25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şehir düştü!

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Stefan Zweig, “Yıldızın Parladığı Anlar” adlı kitabında, tıpkı Büyük Okyanus’un keşfi, Waterloo Savaşı ya da Lenin’in mühürlü trenle Rusya’ya dönüşü gibi Bizans’ın fethini de tarihteki en parlak olaylardan biri olarak kabul eder. Bir edebiyatçı olarak öncelikle fetihteki “sihirli anlar”ın peşine düştüğü söylenebilir Zweig’ın ama yalnızca Hıristiyan tarihçilerin yazdıklarına dayanarak kaleme aldığı bu müthiş deneme yazısında asıl olarak İstanbul’un fethindeki tarihi ve sosyal zorunluluklara dikkat çeker. Sultan Mehmet’in “Her ne pahasına olursa olsun!” tavrının barındırdığı yaratıcılık ve canlılığın örneklerini etkileyici bir üslupla aktarır ünlü yazar.
İngiliz tarihçi Roger Crowley da fethe dair okuduğum en iyi, en tarafsız ve bilimsel çalışmalardan biri olan “1453-Son Büyük Kuşatma”da çok etkileyici ayrıntılara yer verir. 1453’e gelinceye dek 1123 yıl boyunca 23 kez kuşatılmasına ve hatta Haçlılarca yağmalanmasına rağmen her seferinde kurtulan İstanbul’un, “Kamburu çıkmış Bizans’ın”, Sultan Mehmet karşısında yiğitçe direnmesine rağmen daha fazla dayanmasının neden olanaksız olduğunu anlatır Crowley. Boğazkesen’in inşasından başlayarak Sultan Mehmet’in kılı kırk yaran hazırlıklarına, Bizans’ın ekonomik durumuna, Venedik ve Cenevizlilerin pozisyonuna, kuşatma altındaki halkın ruhsal yapısına, düşmanlarının bile “ilahi koruma altında” olduğuna inandığı Konstantinopolis’teki dinsel atmosfere, şehrin savunma avantajlarına kadar olan biten gün gün anlatılır “Son Büyük Kuşatma”da. “Bir Osmanlı seferinde her şey düzen duygusu ve sessiz bir kararlılıkla yürütülürdü ki asıl tehditkar olan bu suskunluktu” diye yazmaktadır Crowley heyecan verici kitabında.
Fethin bizzat görgü tanığı, Bizans’ın son imparatoru Konstantin’in sadık adamlarından, sevgili şehrine saldıran “imansızlara” yönelik nefretini gizlememekle birlikte gelişmelere şaşırtıcı bir nesnellikle bakabilen Yeorgios Francis’in “Şehir Düştü!” başlığıyla derlenen günlükleri de konunun meraklılarının mutlaka okumaları gereken bir eserdir.
“Her iki cephedeki yaralıların bağırış ve inlemelerini kim hikaye edebilir? Gürültü ve bağrışmalar göğe yükseliyordu. Onların böylesine acı çektiğini gören bizimkilerden bazıları onlara bağırıyorlardı: ‘Bunları defalarca yaptınız, ama fena halde geri püskürtüldünüz’; onlar ise kahramanlıklarını göstermek istercesine, yeniden merdivenlere daha da hınçla tırmanıyorlardı. Daha da cesur ve kahraman ve de korkusuz olanlar ise, surların tepesine varabilmeleri için biri diğerinin, bir diğeri de onun omzuna çıkıyordu” diyen Francis, Sultan Mehmet’in şehre girişinden sonra artık “mutsuzların mutsuzu” diye söz edecektir şehirden.

KAMBURU ÇIKMIŞ İSTANBUL
Hammer’in İstanbul’un alınışı, eski hali ve Türklerin şehre neler getirdiği üzerine yazdıklarından Yalçın Küçük’ün “Fatih Sultan Mehmet-21 Yaşında Bir Çocuk”una, Andre Clot’un, John Freely’nin kitaplarına ve hatta Erdoğan Aydın’ın iddialarına kadar daha pek çok çalışmadan söz edilebilir, binlerce sayfadan alıntı yapılabilir rahatlıkla.
Oysa fethin 563. yılında gördüğümüz tek şey, İstanbul’un dört yanında “Yeniden Diriliş, Yeniden Yükseliş” yazan afişlerdeki Recep Tayyip Erdoğan posterleri... Topkapı’daki Panorama 1453 Müzesi’nin düzenlemesi kadar bile nesnel olamayan, sefere çıkan Osmanlı ordusundaki düzen duygusu ve sessiz kararlılıktan zerre kadar nasiplenmeyen bir “başıbozuk” çığırtkanlığı söz konusu ki bu sufli tavrı gören de İstanbul’u Fatih’in değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın “düşürdüğünü” zanneder.
563 yıl sonra bir kez daha anlıyoruz ki İstanbul da İstanbul’un fethi de yıllardır şehri acımasızca talan edenlere terk edilemeyecek kadar önemlidir.