18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

'Şimdi yeni şeyler söylemek lazım'

Mehmet Ulusoy

Mehmet Ulusoy

Eski Yazar

A+ A-

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana'nın meşhur dizelerinde dile getirdiği gibi, hayatın sonsuz değişimi ve insan ruhunun sürekli yeni şeyler söylemek, yeni şeyler görmek, yapmak tutkusu, yaşamın temel itici gücüdür. Doğanın bu sonsuz akışına uyarak Mevlana, durmadan “yeni şeyler söylemek” gerektiğini vurguluyor. Kuşkusuz doğayı ve toplumu değiştirme etkinliğinin bütün biçimlerinde, bilimde, siyasette, sanat ve edebiyatta bu fazlasıyla geçerlidir. Konu açılınca ilk akla gelen “değişim” kavramı, günümüzde küreselleşme ideologları ve postmodernistlerce çarpıtılıyor, modern çağın aydınlanmacı, bilimsel ve estetik ilkelerini, ideallerini yadsımak amacıyla kullanılıyor olsa da, insan iradesinden bağımsız olarak hükmünü sürdürmekte. Bu nedenle toplumların ve insanın değişimi, modern çağda ivmesi artarak, hızlanarak devam ediyor.

1980'lerden günümüze, Turgut Özallarlarla başlayan ve Cumhuriyet Devrimi'nin kurucu ilkelerini yıkmayı amaçlayan sınırsız “değişim” ve “yenilik” edebiyatı, aslında küresel emperyalizmin ulusal devletleri tasfiye ve ulusal kültürleri yok etme projesinin bir parçasıydı. Ortaçağ güçleri ve tarikatlar da Kemalist devleti yıkma amacına bağlı olarak bu projenin güvenilir bir ortağı, hatta piyonu oldular. Sözkonusu saldırıya karşı devrimcilerin ve ulusalcıların yanıtı ise, özellikle “liberal özgürlük”çülerce, sosyal demokratlarca tutuculuk olarak eleştirilse de, Kemalist Devrimin ilke ve hedeflerini inatla savunmak oldu.

Türk Devrimi'nin kalıcı, değiştirilemez ilke ve değerlerini dün olduğu gibi bugün de savunmak, Türk ulusunun çağdaşlaşması ve özgürleşmesinin temel koşuludur ve gerçek anlamda değişimci ve yenilikçi bir içeriğe sahiptir. Türkiye'nin bağımsızlık ve bütünlüğünü, ulusal egemenliğini, çağdaşlaşmayı temeline koymayan bütün “değişim” ve “yenilik”ler ise, sahtedir, yalandır; emperyalizme bağımlılığı ve ortaçağı-Osmanlılığı savunma, geri getirrme anlamında gerici ve muhafazakardır. Geçtiğimiz 40 yıllık tarih yeterince kanıtladı bunu.

***

Şimdi sorun şudur: Emperyalizm ve mafya-tarikat gericiliği “değişimi”, “yenilik”çiliği bir dönem kullandı ve hâlâ kullanıyor diye toplumsal yaşamın, devrimciliğin siyasette, kültür ve sanatta, düşüncede kaçınılmaz değişim ve yenilik ihtiyaçlarından vaz mı geçeceğiz? Daha açık ve somut bir deyişle, 1920'lerden, 30'lardan günümüze toplumsal hayatta, özellikle köy ağırlıklı bir toplumdan kent ağırlıklı bir topluma dönüşmenin getirdiği günlük yaşam ve davranışlarla ilgili bir çok yeniliği yok mu sayacağız? Bilimde ve teknolojide, iletişimde -sadece tv, bilgisayar, internet, cep telefonunu saymak yeterli- büyük değişiklikleri, yenilikleri dikkate almadan, bütün bunların duygu, düşünce ve davranışlar dünyamızda yarattığı değişiklikleri görmezden gelmemiz mümkün mü? Dolayısıyla Kemalist Devrimin ilke ve ideallerini, onun yarattığı kültür ve sanat anlayışını günümüze taşırken, hiç kuşkusuz onları, yüz yıl sonrasının toplumsal, kültüral gerçekliğinin, yeni değer yargılarının, algılama ve yorumlama biçimlerinin prizmasından geçirerek yenileyip güncelleştirmek zorundayız.

