19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Serçe kanadından yakamoz yapmak!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

Gün ışığı mı yanılttı beni, yoksa bazen insana bile hasret kalan yalnız gözlerim mi?.. Algılarım mı değişti doğaya bakarken, yoksa hüzne hapsolmuş benliğim mi?.. Neydi beni benden alan gözlemlerim, neydi beni benden uzaklaştıran tarifsiz duygularım...

Kışın güneşe, toprağın ise yağmura hasret kaldığı şu günlerde, bu zalim satırları ne mi yazdırdı bana?.. İnanmayacaksınız ama günlerdir her sabah, yeşillikler içinde yaşadığım benzersiz yakamoz manzaraları!..

"O denizde olur" demeyin; sabahın mahmurluğunda küçük serçe yavrularının, sararmış sonbahar yaprakları gibi minik bir rüzgârla savrularak uçuştuğunu görünce, bozkıra dönmüş manzara denizinde yakamozlar da geliyor önüme!..

Evet... evet... Bir göz aldanması ya da bir duygu yükü değil bu... Doğanın o anki yansımalarının içinde parlak ışıklar saçan serçelerin dansı iki şeyi daha anımsattı bana; yaşamda hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve doğa sürekli kendinden soyunsa da, yaşamın en canlı tuvalidir...

Gözümü serçelerden alamadım ama kaçamak bakışlarımı uzaktaki ormanların renk cümbüşüne dikmeden de duramadım... Bir tek yeşilin değil, sarı ve kahverenginin de her tonu, bir renk deryası oluşurmuş ve sanırsınız ki, doğayı resmeden güç sinirlenmiş de, tüm boyaları tuvaline saçmış!..

O an şunu düşündüm işte; şu yeryüzünde ölümün yakıştığı tek canlı doğadır!.. Yalnız yeşillikler içinde dans etmesi değil; yeşilini terk edip sarıya bürünmüş olsa da, ölüm bile doğaya çok yakışıyordu. Benzi sararsa da, yaprakları dökülse de, boynu bükülse de ve bozkırımsı bir yalnızlığa hançer gibi saplansa da!..

Bozkırdaki serapta ne var?..

Dün sabah yine baktım; Serçeler, yeşilini koruyan çimler üzerinde yakamoz hissi uyandırırken, doğadan bambaşka yansımalar da geliyordu... Adeta ömrümüzden dökülen damlaları andıran ağaç yapraklarının acizliği!..

Söyler misiniz, dalından istemeyerek düşen her yaprağın, sararmış bir takvim sayfasından ne farkı olabilir ki?.. Nedir bir kuru yaprakla yalnız kalmış bir takvim sayfasını aynı anda tarihin yok oluşuna sürükleyen güç?..

Nasıl olurdu da ormanlar; hem dallarından türemiş yaprakları ve hem de köklerinden üretilmiş kâğıt parçalarını zamanın tükenmişliği için aynı anda kullanabilirdi?..

Otomobilinizle bir kış günü, ölseler de ayakta duran ağaçların açtığı patikalardan geçerken, zaman nasıl her salisesiyle arkanızda kalıyorsa, önünüzde savrulan sarı yapraklar da aynıdır işte... İkisi de zamanınızı alıp götürür de, o an farkına bile varamazsınız!..

Peki, ben mi çok nostaljik duygular içindeyim bu zamanlarda, yoksa zaman yaşanmışları eskittikçe biz mi tarihe hapsoluyoruz?.. Bence biz zaten tarihin içindeyiz ve tarihle birlikte eskiyoruz... Yani hem zamanı geldiğinde düşecek yapraklar gibiyiz yaşamın içinden, hem de takvimden savrulacak tükenmiş sayfalar gibi!..

Baksanıza; yakamoz serabında, takvimin son yaprağı ve ağaçlarda direnen son yapraklara bakınca şu satırlar düşmüştü aklıma:

"Günlerimizi bizden alıp götürdün ya; bize bizden ne bıraktın ki 2013?.. Ne bıraktın bize, ömrümüzü verdiklerimizden, ne bıraktın canımızı önlerine serdiklerimizden?.."

İnsan böylesi sitem dolu satırlarıyla isyanını kime gönderebilir ki?.. Takvimlerin ne suçu var?.. Ağaç yaprakları zaten masum değil mi?..

İsyanımız zamana aslında bizim... Değerini bilemediğimiz, yeterince sarılamadığımız, özlemle kucaklayamadığımız ve gitmesin diye sımsıkı sarılamadığımız zaman!..

Zamanın kahredici yalnızlığı!..

Zaman kahredici yüzünü en çok hangi anda gösteriyor biliyor musunuz?.. Yok yok!.. Sayfalar takvimden düşerken değil!.. Hatta ölümü bile doğaya yakışır kılan sararmış yapraklar, dallarından hüzünle dökülürken de değil!..

İnsan, yaşamın kısırdöngüsü içinde alışagelmiş bir devinimi artık çok sıradan sanıyor... Söyler misiniz, nefes aldığımız bir ömürde kaç sayfa düşüyor takvimlerden, kaç katrilyon yaprak dökülüyor dallarından?..

Bu sorgular bize bazen tiyatral geliyor, bazen nostaljik ama zamanın kahredici yalnızlığı ve eskimişliğini sararmış film karelerinden daha çarpıcı biçimde, yüzümüze savuran nesne de yok gibidir!..

Televizyonların camına tarihin küpesi gibi takılan eski siyah beyaz filmleri izlerken yalnız dünyanın değil; çocukluğumuzdan uzak diyarların, yaşadığımız sokakların, çarşıların-pazarların, evlerin-avluların ve de bazen bir kehribar damlası gibi zamanın boşluğunda sallanan insanların da eskidiğini görüyoruz...

Siz farkında mısınız acaba; siyah beyaz filmler oynarken, zamanın ilerisine dönen makara, aslında zamanın gerisinden anlar getirir bize de, işte biz o zaman da yaşamımızdaki her anın salisesinde tükenip gittiğinin farkına varamayız...

Böyledir işte; biz eski bir filmi izlerken yaşamımız bazen küçük skeçler, bazen küçük dramaların tek sayfalık senaryoları gibi yazılır da, biz ne tarihin figüranı olduğumuzun farkına varırız ne de zamanı tükettiğimizin!..

O yüzden siz siz olun; yeni bir güne başlamak için başınızı yastıktan kaldırdığınızda, pencereden dışarı baktığınızda, minik serçelerin dansında yakamoz duyguları yaşarsanız, bilin ki ne kadar yalnız ve sıkıcı olsa da, yaşamdan farklı tatlar almak da bir sanattır!..

Yaşamın zevki oradadır işte; serçe kanadından yakamoz yapmak, ölüm yakışsa da, sararmış ormanlardan yaşam dersleri almak!... Aksine tükenir gidersiniz, eskidikçe eskiyen anlar gibi!..

Her ne kadar giden bir yılın ardından, "Ne bıraktın bize, ömrümüzü verdiklerimizden, ne bıraktın canımızı önlerine serdiklerimizden" diye sitem etsem de, yaşam sürdükçe umutlarınızdan sakın dökülmeyin!..