Saint Pauli, bir futbol takımı mı?

Gazetelerde küçük bir haber olarak okudum Enver Cenk Şahin’in transferini. Genç yaşına karşın Başakşehir’de 82 maç forma giymiş olan Cenk Şahin, Almanya 2. Lig takımlarından FC Saint Pauli’ye transfer oldu. Geçen yıl bazı maçlarını izlediğim Cenk, rakip ceza alanı etrafında ve içinde Almanların Polonya asıllı ünlü golcüsü Klose’yi andırıyor.
Saint Pauli aslında Avrupa’nın en önemli limanlarından biri olan Hamburg’un bir semtinin adı. Öyle bir semt ki ortaçağda salgın hastalıklar sırasında karantina bölgesi olarak kullanılmış. 17. yüzyılda ise cüzzam ve veba gibi salgın hastalıklara yakalanan insanları kentten uzaklaştırmak için kurulan bir semt. St Pauli de bu semtin adını alarak kurulan bir futbol takımı.
Öyle bir futbol takımı ki onu andıran, ona benzemeye çalışan ama hiçbir zaman onun aynısı olabilecek bir takım yok dünyada! Bugüne değin hiçbir başarısı yok. Bugünkü adıyla Almanya 1. Ligi’nin 54. sezonu oynanacak olmasına karşın, bu ligde salt 6 kez oynamış ve 4 kez küme düşmüş. Hiçbir büyük futbolcu yetiştirememiş son 50-60 yılında Almanya ulusal futbol takımına tek bir futbolcu verememiş ama son 10 yılda dünyanın efsane takımları arasına girmiştir. 10 bin kombine bileti sezon başında 27 dakikada tüketen, skoru önemsemeden takımını destekleyen, gerektiğinde gözlerini kapayan, alanda oynanan futbol ile değil de toplumsal olaylarla ilgilenen, sırtını sahaya dönen bir taraftara sahip olan St. Pauli Alman futbol arenasının “bahar çiçeği” olarak bilinir.
Hitler döneminde öldürülen yandaşlarının anısına, ölen insanların isimlerinin yazılı olduğu bir anıtı Millerntor Stadyumu’na diken ve “faşizim bir düşünce değil, bir suçtur” diyebilen ve bu görüşünü pankartlarla tribünlere asabilen St. Pauli yandaşlarının, dünya üzerindeki tek derdi takımlarının Hamburgu yenebilmesidir. Antifaşist mücadelenin bayraktarlığını yapan yandaşlarının, toplumsal olaylara karşı duyarlı olması ile St. Pauli’nin yaşamı öylesine uyumlu ve birbiriyle örtüşmüştür ki, bu duyarlılık kar- şısında St. Pauli kamp yeri olarak Küba’yı seçebilmektedir.
Kulübünü ve yandaşlarını sosyalist olarak gören St. Pauliler, dünya üzerinde kulüp-semt uyumunu en üst düzeyde yakalayan bir sivil toplum örgütüdür. Bu bağlamda St. Pauli, kendini bir futbol takımı olarak değil de bir ülke olarak görmektedir ki, bayrakları bile var. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan terör olaylarında, ırk ayrımcılığı söylemlerinde ilk tepkiyi St. Pauli yandaşları göstermektedir. Solingende gurbetçilerimize yapılan kıyım karşısında tribünlere “Faşistleri s..... edin hepimiz kardeşiz” pankartını da asan onlar, maç izlerken Che Guevara tişortları giyen de yine onlar. Gezi Direnişi’ne selam duran St. Pauli yandaşları, takımıyla uyumlu bir yaşam biçimi oluştururken, küçük ama futbol dünyasında saygın bir yeri olan kendi dünyalarını kurmuşlar. Bu dünyanın içine tüm insanları sığdıracak kadar yüce gönüllü oldukları halde, takımı oluşturan oyuncuların tamamına yakını kendi semtlerinden yetişme ve tarihlerinde takımın başına geçen tüm teknik adamlar Alman. Bunlardan biri de tanıdık; 1978-79 sezonunda takımın başında Sepp Piontek var.