26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Senin için ‘çöp’ değerinde ya yatırımcılar için?

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Moody’s kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye’nin kredi notunu önce hafta ortasında -aniden- düşürmesinin ardından 14 Türk Bankası ve 7 büyük şirketin notlarını da indirmesi sonrasında yapılan yorum ve analizlerin büyük çoğunluğu maalesef akıl-bilgi ve deneyimden oldukça uzak ve yetersiz kalıyor.
Bir kısmı “yandaş” medyada, duygusal ve hamasi tepkilerini dile getiriyor.
Holding medyasındaki yazar ve yorumcular ise her şeyin “toz pembe” olduğunu, bu indirimin “olumsuz” etkilerinin hiç de önemsenmemesi gerektiğini söylüyorlar ve pembe tablolar çizip, yorumlar yapıyorlar. Hele iktidar evlere şenlik açıklamalar yapıyor. Maliye Bakanı Naci Ağbal “... Moody’s’in verdiği notun, bizim açımızdan hiçbir değeri, hiçbir itibarı yoktur, çöp değerindedir...” diye garip bir açıklama bile yaptı.
Hâlbuki “gerçekçi” olmak, akılcı davranmak ve sağduyulu olmaya çalışmak en doğru yöntem.
Kuşkusuz ki, “kapkara” bir tablo çizerek, panik yaratacak kötümser yorumlar ve/veya ekonomik kriz çığırtkanlığı yapmak da hiç doğru değil.
Çünkü biliyoruz ki, her ekonomik kriz bir yandan o dönemdeki siyasi iktidarın alaşağıya edilmesine neden olsa da, diğer yandan yine ağırlıklı olarak geniş halk kesimlerinin daha da yoksullaşıp-zora girmesine sebebiyet veriyor. Yani krizin bedelini sadece müsebbipleri değil, bütün millet ödemek zorunda kalıyor.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri ülke notları, uluslararası yatırımcıların yanı sıra, yatırım fonları ve özellikle emeklilik fonlarının yönetimleri için de önemli. En az 2 uluslararası derecelendirme kuruluşundan -geçerli- yeterli not alamaması halinde, o ülkeye yönelik uluslararası fonların akışında sınırlama ve/veya azalma başlar. Ülke riski yükselir, gelen paranın maliyeti de artar.
Böyle ülkelere yönelmiş olan, portföy-fon ve emeklilik kurumlarının yöneticileri ise sorumluluk altında kalırlar ki, çoğu böyle bir riskten kaçınır.
Türkiye 4 yıl önce 2013 Mayıs ayında kavuştuğu “yatırım yapılabilir” notunu 2016 yılında maalesef kaybetti.
Şu anda sadece JCR (Japon Kredi Derecelendirme Kuruluşu) Türkiye’yi halen “yatırım yapılabilir” seviyede tutuyor. Bu da bir şans.
Türkiye Amerikan Sermaye Piyasası Kuruluşu (SEC) tarafından “tanınan ve kabul edilen” kredi derecelendirme kuruluşlarından “yatırım yapılabilir” notunu alamamış durumda hali hazırda.

HAMASETLE OLMUYOR, OLMAZ

Şimdi yıllardır bir türlü yapılamayan “yapısal reformların” bir şekilde hayata geçirilmesi gerekiyor. Yatırım ikliminin yeniden tesisi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, terör-darbe ve siyasal istikrarsızlık görüntüsünün ortadan kaldırılması da şart.
Ancak, “el parası” yerine kendi “tasarruflarını” arttırmak için köklü bir zihniyet ve politika değişikliği gerekiyor.
Gerçekçi kur uygulamayarak, sıcak parayla borçlanıp, ithalatla tüketimi teşvik eden politikalarla, mevcut durum ve görünüm daha da riskli hale getirildi.
Elbette S/P, Moody’s ve FITCH gibi kredi derecelendirme (rating) kuruluşlarının siyasal amaçlı raporlama ve kritik zamanlamalarıyla kuşku yaratan bir geçmiş sicilleri ve kötü şöhretleri var. Ama yine de bir ülkede her şey güllük-gülistan iken böyle bir işe kalkışmaları da, unutulmasın ki, hiç de kolay değil.
Yani onlara malzeme ve istismar ortamı vermekten kaçınmak gerekiyor.
Kof bir ekonomik büyümenin yanı sıra işsizlik çift hanelerde geziniyor.
Enflasyon ve faiz oranları gelişmiş ekonomilerde sıfır veya yüzde bir civarındayken, bizde yüzde 10-15’lere yelken açmış vaziyette.
Dış borçlar ve cari açık toplamı 500 milyar dolara yaklaşmış vaziyette. Hal böyleyken ekonomi yönetimi hala beton ekonomisinden medet umarak ve tüketimi kamçılayarak, kredi kartı ve borçlanmayla tüketimi teşvik edecek adımlar atıyor.
Hâlbuki Türkiye’nin, tasarrufa, üretime ve istihdam yaratacak, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyacı var.
Moody’s, diğer ülke uygulamalarında “izlemeye” aldığı ülkelerle ilgili kararını 16-18 ay içinde verirken, Türkiye için 36 ay bekledi.
Zamanlama manidar elbette. 2018 yılı takvimine almadan, hafta sonunu bile beklemeden, aniden bir not düşüşü açıklandı.
Ama Moody’s’in de diğer kredi derecelendirme kuruluşları ile aynı noktaya gelmiş olması iyi bir şey değil.
Ekonomide sıcak parayla borçlanarak,’ ithal et ve tüket’ anlayışının daha fazla sürdürülmesinin koşulları artık ortadan kalkıyor.
İmalat yerine ithalatı, üretim yerine tüketimi, tasarruf yerine borçlanmayı koyan bu zihniyetle daha fazla devam edemeyiz.
Hamaset yaparak, dünyaya efelenmek ya da pembe tablolar çizmeye çalışmak yerine, gerçekçi- akılcı, doğru bir üretim ekonomisini karma ekonomik bir modelle hayata geçirmek gerekiyor.
Sorun sadece Moody’s, S/P veya FITCH değil, Nasrettin Hoca misali “...bizim, ekonomi yönetiminin - iktidarın bu noktaya gelinmesinde hiç mi kabahati yok” diye düşünmek de gerekiyor.
Yani iğneyi kendimize, çuvaldızı Moody’s’cilere...