19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rusya Büyükelçisine ne sordum?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Dün (09.04.2014) Ankara’da Atılım Üniversitesinde düzenlenen önemli bir toplantıyı izledim.

Atılım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sn. Abdurrahim Özgenoğlu ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sn. Hasan Ünal’ın ev sahipliği yaptıkları “Kırım Referandumu ve sonuçlarına ilişkin Rusya’nın pozisyonu” konulu toplantının konuşmacı konuğu Rusya Federasyonunun Türkiye Büyükelçisi Sn. Adrey Karlov’du. Ukrayna’da, Kırım’da, Karadeniz’de yaşanan gerilim ve mücadelenin en önemli aktörlerinden olan Rusya’nın duruşu ve bakışını ilk defa basına da açık bir toplantıda ülkemizde en yetkili ağızdan dinlemek son derece ilginç oldu. Daha önce Kore’de de görev yapmış olan Büyükelçi, konularına hakim, bilgili ve nazik diplomatik üslubu ile toplantı sonrası (bazıları kendisine ters de gelse) sorulan soruları, nezaket soğukkanlılık ve açıklıkla cevaplamaya çalıştı.

Büyükelçi, Kırım yarımadasında 2 milyonu aşkın insanın yaşadığını, nüfusun %12’sini Kırım Tatarlarının, %58’ini Rusların ve kalanını ise Ukraynalıların oluşturduğunu söyledi.

Kırım Tatarları’nın yapılan referanduma %1 oranında bile katılmadığı yolundaki Türk ve Batı medyasında çıkan haberlerin asılsız olduğunu, Tatarların %38’nin referanduma iştirak ettiğini, seçim sonuçları olduğunu söylediği bazı resmi belge ve tutanakları da göstererek açıkladı.

Bizim yakından izlediğimiz tedirgin olduğumuz ve merak ettiğimiz Kırım Tatarları’na ilişkin ise; ayrımcı politikalar izlemeyeceklerini ve Kırım Tatarcasının Kırım’ın resmi dili olarak kabul edileceğini açıklayan Büyükelçi, Kırım Tatarlarının %30’un sadece emekli maaşları ile geçindiğini belirterek, 4 ay içinde bu maaşların 2 kat arttırılarak Rusya Federasyonu emeklilerinin düzeyine yükseltileceğini beyan etti.

1944 yılında Stalin döneminde sürgün edilen Tatarların trajedisine de saygı duyduğunu o dönemde sadece Tatarların değil, tüm Rus halkının sıkıntı ve baskı gördüğünü söyleyerek bir manada özeleştiri yaptı.

Ben, kendisine, Rusya’nın Berlin Duvarının yıkılmasına, Sovyetlerin dağılmasına rağmen, sanki - yeni bir soğuk savaş - varmışçasına, ABD ve bazı müttefikleri tarafından yalnızlaştırılmasına ve hedef alınmasına karşı ne düşündüğünü sordum.

Büyükelçi, Berlin Duvarının yıkılması ve Varşova Paktının dağılması ile NATO’nun bugün neye ve kime karşı olduğunu kendilerinin de anlamakta zorluk çektiğini söyledi.

“... Berlin Duvarı yıkıldı ama Batı bizimle arasında fiilen ve vizelerden oluşan yeni bir duvar inşa etmeye çalıştı. Bu nedenle Batıyla ticari, turistik, kültürel diyalog ve işbirliği kurmakta sorun yaşadık” dedi.

Toplantı sonunda izleyenlere de sempatik gelen Türkçesiyle çevirileri yapan Basın sözcüsü Sn. İgor Mityakov’a, Rusya’nın Türkiye ile ticari turistik, müteahhitlik hizmetleri ve enerji ithalatı gibi konularda çok kapsamlı ve karşılıklı ilişki ve çıkarlarının bulunmasına rağmen, Kırım meselesinde olduğu gibi, Rusya’nın Türkiye’de kendi pozisyonunu duyurmakta, anlatmakta ve anlaşılmakta yetersiz kaldığını söyledim.

Türk milletinin bu tür meseleleri, büyük bir propaganda merkezi gibi çalışan “sahibinin sesi” olan taraflı medyadan ve tek yanlı olarak eksik ve yanlış öğrendiğini ve bilgilendiğini vurguladım.

Bu konuda Türkiye ve Türk halkıyla daha yakın kültürel, ticari ve akademik ilişkiler geliştirmek istediklerini, bu konuda bazı yeni girişimlerde bulunacakları cevabını verdiler.

Gerçekten de, soğuk savaş bittiyse, Varşova Paktı lağvedildiyse, Rusya komşularına ve bölgesine yayılmacı “rejim ya da ideoloji” dayatmıyorsa, niye Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler, ABD’nin tek yanlı ve hasmane politikaları nedeniyle gerilsin ya da soğusun?

Her iki ülke de, karşılıklı mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde, ortak çıkarları doğrultusunda, birbirlerinin içişlerine karışmayarak ve bağımsızlıklarına saygı göstermek suretiyle, çok daha sağlıklı ilişkiler geliştirmelidir, geliştirilebilir de...