Demek ki kritik sorun, değişim, yenilik ya da güncel olan ile kalıcı, ilkesel ya da evrensel olan arasında birbirini zorunlu kılan ve tamamlayan diyalektik bir ilişki olduğunu kavramaktır. Başka deyişle, her değişim ve yenilik, kalıcı ve değişmez ya da geleneksel olanla birlikte etkili ve anlamlıdır; bir değere, bir öneme sahiptir. Örneğin bir Türk ulusal kimliği, onun kültürel özgünlüğü varsa, onu geliştiren, yetkinleştiren yeniliklerin de bir değeri, anlamı vardır. Aksi halde bütün yenilikler, değişimler halkın kendine yabancılaşmasına ve emperyalizmin kölesi olmasına yol açar. Tersi de doğrudur; çağdaşlaşmanın gereklerini yerine getirmeden, yeniliklere, güncel gelişmelere ayak uydurmadan bağımsızlığı ve ulusal kimliği, ulusal kültürü korumak olanaksızdır.

İnsanlığın, toplumların gelişim dinamiklerini belirleyen özgürleşme ve yetkinleşme ilkeleri, evrensel ve değişmez doğrular ya da hakikatlerdir. İnsanlık, toplumlar bunlara ulaşmak için sürekli yenilikler ve değişimler yapmak, ya da bunların kaçınılmazlığını kavrayarak yaşamını düzenlemek zorundadır. Burada, tarihin ve toplumların gelişimini, özgürleşmesini sağlayan değişimle, özünde buna karşı olan emperyalizm ve gerici sınıfların yapay, sahte “değişim” ve “yenilik”çilikleri arasında temelden bir karşıtlık olduğunu görürüz.

Demek ki, ulusların özgürleşmesi ve yetkinleşmesi açısından baktığımızda, evrensel ve kalıcı olanla güncel-geçici olan arasındaki dinamik ilişkiyi doğru kurmak belirleyici önemdedir. Bu ilişki doğru kurulmadan ne evrensel ve kalıcı olanı, ne de somut gerçekliğin bize dayattığı güncel ve geçici olanı doğru anlayabilir ve değerlendirebiliriz.

Örneğin, 1940'larda kesintiye uğrayan devrimci cumhuriyet ilke ve değerleri, özü bakımından bugün de geçerliliğini koruyor. Ancak bu değişmeyen özü yaşatmak, onları aynen tekrar etmekle yetinmek demek değildir. Evet, bugün de geçerli olan Kemalizmin devrimci ilkelerini onları tasfiye etmek isteyenlere karşı döne döne vurgulayacağız. Ancak yetmez, çünkü bu ilkeleri yaşamı değiştirmenin güncelleşmiş program ve planlarına, başka deyişle güncelleşmiş bir enerjiye dönüştürmek gerekiyor. Onları günümüz gerçekliğinde güncellemek, onlara çağın ruhunu aşılamaktır, özünü değiştirmemek kaydıyla onları yeniden yorumlamaktır.

***

Evet, 1980'lerdan 2000'lere sahte “değişim” ve “yenilik”çilik edebiyatı, devrimcilerde, Atatürkçülerde 1920-30'ların devrimci değerlerine “muhafazakarca” sahip çıkma tepkisini ve ihtiyacını yarattı. Böyle bir muhafazakarlık, kim ne dere desin devrimci bir muhafazakarlıktı. Her yeniliğin, her değişimin ilerici, özgürleştirici olmadığını bu toplum yaşayarak acı bir biçimde öğrendi. Ancak bugün, geldiğimiz noktada Jön Türk ve Cumhuriyet Devrimi tarihinin ve değerlerinin bilince çıkarılmasının büyük ölçüde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Şimdi sorun, bu bilinçle ve Kemalist Devrimi tamamlama iradesiyle, günün yeni olan, yakıcı, atlanamaz, görmemiz ve ayak uydurmamız gereken yeni gerçeklerini, yeni ruh hallerini doğru kavrayarak hayatı değiştirmektir. Hayatı değiştirmek sözkonusu olunca, siyasetten sanata, edebiyata her şeyin -zenginleşmiş ve derinleşmiş bir içerik olarak- yeni bir dille, yeni bir biçim ve üslupla ifadesi gündeme gelmektedir.

