25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Reşat Fuat, Nâzım Hikmet, Deniz Gezmiş’te Millî-Gayrimillî saflaşması

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın 27 Ağustos 2013 günlü Aydınlık’ta, AKP’ye karşı iktidar seçeneği üzerine aydınlatıcı bir yazısı yayımlandı.

Ümit Kocasakal stratejik saflaşmayı belirliyor

Yazı, AKP iktidarının karakterini belirleyerek başlıyordu:

“Bu siyasi iktidar, millî olan her şeye düşman, gayrimillî ve uluslararası sermayenin, küresel güçlerin sözcüsü ve taşeronu konumunda bir proje iktidarıdır.”

Kocasakal, devamla bugünkü saflaşmayı saptıyordu: “Artık mücadele, millî olanla gayrimillî olan, ulusal olanla küresel olan, yurtseverle emperyalizmin taşeronluğunu yapanlar arasındadır ve saflar da buna göre belirlenmektedir. (...) Sınıfsal bakış da bunu gerektirir.

“Stratejik hedef, ‘Cumhuriyet devrimini tamamlamak, feodal-gerici kalıntıları tasfiye etmektir.’ Bu amaçla, ‘millî güçlerin kafasını karıştırmadan, tek merkezli bir çekim gücü, bir heyecan ve ruh yaratılmalıdır.’”

Türkiye ve dünyada devrim geleneği

Attilâ İlhan, Prof. Dr. Korkut Boratav, Muzaffer Erdost, Prof. Dr. Erol Manisalı arkadaşlarımız, onları bildiğimizden beri hep bu stratejik konumlanmaya dikkat çekmişlerdir.

Bu mevzilenme, bireysel değildir; o nedenle yeni de değildir. Bilimsel Sosyalist Hareketin program ve stratejisi eskiden beri budur. Gelenekten ve hayattan uzak olanlar, bulutların üzerinde 19. yüzyıl sosyalistliği oynayabilirler. Ama dünyanın Mazlum Milletler gerçeğinin üzerinden atlarsanız, devrimin dışına düşer, muhalefetçilik oynarsınız.

Devrim stratejisi, 19. yüzyıldaki gibi burjuvazi-proletarya çelişmesi ekseninde değil, emperyalizme karşı vatan savunması eksenindedir. 20. yüzyılın bütün devrimleri, istisnasız vatan savunmasında gerçekleşmiştir. Sovyet Devrimi de, buna dahildir. Ekim Ayaklanması, dört yıllık iç savaş, hatta İkinci Dünya Savaşı ve kapitalizme geri dönüş süreciyle birlikte ele alırsanız, Sovyet Devrimi bir bütün olarak emperyalizme karşı savaş mevzisindedir. Yıkılması da o mevzide olmuştur.

Sol-Sağ ayrımı, herkesin daha kolay anlayacağı gibi, çağımız Türkiyesinde Millî-Gayrimillî saflaşmasında somutlanır. Bu gerçeği Şefik Hüsnüler, Hikmet Kıvılcımlılar, Reşat Fuatlar ve Nâzım Hikmetler, yalnız 1920’ler ve 1930’larda değil, 1940’larda, 1950’lerde ve 1960’larda da aynen bu ifadelerle saptadılar. Buna bağlı olarak Sağ-Sol ayrımına karşı açık tavır aldılar. Çünkü toplumun önündeki mesele millî bağımsızlıktı.

Nâzım Hikmet: “Bugün yapılan terör şu veya bu sınıfa değil, Türk milletine karşı”

Nâzım Hikmet, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Türkiye’deki saflaşmanın “millî olan ile millî olmayan arasında” olduğunu sürekli dile getirdi:

“Türkiye’deki bugün en büyük mesele evimizin bağımsızlığı meselesidir. (...) Kim bizim eve hırsızı sokmuşsa ve kim bizim evde bizi bu hırsıza hizmetçi yapmışsa, mürteci olan odur. Kemalizm’in prensiplerine düşman olan odur, vatan haini olan odur. (...)

“Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup olurlarsa olsunlar, vatanını seven insanlardır. Ve bugünün şartları içinde ileri Türk insanlarıdır. (...) Türkiye’nin tarihinin eski şerefiyle devam etmesinden yanaysalar yani bir Türk haysiyetini ve şerefini taşıyorlarsa, en ileri insanlardır. (...)

“Bugün yapılan terör şu veya bu kanaate karşı değildir, şu veya bu sınıfa karşı değildir. Bugün yapılan terör, Türk milletine karşıdır. Ve Türk milletini imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür. Türk milleti yok olmaz. Binaenaleyh her şeye rağmen, Türk milleti yaşayacaktır. Ve her şeye rağmen biz, İkinci Millî Bağımsızlık Savaşı’ndan muzaffer çıkacağız.” (Budapeşte Radyosu’ndan yapılan bu konuşmanın metni için bkz. Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, s.152 vd.)

Nâzım Hikmet’in millîci tavrını “hapisten çıkma gayreti”ne bağlayanlar olduğunu duyuyoruz. TYS Kongresi kulislerinde bu tür görüşler ileri sürülmüş. Oysa bu konuşma 1954 yılında yurtdışında yapılmıştır. Nâzım’ın son nefesine kadar savunduğu strateji budur. Çünkü O, Partili bir şairdir ve milletin şairidir. Partisi de bölücülüğün kuyruğundaki “Emek Partisi” veya Fasulyeden Komünist Partisi değildir.

Reşat Fuat Baraner: “Sol-Sağ hareketi değil, millî hareket”

Geçende Aydınlık’ta, Türkiye Bilimsel Sosyalist hareketinin 1968 yılındaki önderi Reşat Fuat Baraner’in o zaman çok etkili olan ve bugüne de ışık tutan yazısından alıntılar yayımlandı. Reşat Fuat, emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı “İlerici, demokratik, millî bir cephe teşkil edilmesini” stratejik görev olarak saptadıktan sonra şöyle bağlıyordu:

“Bu, Sol-Sağ hareketi değil, bir millî hareket olmalıdır.” (Türk Solu, 27 Şubat 1968’den aktaran: Aydınlık, 12 Ağustos 2013).

Deniz Gezmiş: “Sağ-Sol yok, boykot var”

Deniz Gezmiş, eylem günü gençliği birleştirecek formülü Hukuk Fakültesi’nin kara tahtasına şöyle yazmıştı:

“Sağ-sol yok, boykot var.”

Deniz, bunu kuşkusuz kendi kafasından yazmadı. Çünkü o, Reşat Fuat Baraner’in önderlik ettiği işçi sınıfı devrimciliğinin gençlik içindeki önderlerinden biriydi.

Rasih Nuri İleri, Serpil Çelenk Güvenç, Oğuzhan Müftüoğlu, Kaya Güvenç, Melih Pekdemir, Tuncay Çelen, 1968’lerde bu gerçekler için yaman mücadeleler verdiler. Bugün Türkiye, sosyalist devrim aşamasında mı, yoksa 1980-90’lardan sonra daha gerilere mi düştü?

İktidar hedefine sırt çevrilirse

Bu yanlışlar nereden geliyor?

Kuşkusuz öncelikle zamanın ve hayatın dışında bir “teori” varsayımından.

Bununla bağlantılı olarak siyasal iktidar ya da devrim hedefinin dışında veya kenarında bulunmaktan.

Türkiye bugün bir ölüm kalım savaşına giriyor. Derinleşen bunalımın getirdiği gündem budur.

Emekçi sınıfların da içinde yer alabileceği yönetimlerin olanaklı ve olası olduğu bir sürece girilmiştir. Burada devrim ustalığı, işçi sınıfını vatandan ve milletten koparmak değil, milletin önderi kılacak strateji ve siyasetleri üretmektir.

Manifesto, proletaryanın ancak milletleşerek ve milletin önderi olarak iktidara geleceğini vurgular. İsterse vurgulamasın, hayatın dayattığı budur.