29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

S-400 Türkiye'nin Atlantik'ten kopuşudur

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

1 945’te İkinci Dünya Savaşı bitmiş, savaştan galip çıkmanın da verdiği mağrurlukla ve Roosevelt’in de cesaretlendirmesi ile (İkinci Dünya Savaşı sonrasının görüşüldüğü Yalta Konferansı’nda Stalin’nin Boğazlar Sözleşmesi’nin kendilerini Karadenize hapsettiğini, değişmesi gerektiği tezine ABD Başkanı Roosevelt sıcak bakmış ve destek vermişti.) SSCB, Türkiye’ye bir nota vererek 1925 tarihli Türk-SSCB saldırmazlık anlaşmasının süresinin dolduğunu bildirmişti. SSCB’nin bu talihsiz notası, Türkiye’yi müttefik arayışına sokmuş ve ABD’nin beklediği ortam oluşmuştu. (Tıpkı Saddam’ı Kuveyt’e saldırtıp sonra da Kuveyt’i korumak bahanesiyle bölgeye yerleşmesinde olduğu gibi.) ABD, Missouri zırhlısını (ABD’de ölen Büyükelçimiz Münir Ertegün’ün cenazesini getirme bahanesiyle) İstanbul’a göndererek Türkiye’nin yanında olduğu mesajını vermesiyle Türkiye Batı’ya yaklaşmış ve daha sonra da 1951’de NATO’ya katılarak Atlantik sisteminin parçası olmuştur. Türkiye NATO’ya katılmakla SSCB tehdidine karşı bir güvence sağlamış ise de zaman içinde bunun bedelini özellikle de milli silah sanayimiz ve silahlanma harcamaları yönü ile çok ağır ödemiştir. ABD envanterinden çıkaracağı silahları çok ucuza ya da hibe adıyla Türkiye’ye verirken o sistemin yedek parça ve idame maliyetleri çoğu zaman yenisini de geçmiştir. Gelişmekte olan milli silah sanayimiz de büyük darbe yemiştir. İş bununla da kalmamış, ortak istihbarat paylaşımı adıyla sahte düşman ve hedefler yaratarak Türkiye’yi gereğinden fazla silahlanmaya teşvik etmişlerdir. Peki, NATO Türkiye’ye ne vermiştir?

NATO OLMASA NE OLURDU?

NATO, standartlarına uyabilme çabasıyla modern bir Türk Silahlı Kuvvetleri oluşmasına katkı sağlamıştır. Hoş bu da tartışılabilir, Türk Ordusu tarih boyunca daima gelişim içinde olmuş ve ülkemize pek çok yenilikler ordumuz kanalıyla girmişti. NATO olmasa da ordumuz kendi sağlam yapı ve disipliniyle bugünkü seviyeye yine ulaşabilirdi. Bunun dışında NATO bize ne verdi diye kendimi zorluyorum ve maalesef olumlu bir şey bulamıyorum.

TÜRKİYE NATO’YA NE VERMİŞTİR?

Yazacak çok şey var ancak kısaca özetlersek SSCB’nin yayılmacılık dönemlerinde Batı’nın sınır jandarmalığını yapmıştır. Nerede sorun oluşturulmuş ve NATO müdahale etsin denilmiş ise Mehmetçik herkesten önce orada olmuştur. Somali, Afganistan, Lübnan vb. tabiî en önemlisi de savunma bütçesine ayırmak zorunda bırakıldığı büyük paralarla NATO ağalarının silah sanayiini desteklemiştir. NATO’nun yerine getirmediği taahütler ve düşmanca davranışları: NATO ve başta onun patronu ABD, NATO anlaşmasının üyelerinden birine yapılan saldırı ve düşmanca davranışın hepsine yapılmış olduğunu kabul eden ve ortak savunmayı içeren özellikle 5’inci ve 6’ıncı maddelerini zor zamanlarımızda bizim lehimize işletmedikleri gibi aksine karşı cephede olmuşlardır.

JOHNSON MEKTUBU VE SİLAH AMBARGOSU

Kıbrıs’ta soydaşlarımıza Rumların katliamı başladığında uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız kullanıp adaya çıkarma yapacağımız 1964 yılında ünlü Johnson mektubu ile “Benden aldığın gemileri ve silahları kullanmazsınız” denilmiştir. 1974’te kendi çıkarma gemilerimizle Ada’ya çıktığımızda da malum silah ambargosunu koymuştur. PKK’ya karşı yanımızda olması gerekirken tam tersine kuruluşundan beri bu bölücü örgütü desteklemiş, PKK inlerinde yakalanan ABD menşeili silah ve mühimmat için, “Biz vermedik bir yerlerden çalmışlar” diyecek kadar yüzsüzce yalanlara baş vurmuşlardır. 4 Temmuz 2003’te, Süleymaniye’de insani yardımları koordine etmek için bulunan askerimize karşı “Çuval Olayı” yaşanmıştır. BOP kapsamında Suriye ile Irak’ın kuzeyini içine alan ve Türkiye’den de toprak koparacak sözüm ona Kürt devletinin, aslında İkinci bir İsrail’in kurulması için düğmeye basıldı. Bu konuda en büyük engel TSK’nın vatansever subaylarıydı. Bu subaylar tasfiye edilmeye çalışıldı. İçerideki işbirlikçilerin arkasında CIA olduğunu bilmeyen yok. Suriye’de harekat yapan Rus uçakları atış menzilleri nedeniyle zaman zaman 10- 15 snaniye süreyle sınırımızı ihlal ettiğinde NATO ülkesinin sınırları ihlal edilemez deyip fırtına koparan, NATO yöneticileri içerideki işbirlikçileri vasıtasıyla Rus uçağını düşürttükten sonra, “Bu Türkiye ile Rusya arasında sorundur NATO’yu ilgilendirmez” diyecek kadar utanmazlık ve iki yüzlülük sergilemişlerdir. Beklentileri Rusya ile Türkiye’nin arasını bozmaktı.