Örneğin, siyasette, kitlerlerin ruhsal dünyasına, duygu ve düşünce biçimlerine ulaşmak çok önemlidir. Aynı devrimci içeriği onlara yeni bir üslupla, anlatım biçimiyle, yeni tonlama ve imgelemlerle anlatabilmek gerekir. Örneğin “Atatürk'ün Askerleriyiz” temel sloganının yanında, yeni biçimlerde güncel yeni sloganlar gerekiyor. 2013 Haziran ayaklanması ya da Gezi Direnişi'ni hatırlayalım. Bu direnişte büyük bir enerji ortaya koyan özellikle “90 kuşağı”nın, Beşiktaş taraftarlarının tepki biçimini, bu tepkiyi hangi, sloganlar, kavramlar ve üslupla ortaya koyduklarını düşünelim. Hiç kuşkumuz olmasın, aynı insanlar ya da aynı insan davranışları vatan savaşının da en duyarlı, en aktif temel kitlesel gücünü oluşturur.

Sanat ve edebiyat alanında ise, yeni, nitelikli, estetik düzeyi yüksek şeyler söylemek, yapmak, sanat-edebiyat yapıtları üretmek son derece önemlidir. Ayrıca, “yenilik”, “ilginçlik”, “özgünlük” adına yaratılan liberal-postmodern kirlenmeyi, bayağılaşmayı, anlamsızlığı, cıvıklığı aşmak gibi zorlu bir görevi de yerine getirmek söz konusu. Ama iki katlı bir çabayı ve iradeyi gerektiren bu görev bilince çıkarılmadan, ulusal devrimci bir sanat ve edebiyat atılımı olanaksız görünüyor.

Devrimci kültürümüzün oluşmasında nesnel olarak edebiyattan sonra -hatta bazen önce- belirleyici bir rol oynayan müzik alanındaki yetersizlik, benim bu yazıyı kaleme almamda birincil uyarıcı etken olduğunu söylemeliyim. O nedenle son olarak bu konuda bir kaç noktaya değineceğim. TGB ve Öncü Gençlik'in tanıtım kliplerinde Gençlik Marşı, Onuncu Yıl Marşı, Harbiye Marşı'nin yanında günümüzün gerçekliğini yansıtan marşların, şarkıların, türkülerin yer almaması büyük bir eksiklik. Büyük gençlik kitlesinin vatanseverliğini 1930'ların duygularıyla ifade etmek yeterli olamaz. Özü aynı kalmakla birlikte vatanseverliği, onun toplumsal ve sınıfsal içeriğini bugün, çok daha zengin ve derin imgelerle anlatmak mümkün. Müzikle ilgili bu söylediklerim sadece TGB ve Öncü Gençlikle ilgili değildir; bu söylediklerim bütün alanlar için de aynen geçerlidir. Sanatsal yaratıcılığın, onun nitelikli ürünlerinin devrimci siyaset ve kültürün gelişmesindedeki olağanüstü etkisini düşünürsek, bu alanda yeni şeyler söylemek ve üretmek artık bir mecburiyet halini almıştır.

Sonuç olarak, hayatı değiştirmede yaratıcılık çok önemlidir, hatta belirleyicidir diyebiliriz. Çünkü, öncelikle yeni olanı, gelişmekte olanı sezip görmek ve onları devrimin nitelikli, etkin birer unsuru haline getirmek yaratıcılığın temel koşuludur. Bu nedenle, devrimci etkinliğin bütün biçimleri yaratıcı, yenilikçi girişimlerle, çabalarla gelişir; ancak bu ruh ve anlayışla devrimin rüzgarını, devrimin iyimserlik dolu enerjisini yeniden yeniden üretebiliriz.