25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Robotlara biber gazı

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

3. Havaalanı işçilerine biber gazı sıkılmasının ardındaki niyet ve gerçekleri tartışacakken sınıfsız toplumun eşiğinde robotlara kafa patlatmayı gülünç bulanlar çıkabilir. Ama insanoğlu bunu hep böyle yapmıştır: Geleceğe dair en yapıcı tasarımları en zor durumlarda düşünmüştür. Bunalımların yığdığı sorunlar yumağıyla kıskıvrak edildiğimiz anda çözümü de yakıcı biçimde duyumsayıp üretiriz.

19. yy’da işçi devrimlerinin kasıp kavurduğu Avrupa, üstündeki komünizm hayaletini def etmek için C. Babage’la birlikte vakit geçirmeden işçideki beceriyi makinelere yükleme arayışına başladığında (1832) henüz üniversite öğrencisi olan Marx, sonraki 30 yılda bu yöndeki çalışmalar hızlanıp yaygınlaşınca, Kapital’de konuyu sayfalar boyunca tartışır: Denebilir ki Kapital’in I. cildinde 300 - 700. sayfaların odağında emek ve değer tartışmasının merkezinde bu konu yer alır. Otomasyonun gelişmesiyle hem kafa hem kol emeğinin birçok becerisini makinelerin üstlenmesi karşısında işçinin konumuna ve artıdeğerin üretilmesine dair binbir ayrıntı Kapital’in II. ve III. ciltlerinde de hep tartışılır; Kapital’in tasarım halinde kalan sonraki ciltlerinin de ham taslak olarak işlendiği Grundrisse’de ve Artıdeğer Teorileri kitaplarında sürdürülür.

ARTIDEĞER VE MAKİNELER

Marx, bir tek cümlesini kutsallaştırmadığım ama bütünlüğünden koparmayı kendisine ve yapıtına haksızlık olarak gördüğüm Artıdeğer Teorileri’nde (Yurdakul Fincancı, Sol Y., 1998), denebilirse eğer, emekle makinenin karşıtlaşmasında, işin özünü şu paragrafta veriyor:

“... Makineleşmenin gelişmesiyle birlikte, emek koşulları, hem emeğe teknolojik açıdan egemen olur, hem de aynı zamanda emeğin yerini alır, onları ezer ve bağımsız biçimiyle emeği gereksiz hale getirir.

“... Emeklerinin toplumsal niteliğinin emekçilerle, -bir ölçüye kadar- sermayeleşmiş olarak karşı karşıya geldiği bu süreçte -örneğin makineleşmede, emeğin görülür ürünleri ona egemen olarak ortaya çıkar-, aynı şey, doğal olarak, soyut özünde genel tarihsel gelişmenin ürünü olan bilimin ve doğal güçlerin sermayenin güçleri olarak karşı karşıya gelmesinde yaşanır. Bireysel emekçinin bilgi ve yetisinden ayrışmışlardır ve -kökenleri göz önüne alındığında emeğin ürünü olmalarına karşınemek sürecine girdikleri her yerde sermayeye katışmış olarak belirirler.” (s. 366 - 367) KAPİTALİSTİN ANLAMASI GEREKMEZ

Marx, okuru A. Ure’ye göndererek, “Bir makineyi kullanan kapitalistin onu anlaması gerekmez” dedikten sonra, şöyle sürdürüyor:

“Ama makinede gerçekleşen bilim, işçilere karşı sermaye olarak ortaya çıkar. Ve gerçekte bilimin, doğal güçlerin ve emeğin ürünlerinin büyük ölçekte, toplumsal emek üzerine kurulmuş uygulanımlarının tümü, yalnızca emeğin sömürüsünün araçları, artıemeğe el koyma araçları, dolayısıyla emeğe karşı sermayenin sahip olduğu güçler olarak ortaya çıkarlar. Doğal olarak sermaye, emeği sömürmek için tüm bu araçları kullanır; ama sömürmek için bunları üretime uygulamak zorundadır. Ve bu yüzden de, emeğin toplumsal üretken güçlerinin gelişmesi ve bu gelişmenin koşulları sermayenin eylemi olarak belirir; buna karşı bireysel emekçi yalnızca edilgen bir tutum içinde olur, yine de bu gelişme ona karşı cereyan eder.” (s. 367)

DEVRİMCİNİN BİLMESİ GEREKİR Mİ

Peki bu süreci devrimci bilmeli mi? Lenin ya da Mao, devrimden sonra, sosyalist kuruluşu geçekleştirirken bu olguyla karşılaşacaklarını biliyorlar mıydı?

Şurası bir gerçek: Devrimci ne kadar uzun erimli bir gelecek tasarımı içinde olursa olsun, bir ayağı günümüz gerçekliğinde ve eyleminde olmak zorunda... Hegel, diyalektiği Herakleitos’tan devralırken, 2500 yıllık eski bir düşünce olarak geçersizliğini aklının ucundan bile geçirmedi. Ne de Lenin ya da Mao 20. yy devrimlerini gerçekleştirirken 19. yy artıdeğer kuramını yadsımayı düşündüler. Yoksa P. Swezy, P. Baran, E. Mandel, D. Harvey, Ursula Huws, P. Mason, M. Roberts, Yang Çen ya da Şi Cinping mi öyle düşünüyor?

Devrimci, insanlığın birikmiş emeğini yüklenen hiçbir düşünsel ürünü geçersiz sayamaz. Kaldı ki işin daha en başındayız. Robotlara biber gazı sıkıldığı günleri de görmeyeceğimizi kimse söyleyemez.