23 Nisan 2024 Salı
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Satranç, tavla ve İran

Koray Gürbüz

Koray Gürbüz

Eski Yazar

A+ A-
ABD’nin Avrasya bölgesindeki kısa vadeli hedefi, küresel gücünün ne pahasına olursa olsun, korunmasıyken uzun vadeli hedefi, bu durumun kurumsallaştırılması yani ABD aleyhine ortaya çıkabilecek herhangi bir oluşumun ya da bloğun meydana gelme ihtimalinin ortadan kaldırılmasıdır. Bu temel yaklaşıma uygun olarak Avrasya devletleri değerlendirildiğinde Amerikan çıkarlarını doğrudan etkileyebilecek ve bölge çapında sorun çıkarabilecek devletler Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan şeklinde sıralanabilir. Brezinski’yle özdeşleşen sınıflandırmanın ikinci ayağındaysa Amerikan çıkarlarını etkileyebilecek güçleri olmayan ama bulundukları coğrafyanın önemi ve bölgesel aktör olarak anılan yukarıdaki devletlerin hareket alanını daraltmak ya da genişletmek şeklinde etkin olabilecekleri için kritik değerde görülen: Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran gibi ülkeler yer alır.
Listeye bakar bakmaz, bahsi geçen devletlerin sürekli bir çatışma ve mücadele alanı olduğu gerçeği dikkat çekecektir. Sadece bu sınıflandırma bile ABD’nin neden Ukrayna ve Gürcistan’daki “turuncu devrimlere” destek verdiğini, neden sürekli “Kuzey Kore’yi” şeytanlaştırarak Güney Kore’deki mevcudiyetini güçlendirdiğini veya neden Türkiye ve İran’da sürekli kaosun egemen kılındığını açıklamaya yardımcı olacaktır. Yani ABD açısından meselenin bu ülkelerle doğrudan ilgisi yoktur. ABD, bu ülkelerdeki her şeye müdahildir zira jeostratejik olarak değerli toprakları vardır ve şayet bu devletler bölgesel güçlerle ortak hareket ederlerse Amerikan çıkarlarını tehdit etme kudreti artmış yani Amerikan egemenliği tehlikeye girmiş olacaktır.
O halde İran’da birdenbire ortaya çıkan ayaklanmaların da sadece “ekonomik” sebeplerle olduğunu düşünmemiz için bir sebep yoktur. Hele hele Trump’ın alenen göstericileri desteklediğini göz önüne alırsak ortada açık bir meydan okuma vardır. Ancak unutulmaması gerekir ki ABD açısından önemli olan sonuçtur. Yani ABD illa Türkiye’yi ya da İran’ı yanında tutmak zorunda değildir. Eğer bunun maliyeti fazlaysa bu ülkeleri kaosun içine iterek de istediği noktaya yani Rusya, Çin, Almanya, Fransa ve Hindistan gibi ülkelerin etki alanının uzağına itebilir. Ya da Suriye örneğinde olduğu gibi bölgede sürekli karışıklığın olması aynı zamanda bölge ülkelerinin de başlarını kaldıramamaları anlamına gelecektir. Örneğin Gürcistan’da, Ukrayna’da ve ardından Suriye’de yaşanan olaylara Rusya, doğrudan askeri yollarla müdahale etmiştir. Bu müdahalelerin tek mesajı vardır: Burada ben de varım! Ancak bu sözün bedeli de kıt kaynakların askeri harcamalara aktarılması ve oyun kurucu olmak için harcanması gereken zamanın oyunları bozmak için harcanmasıdır.
Peki, ABD için İran neden bu derece önemlidir? Bir İslam Cumhuriyeti olması çatışmanın sebebi midir? İkincisinden başlarsak ABD için dünyadaki en önemsiz konu bir ülkenin nasıl yönetildiği ve o ülke halkının nasıl yaşadığıdır. Suudi Arabistan gibi bir ülke, ABD çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe bizzat ABD tarafından korunacakken örneğin laik Türkiye Cumhuriyeti, Amerikan çıkarlarına karşı konumlanır konumlanmaz “başına çuval geçirilecek” kadar düşmanlaştırılır. Yani İran’ın İslam Cumhuriyeti olmasının hiçbir önemi yoktur. Ancak İran’ın ABD çıkarlarını doğrudan etkileme gücü olmasa da Yemen’den Arabistan’a, Lübnan’dan Suriye’ye kadar Şiileri ve Şii örgütlenmeleri etkileme kabiliyeti önemlidir. Yani bu etki alanıyla beraber İran’ın, Rusya’nın, Çin’in, Fransa’nın ya da Almanya’nın kanatlarının altına girmesi ABD için büyük tehlikedir. Bu yüzden İran sürekli hedeftedir. Bunu yaparken de İran’daki anti-demokrat uygulamaları ya da insan hakları ihlallerini sürekli gündeme getirmek ABD için normaldir. Zira ABD, Irak’ta milyonlarca insanın ölümüne sebep olurken de dünyayı “kitle imha silahlarını varlığı” ve “petrole bulanmış karabataklar” üzerinde uyutmuştur. Yani İran’a yöneltilen suçlamaların hiçbiri ABD için gerçekten sorun değildir.
O halde sonuç yerine şu söylenebilir: Dünya kimileri için satranç tahtası, başka birileri için de tavla tahtasıdır. Küresel ve bölgesel güçler her hamleyi hesap ederken geri kalmış ülkeler bol bol zar sallayıp, dönen zarlara bakarlar. İşte Mustafa Kemal’in “muasır medeniyetlerin ötesi” dediği şey zarları bırakmak ve hatta satrancın kurallarını bile yeniden yazmaktır. İran’da yaşananları değerlendiren yurttaşlarımızın gösterilene değil de meselenin arka planında yaşanan mücadeleye odaklanarak konumlanmaları hayatın gereğidir.