15 TEMMUZ’UN ARKASINDALAR

15 Temmuz darbe girişiminin arkasında da yine dostumuz NATO, müttefikimiz ABD vardı. Bunlara karşı cevap, bölgesel işbirliği ile Astana Süreci, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile verildi. Baktılar ki olmuyor, bu kez Irak ve Suriye kuzeyindeki PKK yuvalarına iki bin TIR’dan fazla silah ve cephane yığdılar. Kime karşı? Cevap malûm. Son olarak Akdeniz’in doğusunda Türk hak ve manfaatlerini hiçe sayarak Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ait deniz sahasını işgallerine destek verdiklerini görüyoruz. TSK, Mavi Vatan tatbikatıyla bunlara cevap verirken bölgeye araştırma gemilerimiz ve onları koruyacak savaş gemilerimiz gönderildi. Burada da NATO ve ABD, artık karşı mevzidedir. 2017 Kasım ayında Norveç’teki Ortak Harp Merkezi’nde (JWC) simülasyon tatbikatında Atatürk ve Erdoğan’ı düşman liderler arasında gösterdiler. Müttefiklerimiz başta ABD olmak üzere onun güdümündeki pek çok NATO üyesi ülke Türkiye düşmanlıklarını sürdürmektedir. Birçok kereler suç üstü yakalanmalarına rağmen sırıtarak, sırt sıvazlayarak dost görünmeye çabaladıklarını biliyoruz. Bu davranışları yüce Türk milletinin aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir. Artık sabır taşmıştır.

S-400’LER EN İYİ SİSTEM

Gelelim S-400 alımına. Yenilenmiş olasalar da 1980’lerin teknolojisiyle üretilmiş Patroit Hava Savunma Sistemini Türkiye 20 yıldır almak istiyor. Fakat bu sistemi satmadılar. 2006’da Türkiye, Çin ile hava savunma füzesi ortak üretim anlaşması yapmıştı. “Sakın haa” dedi dostumuz ABD. “Biz size istediğiniz sistemi vereceğiz” dediler ve anlaşmayı iptal ettirdiler. Ancak yine sözlerinde durmadılar. Sonuçta Türkiye kararını verdi ve şu anda dünyanın bir numaralı hava savunma sistemi olarak gösterilen S400’leri aldı. Sözde müttefikimiz, özde düşmanımız ABD, şimdi kıyametleri kopartıyor. Tehditlerin ardı arkası kesilmiyor. Yunanistan S-300’leri aldığında hedef Türkiye idi ve Türkiye’den başka da ciddi ses çıkaran olmamıştı. Neden Türkiye S-400 alınca bu kadar zıpladılar? Ülkeler tehdide göre silahlanırlar. Şu anda tehdit ABD ve onun piyonlarıdır. S-400’ler olası Türk-ABD çatışmasında ABD’ye büyük kayıplar verdirebilecek niteliktedir. Bölgede güç mukayesesi Türkiye lehine büyük oranda değişiyor. Askeri açıdan Türkiye gibi güçlü bir müttefik ve iyi bir silah pazarı ellerinden uçup gidiyor. Dalga geçiyorlardı ya, “En iyi ihraç ürününüz Mehmetçik” diye, onu da kaybediyorlar. Siyaseten Türkiye Atlantik’ten kopuyor Avrasya’da yerini alıyor. Ekonomik olarak da Atlantik’ten kopuyor, Atlantik’in sömürü düzeni yerine Avrasya’da üretim ve eşit bölüşüm odaklı ekonomide yer alma yolunu tercih ediyor. Türkiye’nin Atlantik’ten kopuşu ABD nin saldırgan ve baskıcı tutumundan rahatsız olan diğer NATO üyelerini de cesaretlendirmektedir. Bu yakın gelecekte NATO ve Atlantik sisteminin dağılmasının başlangıcı olacaktır. ABD’nin tek başına kalması ve ABD hegemonyasının çöküşü olacaktır.

ATLANTİK SİSTEMİNİN DAĞILMASININ BAŞLANGICI

Sonuç olarak Atlantik sisteminden kopmak Türkiye için bir mecburiyettir. Şu anda iktidarda hangi siyasi parti ve hangi lider olursa olsun, şayet ABD’nin kontrolünde değil ise başka seçeneği yoktur. Türkiye bunu yapmak zorundadır ve yapıyor. Düşman ile ile müttefik olunmaz. 1964’teki Johnson mektubuna rahmetli İsmet İnönü’nün verdiği “Yeni şartlarla yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini bulur” cevabı bugün yerine getiriliyor. S-400 alımı ile Türkiye, Asya’da yerini almak için güçlü ve kararlı bir adım atmıştır. Bu yönleri le S-400 bir savunma silahı olmanın ötesine geçmiş ve Türkiye için milat olmuştur.