24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Şenol Güneş Hoca’dan aydınlanma dersleri...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Bu köşede, önceki yazılarımdan birinde Şenol Güneş’in felsefe ile olan ilişkisine değinmiştim. Trabzonspor’da oynarken öğretmen okulunu da bitirdiği halde öğretmenlik yapmaya zaman bulamayan, belki de bunu bir bakıma eksiklik görüp aldığı eğitimin hakkını teknik direktörlükte vermeye çalışan Şenol Hoca, 2002 Dünya Kupası sırasında Uzakdoğu’da başladığı çevresini aydınlatma yolculuğuna devam ediyor. Bizde kabul gören teknik direktörlük anlayışı sert, kavgacı, nalıncı keseri gibi her şeyi kendine yontan ve yine her şeyi kendi sahiplenen, yanında emek verenlerin hakkını vermeyen bir yapıya karşılık düşüyor. Oysa Şenol Güneş tam bir öğretmen gibi “beni abartmayın, her şeyi futbolcular yapıyor” diyerek, futbolda birinci derecede üretici gücün kim olduğunun altını çiziyor. Tam da bir öğretmen gibi...Çünkü Şenol Hoca biliyor ki, öğretmenin görevi öğrencilerde var olan değerleri, yetenekleri ortaya çıkartmak ve öğrencilerinin kendi değerlerinin farkında olmasını sağlamaktır. Onun içindir ki, düşünen adam yontusunu insanlığın evrensel kültürüne kazandıran Rodin’den esinlenerek “sihir zaten taşın içinde var. Ben onu ortaya çıkartıyorum” diyebiliyor. Heykeltıraş nasıl ki, taşın fazlalığını yontarak ortaya bir sanat esiri çıkartıyorsa teknik direktörlerde oyuncuların kendilerine ve takımlarına zarar verebilecek davranış ve tutumunu ayıklamak için çaba gösteriyorlar. Eğitim diliyle söyleyecek olursak öğretmen kökenli Şenol Güneş yeri geldiğinde usta bir bahçıvan gibi bitkinin azgın sürgünlerini budamasını bilmekte, bunu yaparken de oyuncunun adına, ününe ya da aldığı ücrete bakmaksızın oyuna yaptığı katkıyı ön plana çıkartmaktadır. Duygusal olarak gelişmiş her insan gibi Şenol Güneş de hatalar yapıyor. Örneğin Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav ile giriştiği karşılıklı söylemleri hiç hoş durmadı, Şenol Hoca’ya yakışmadı da... Hata insanların doğasına uygun olarak yapılıyorsa anlaşılabilir ve zaman içerisinde de insanlar birbirlerinin gönlünü alabilir. Ancak Rizespor teknik direktörü Hikmet Karaman’ın yaptığını nasıl anlatacağız futbolun etik değerleri içerisinde...
Rıza Çalımbay ve Hikmet Karaman...İstanbul’da oynanan Kasımpaşa-Rizespor karşılaşması futbol kayıtlarına ilginç bir yanıyla geçti. Hayır, burada medyanın çok öne çıkardığı ve bu yüzden Hikmet Karaman’ın davranışının gözden kaçtığı, hakem Deniz Çoban’ın maçtan sonra özür dilemesi olayından söz etmek istemiyorum. Deniz Çoban’ın davranışı güzeldir ama bu güzelliği bozan, duyarlı insanların midesini bulandıracak denli acı bir olayı Hikmet Karaman ekranlar aracılığıyla bütün Türkiye’ye izletti.Bilindiği gibi, maçın 7. uzatma dakikasında Rizespor bir penaltı kazandı. Penaltının oluşumundan önce oyuncu ofsayttı ve rakip oyuncu kendini atarak hem hakemi hem de rakiplerini ve tribünleri aldatmıştı. Buna karşın acı içinde özür dileyen hakemin yaptığı hatayı canlı yayında Rıza Çalımbay göğüslemiş, yitirilen iki puanı hakeme bağlamamış, bir Anadolu insanının sevecenliği ve hoşgörüsü ile hakemi kucaklayıp gönlünü almaya çalışmıştır. Rıza Çalımbay böylesi insanca özyapıyı çoğunlukla ortaya koyuyor.Almanyalarda yaşamış, eğitiminin bir kısmını orada almış Hikmet Karaman ne yazık ki Rıza Çalımbay denli diplomasiden de futbolun etik değerlerinden de anlamıyor. O Rıza Çalımbay çok daha genç yaşlarda Fenerbahçe yandaşlarının tribüne astığı “Rıza Efendi 2 ekmek, 1 süt” pankartına da aynı güzellik ve diplomasiyle yanıt vermişti17 Nisan 2005’de Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşmasında kaleci Cordoba kırmızı kart görmüş, kaleye Rumen santrfor Pancu geçmiş ve Beşiktaş maçı 4-3 kazanmıştı. O karşılaşmada 90 dakika boyunca o utanç verici pankart teknik direktör Rıza Çalımbay’ın tam karşısına gelen tribünde asılı kalmıştı.Çalımbay o pankart için bile şunları söylemişti: “Ben fakir bir aileden geliyorum, çok yokluk çektim, ama sonra İngiltere’ye gidip kendimi geliştirmeye çalıştım. Bunu asla saklamıyorum, inkar etmiyorum. Fenerbahçe çok büyük bir camiadır. Birkaç Fener taraftarının yaptığı ayıbı bütün camiaya mal etmek yanlış olur. Kimseye kırgın değilim. Hayatımda kimseye yanlış yapmamaya çalıştım. Ben buyum”.Peki, Hikmet Karaman ne yapmıştır? Bir hakemin belki de onlarca yılda yinelenebilecek büyük bir kusuru sonucu kazanılan haksız penaltı ve haksız puan sonucunda oyuncularıyla sarmaş dolaş olarak büyük bir sevinç gösterisi yapmıştır. Böylesi abartılı bir sevinç gösterisi ancak bir takım şampiyon olduğu ya da bir kupa kazandığı zaman sergilenebilir. Karaman sevinçten oyuncusunun sırtına bindi neredeyse. Bir teknik direktör bir golü böylesine abartamaz, üstelik herkesin gözünün önünde haksız kazanılmış bir puandan sonra utanıp kulübeye saklanması gerekirdi. Hikmet Karaman gözümde çok büyük değer yitirdi ama yine de teknik adamları böylesi bir duyarsızlığa, duygu yoksunluğuna itip acımasız çekişmenin içine sürükleyen çürümüş, kokuşmuş sistemin suçlu olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki, bizim coğrafyamızda henüz emek gerçek değerini bulamamıştır, haksız kazanç hatta hırsızlık daha önde gidip değer haline gelmektedir. Bunu yazarken acı duyuyorum, ülkem ve insanım adına utanıyorum ama gerçek bu doğrultuda...