19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

’Sevgisiz’lik iklimi

Feridun Andaç

Feridun Andaç

Eski Yazar

A+ A-

Çağımız yas ve şiddet çağı. İçinden geçtiğimiz zamanların dünden bugüne uzanan seyrinde insan/toplum hayatında bu iki olgunun ayrılmazlığına sıklıkla tanık olmaktayız.

Kuşkusuz toplumsal çözülme bireyin dünyasını baştan sona etkiler, değiştirir, dönüştürür.

Bunun sanata yansımaları kaçınılmaz. Dahası sanatçının, malzemesi insan/toplum olduğuna göre, bunlardan etkilenmemesi ne mümkün...

Sanatçının seçimini belirleyen etmenlerin başında da sözünü ettiğimiz değişim/dönüşüm süreçlerinin yansıları gelir. Bunların insanda, toplumdaki izlerini konu edinen sanatçı yansıtıcı olduğu kadar uyarıcıdır da.

Günümüzün dünyasında sinemanın belki de etkileyici başat sanat olması da buradan kaynaklanır. Bu yanıyla zaman zaman edebiyatın önüne geçtiğini düşünürüm sinemanın.

Rus sinemasının yeni adlarından Andrey Zvyagintsev, ilk filmi “Dönüş”ten (2003) beri, yaptığı filmlerinde (“Sürgün”, “Elena”, “Leviathan”) Sovyetler’in çözülmesi sonrasında yaşanan dönüşümü anlatır. Öyle ki; bu dönüşümün yansıdığı hayatlar, insan ilişkileri, toplumsal hayatın biçimlenişi, siyasal erkin doğurduğu sonuçlar neleri ortaya çıkarıyordu; Zvyagintsev, bütünüyle bunları yansıtıyordu filmlerinde.

Yönetmenin yeni filmi “Sevgisiz” ise, bu çözülme sürecinin günümüzün Rusya’sında aile/çocuk/anne-baba ilişkilerindeki seyri, tüketim toplumuna dönüşen Rusya’nın kapitalizmle tanışmasının yaşattığı derin çözülmeler ve toplumsal yarılma, yozlaşma gibi izlekleri taşıyordu...

Özet olarak toplumsal çözülmeyle gelen çürüme, yabancılaşma ve insanın değersizleştirilmesi diyebileceğimiz gerçekliklerle bizi yüzleştiriyordu yönetmen.

Bu film ile Zvyagintsev, toplumun yüzeysel sürüklenişinde olup bitenleri gösterirken, aslında en derindekileri de ortaya çıkarır. Yeni düzenin kurumsal oturmamışlığının insanı nasıl hiçlediğini Zhenya ile Boris’in tükenmiş evliliklerinde gözleriz. Üstüne üstlük bunun doğurduğu sorunlarla gelen çatışma (ana/kız), bu mutsuz ortamdaki oğul Alyoşa’nın kendini kaybettirmesi ve ardına düşülen arayışta karşılarına çıkan açmazlar...

Kısaca diyebilirim ki, bir toplumun nereden nereye nasıl savrulduğunu anlatmaktadır.

Eğer Zvyagintsev’in filmlerini ardı ardına izler ve aralarındaki ortak dil, izlekler zenginliğini düşünürsek; yönetmenin zamanına/çağının ruhuna nasıl baktığını da gözleriz. Ötesi onun sinemasındaki bu gösteren/eleştiren/uyaran yan; Andrey Tarkovski sinemasına yakın gibi dursa da, daha çok bu uyarıcı/eleştirel yanıyla Michael Haneke sinemasını çağrıştırır. Gene yönetmenin kendi bakışı, kendi tarzı ve üslubu olduğunu söylemek isterim.

Üstüne üstlük gösterdiği dünya kötülükler içeriyor. Toplumun yüzeysel, sıradanla nasıl güdüldüğünü; orada yaşanan açmazların bu dokuyu nasıl zehirleyip çürüttüğünü bize gösteriyor. Yaşanan açmazların neden/niçinlerini de biraz izleyiciye bırakıyor.

Bir toplumda sevgisizlik iklimini var edebilenlerin neler olduğuna dönük bir bakış edinmemize de kapı araladığını söyleyebilirim.

Gene de Zvyagintsev’in sinemasına bakarken; ister istemez Nobel edebiyat ödüllü Rus yazar Svetlana Aleksiyeviç’in “İkinci El Zaman/Kızıl İnsanın Sonu” kitabında dile getirdiği Sovyetler’in çözülme sürecinde sosyalizmden çıkan insanların ne yaptığı/nasıl yaşadığı/ne düşündüğü ve hayatlarının nerelere evrildiğini gösteren gerçeklikleri hatırlıyorsunuz.

Yönetmen de, yazar da o belleği canlandırmak yerine o dünyadan ağıp gelenlerle birlikte yeni kapitalizmin topluma dayattıklarının insan ilişkilerine ne yaptığını sorguluyorlar.

Özellikle sinemada bunu görsellikle başarılı biçimde yansıtan Zvyagintsev’in asıl meselesi sistemin çözülüşünü eleştirmek yerine, yeni gelen düzenin topluma/insana, insan ilişkilerine neler yaptığını göstermek. Kuşkusuz oradaki eleştirelliği daha da evrensel bir söylem içermektedir. İnsanı hiçlerseniz, geleneksel aile/evlilik modelini dayatırsanız toplum başka bir çözülmenin eşiğine gelir. Buradan yara alarak çıkan insan yeni yıkıntıların da habercisidir...

Sevgisizlik iklimini inşa ettikçe savaşın, çatışmanın asıl iki insan arasındaki ilişkide başladığını; sonrasında ise bunun topluma nasıl virüs gibi yayılabildiğini göstermektedir “Sevgisiz” filmi.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları