25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Polisiye edebiyat doyurucudur

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Vedat Günyol “Uzak Yakın Anılar” adlı kitabında (Belge Yay., 1990) 12 Mart döneminde komünizm propagandası yaptığı ve Komünist Parti kurucusu olduğu gerekçesiyle, Yaşar Kemal, Sabahattin Eyuboğlu, Azra Erhat gibi aydınlarla birlikte tutuklanma serüvenini anlatır. Gözaltına alınıp mahkemeye çıkmayı beklerken, meşhur Sansaryan Han’daki Ekipler Amirliği’nde memurların günlük işlerini sürdürdüğü bir odada sandalye üstünde 11 gün boyunca bekletilir. Nedendir bilinmez, birlikte gözaltına alındığı arkadaşlarıyla görüştürülmemektedir. Sonra o da diğerlerinin bulunduğu odaya alınır.

Anıları yıllar önce okuduğumda, Günyol’un, arkadaşlarının tutulduğu odaya geçtikten sonra anlattığı bir nokta çok dikkatimi çekmişti:

“Bu odada, Sabahattin’in ağır basan kişiliği dolayısıyla olacak, günlük gazeteler yığın yığın önümüzde. Bir köşede polis romanları duruyor küme küme. Sabahattin, bu zırva, bu saçma bekleme günlerini bu romanlarla geçiştirmeyi denemekte. Agatha Christie’nin romanlarından birini alıyorum elime. Okuyup kendimi unutmak umuduyla. Daha ilk sayfalarında, sonucu sezdiren olaylar zinciri, dayanılmaz bir sıkıntıyla tiksinti uyandırıyor içimde. Bırakıyorum romanı bir yana.” (s. 40)

Devamında, önceki günlerde polislerden izin alarak okuduğu Simone de Beauvoire’ın “Genç Kızlık Anıları” kitabından söz ediyor Vedat Günyol ve “Bu kitap yetmişti bana, o bütün boş geçen günlerimi bilgi ve duyguyla doldurmaya. Polis romanı doyurmuyor, içimde bulunduğum bu durumdan uzaklaştırmıyordu beni” diyor.

Kuşkusuz, herkes polisiye roman sevmek zorunda değil ama Vedat Günyol gibi usta bir denemeci ve eleştirmenin, edebiyatın bu türünden, özellikle de bir Agatha Christie romanından “tiksintiyle” söz etmesi çok şaşırtmıştı beni.

Marksist iktisat teorisyeni ve düşünür, Alman toplama kamplarından, 1968 eylemlerinden alnının akıyla çıkmış, pek çok kitabı dilimize de çevrilmiş olan Belçikalı Ernest Mandel, aynı zamanda bir polisiye edebiyat uzmanıdır ve “Hoş Cinayet / Polisiye Romanın Toplumsal Tarihi” adlı çok önemli bir kitabı vardır. Mandel, “Polisiyenin ekonomi-politiği” olarak da tanımlanan bu incelemesinde, polisiye türünün ortaya çıkışını ve yükselişini, tarihsel materyalizm yöntemiyle açıklar, bu edebiyatın ideolojik yapısını ve sınıfsal boyutunu analiz eder. Gerçekten de özellikle mülkiyet ilişkileri açısından bakıldığında, hayli zengin malzeme barındırmaktadır polisiye romanlar ve sınıflı toplumları daha iyi anlamak için laboratuvar işlevi görürler. Bana soracak olursanız, büyük keyifle de okunurlar.

KIZIL DOSYA

Arthur Conan Doyle’un 1887’de yazdığı, kısa süre önce yeni basımı gerçekleştirilen “Kızıl Dosya”yı okurken, Günyol’u da Mandel’i de sık sık andım. Sherlock Holmes’un, asistanı ve en yakın dostu Dr. Watson’la tanışmasını anlatan, yani ikilinin ilk macerasını oluşturan “Kızıl Dosya”, kapitalizme ve mülkiyete yaklaşımı açısından da, içerdiği sarsıcı ve şaşırtıcı intikam öyküsü bakımından da soluk soluğa tüketilen, etkileyici bir polisiye roman. İlknur Özdemir’in çevirisiyle (Kırmızı Kedi Yay.) sunulan ve çok ustaca oluşunun farkına ancak okuduğunuzda varabileceğiniz bir kurguyla kaleme alınan romandaki Mormonları anlatan “Ermişler Ülkesi” başlıklı bölüm ise gerçek bir western tadı barındırıyor. Ki bir polisiye roman okurunun yolunun, Kuzey Amerika kıtasının ortasından yer alan kupkuru ve sevimsiz bir çölden de geçmesi, seyrek rastlanan, sıra dışı bir durumdur.

Kısacası, polisiye romanlar doyurucudur... Günlerce bir odada kapalı tutulsam ve sandalyede oturmak zorunda kalsam, eğer olanağım varsa, yalnızca polisiye edebiyat okumak isterim.