19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Robert Kolej, Bulgarlar, Boğaziçi

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Tanzimat döneminin önemli sonuçlarından biri, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki azınlıkların inanç hakları bahanesi ile Hristiyan misyoner faaliyetlerinin artması oldu. Misyoner faaliyetleri ile bağlantılı olarak, Osmanlı topraklarında çok sayıda eğitim kurumu da belirmişti. Bu konuda başı çekenler, Katolik Fransızlar ve Proteston Amerikalılardı. Bugün hala Türkiye’nin “en gözde okulları” olarak bilinen pek çok eğitim kurumu, aslında bu “Papaz/Rahibe okullarının” devamıdır. Misyonerlerin arkasında sadece ait oldukları cemaatlerin değil, geldikleri devletlerin de desteği vardı. Çünkü misyonerlik faaliyetleri ile siyasi sonuçlar da elde edilebileceği anlaşılmıştı.

Misyonerler, bir yandan azınlıkları manipüle ederken diğer yandan başkentteki diplomatlar vasıtası ile çeteler için lobicilik yapıyor, hükümet üzerinde baskı kuruyordu. Ayrılıkçı eşkıyanın önce eğitilmesi, sonra moral destek verilmesi ve sonra da tüm Batı kamuoyuna özgürlük ve demokrasi savaşçısı olarak pazarlanması misyonerlerin işiydi. Sözünü ettiğimiz papaz okulları bu faaliyetlerin kurumsallaşmış hallerinden başka bir şey değildi.

ROBERT KOLEJ VE BULGARLAR

İşte Boğaziçi Üniversitesi’nin temelini oluşturan Robert Kolej bize o zamanlardan “yadigardır”. Robert Kolej, New Yorklu bir iş adamı ile Protestan bir misyonerin işbirliği ile 1863’te kuruldu. 1890’lara kadar öğrencilerin çoğunluğunun Bulgar olduğunu görüyoruz. İstanbul ve çevresinde Bulgar nüfus yok denecek kadar azken öğrenci ağırlığının Bulgar olmasının sebebi ne olabilir?

Sorumuzun cevabını Bulgaristan’ın bağımsızlık öyküsünde buluyoruz. Uzak geçmişte kalmış Türk boyu Bulgarları saymazsak eğer, 19. yüzyılın başında dünya, Bulgar diye bir milletten haberdar değildi. Tuna ile Ege arasındaki Slavca konuşan köylülerin kendilerini ayrı bir millet olarak tanımlamaları Rusya’nın da etkisi ile 1830’larda başladı, 1860’lara gelindiğinde artık bir “Bulgar milleti” ortaya çıkmıştı. Ancak, Yunanların isyan edip bağımsızlık elde etmesinin üzerinden kırk yıl geçmiş olmasına rağmen Bulgarlarda hala güçlü bir isyan hareketi ortaya çıkmıyordu.

İşte Robert Kolej, tam da bu noktada devreye girdi. Kolej’de yetişen ilk kuşak Bulgar aydınları Bulgar İsyanlarının beyin takımını oluşturdu. Kolejin ilk yöneticilerinden George Washburn, bakın anılarında ne yazıyor: “Kolej, Avrupa’da en çok Balkanlar’da bağımsız bir devletin kuruluşundaki etkisi ile tanınmaktadır. Bulgarların en çok ihtiyaçları olduğu zamanda Batı dünyasında bilinmelerini sağladık. Onlar için yaptığımız en önemli şey, gençlerini lider olmaları için eğitmekti.

Washburn haklıdır. Kolej’in ilk yıllarında Bulgarlar ile ilgili pek çok özel çalışma yapılmıştı. Mesela 1870’de düzenlenen “Slavlar ve Bulgarlar” adlı seminer notlarında şöyle deniliyordu: “Bulgaristan, Amerikan’ın keşfinden 111 yıl önce köleleştirilmiştir.” Bulgarların bile ilgi göstermediği 1876 Batak isyanının Batı basınında “ulusal mücadele”, isyanın bastırılmasının ise sivil katliamı olarak lanse edilmesi de yine Robert Kolej’in işidir.

TERÖR KADROLARININ MERKEZİ

Robet Kolej tarafından yetiştirilen kadrolar, Tarihte eşi az bulunur bir ırkçı nefret ile teçhiz edilmişlerdi. Önce Balkanlardaki büyük Türk soykırımını organize ettiler, sonra bağımsız Bulgaristan’da en üst düzeyde görev aldılar. Emperyalistlerin desteği ile Osmanlı Devleti’ne karşı 1. Balkan Savaşı’nı ilan eden kabinede Robert Kolej mezunu iki bakan vardı. Bulgar ordusunun başındaki Genelkurmay Başkanı İvan Fitçef de Robert Kolej’den yetişmeydi.

Bulgaristan’ın bağımsızlığından sonra Robert Kolej, Bulgarlardan ziyade Ermeni öğrencilere yöneldi. Ancak bağımsız Ermenistan konusunda aynı derecede başarılı olamadı. Kolej’in kötü siciline rağmen ona ne Osmanlı’nın ne de Cumhuriyet’in gücü yetebildi. 1912’de açılan yüksek kısmın Boğaziçi Üniversitesi adı ile Türkiye’ye devredilmesi bile 1971’de -ve ancak okulun kendi talebi ile- mümkün oldu.

Robert Kolej-Boğaziçi’nin tarihi uzun. Şimdi, bir tarafa terörist Demirtaş’ı, bir tarafa Hendek terörizmi zamanında Boğaziçi Üniversitesi’nin “yabancı devletleri Türkiye’ye müdahaleye çağıran” bildirisini, bir tarafa yine aynı okulun sıralarından ABD ve Avrupa akademisine ihraç edilen Batıcı kadroları koyun… Ve parçaları birleştirin.