28 Mart 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Petrolden pay talebinin yasal dayanakları

Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin

Eski Yazar

Gültan Kışanak yerel seçimler öncesinde, inşasına başlayacaklarını ilan ettikleri özerk yönetimin maliyesi için bölge petrollerinden pay istediklerini açıkladı.

BDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Demir Çelik ise Milliyet’ten Namık Durukan’a, petrol ve enerji kaynakları başta olmak üzere bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden yüzde 20 pay istediklerini söyledi (14 Nisan 2014).

Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırma planı adım adım uygulanıyor. Benzer uygulama bilindiği üzere Irak’ta 24 yıldan beri yürürlüktedir. Kuzeydeki Barzani yönetimi, üretilen petrol ve doğalgazdan yüzde 17 oranında pay almaktadır.

Barzanistan’ın liderleri, nihai amaçlarının bağımsızlık olduğunu gizlemiyorlar. Ekonomik, siyasal ve askeri açıdan Bağdat’tan kopmak, uygun uluslararası koşullar oluştuğunda bölünmeyi resmileştirmekten başka anlama gelmez.

PKK, Barzanistan deneyini Türkiye’de tekrarlamak niyetindedir. Kışanak ve Çelik’in açıklamaları bu niyetin ifadesidir.

Sorun, bölge kaynaklarının yüzde 20’sinin veya tamamının bölgede kalmasının mali açıdan ne anlama geldiği değildir. Bugünün koşullarında bile merkezi idare tarafından yapılan yatırım ve idari harcamalar ile genel olarak sağladığı mali desteğin hacminin, bölgeden elde edilen kaynaklardan daha fazla olduğu bir gerçektir.

Sorun, bölgenin mali kaynaklarının da bir bölünme etkeni olarak kullanılmasıdır.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı

BDP’lilerin bu söyleminin “yasal” dayanaktan yoksun olduğu ne yazık ki söylenemez. Türkiye, arkada kalan 25 yıl içinde bağlandığı Avrupa Birliği kapısında bir dizi yasal düzenleme yaptı.

Türkiye bu düzenlemelerle kendi ayağına kurşun sıkmıştır. BDP (PKK) yöneticileri ayrılıkçı taleplerini, bugün önemli ölçüde, işbirlikçi yönetimlerin Avrupa Birliği ve ABD’nin istekleri doğrultusunda yapmış oldukları bu yasal düzenlemelere dayandırmaktadırlar.

Bu düzenlemelerin birincisi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’dır. Türkiye, söz konusu “Şart”ı yedi madde ve 10 paragrafa koyduğu çekincelerle 1992 yılında kabul etti.

Son yıllarda gerek AKP, gerekse Kılıçdaroğlu’nun YCHP’si özerklik şartındaki bütün çekinceleri kaldıracaklarını ilan ettiler.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, belediyelere mali ve idari alanda merkezi yönetimin aleyhine önemli yetkiler tanımakta ve başka ülkelerin yerel yönetimleri ile birlikler oluşturma hakkı tanımaktadır.

BM İkiz Sözleşmeleri

Türkiye, 1966 tarihli BM İkiz Sözleşmelerini 37 yıl sonra 2003 yılında TBMM’den geçirdiği yasayla kabul etti.

Söz konusu sözleşmelerin Türkiye’yi ilgilendiren en önemli yanı, “halklara kendi kaderini tayin hakkı”nı tanımasıdır. Gene bu sözleşmelere göre bir ülke içinde yaşayan “halklar”, yerel yönetimlerinin sınırlarını belirleme ve aynı zamanda bölgelerindeki doğal kaynakları istedikleri gibi kullanabilme hakkına sahiptirler.

Fransa ve bazı Avrupa ülkeleri, söz konusu maddelerin varlığından dolayı BM İkiz Sözleşmelerini bugün bile kabul etmemişlerdir.

Kaldı ki bu ülkelerin hiçbiri, etnik bölünme tehdidi ile karşı karşıya değildir. Oysa AKP iktidarı söz konusu sözleşmeleri TBMM’den geçirdiği zaman, Türkiye’nin ayrılıkçı terör ile mücadelesi 20 yıldan beri devam ediyordu.

Bölge Kalkınma Ajansları

25 Ocak 2006 tarihinde 5449 sayılı yasa ile Türkiye bir AB dayatması olan Bölge Kalkınma Ajansları Yasası’nı kabul etti. Bu Yasaya göre, Türkiye 26 bölgeye ayrıldı.

PKK sözcüleri son yıllarda ısrarla, Türkiye’nin 25-30 kadar özerk bölgeye ayrılabileceğini söylediler. Kalkınma Ajanslarının sayısı ile PKK söyleminde yer alan özerk bölge sayısının birbirini tutması tesadüf değildir.

Çünkü, Bölge Kalkınma Ajanslarını Türkiye’ye dayatan merkez ile, PKK’ya özerk bölge sayısını söyleten merkez aynıdır.

Bütünşehir Yasası

Bir anlamda Bölge Kalkınma Ajansları ile yapılan düzenlemenin devamı olarak atılan son adım, 6 Aralık 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Bütünşehir Yasası’dır.

Bütünşehir Yasası ile büyükşehir yapılan iller ile Bölge Kalkınma Ajanslarının önemli ölçüde çakışması da tesadüf değildir.

Bütün bu yasal düzenlemeler ile Batı, aslında Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırmanın yasal altyapısını oluşturmuştur. PKK, taleplerini bu yasal altyapıya dayandırmaktadır.

Türkiye, AB kapısında parçalanmaktadır

Gelinen aşamada, ülke çıkarlarına aykırı olarak yapılan düzenlemeler “meyvelerini” vermektedir.

Türkiye, AB kapısında parçalanmaktadır.

Çözüm, Türkiye’nin öncelikle AB kapısından kendisini kurtarmasından geçmektedir.

Türkiye AB’ye üyelik başvurusunu derhal geri çekmelidir.

Türkiye’nin bütünlüğüne, ulusal çıkarlarımıza aykırı bütün yasal düzenlemeler iptal edilmelidir.