla ve milli bir programla yola çıkılmadığı müddetçe çözüm de yok! Hatta bir Papaz’ı değil Türkiye’deki tüm Papazları özel uçakla Amerika’ya yollasanız da artık anlamı yok! Öyleyse tüm mesele, İnönü’nün dediği gibi “Yeni bir dünya kurulur; Türkiye’de bu dünya içinde yerini bulur!” deyip diyememekte!