20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sinema salonundaki geçit

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

İkisi de Avrupa kökeni olmakla birlikte hemen hemen aynı yıllardaki emekleme dönemlerinde okyanusun ötesine, ABD’ye geçerek, bu ülkede büyüyen ve yerlerini sağlamlaştıran “sinema” ve “psikiyatri” arasında çok sıkı, çok ilginç bağlar söz konusu. Yalnızca, filmlerin duygu dünyamızı nasıl etkilediği ya da beyazperdeye yansıyan psikiyatri öyküleri bağlamında değil, asıl olarak “insan karakterinin sırlarını ortaya dökme çabası” anlamında birbirlerine çok destek oldukları söylenebilir. Irving Schneider’ın geniş hacimli “Psikiyatri ve Sinema” kitabının (Glen Gabbard-Krin Gabbard, Okuyan Us Yay., 2001) önsözünde belirttiği gibi, “Düşler, uykusuzluk olmasaydı ya da cinayete eğilimli ruh hastaları olmasaydı, senaryo yazarları ne yaparlardı?” Ama işin cinayetlerden, ruh hastalarından, akıl hastaneleri ve cezaevlerinden vs. çok farklı boyutları da var kuşkusuz. İletişim, medya, kültür ve film analizi çalışmalarıyla tanınan Prof. John Izod ile klinik psikolojisi alanında “keder” olgusu üzerine çalışan Joanna Dovalis’in ortak imzasını taşıyan ve kısa süre önce okurlarla buluşan “Terapi Olarak Sinema” (İstanbul Kültür Üniv. Yay., çev: Pınar Kayıhan), bu farklı boyutlar arasında yolculuk öneren, öğretici bir kitap. Izod-Dovalis ikilisinin hazırladığı kitabın altbaşlığının “Yas ve Seyirciyi Dönüştüren Filmler” olduğunu ve kitabın “Sinemanın bizi hayatımızda kaçınılmaz olarak yaşayacağımız kayıplara psikolojik olarak hazırlayabilme özelliğine” dikkat çektiğini de vurgulayayım. “Dev ekran, yansıttığı görüntü ve seslerle iki gerçeğe zihinsel ayna işlevi görür. Sağlıklı insanlar hem paylaştıkları hem de katkıda bulundukları iç ve dış dünyalarının yansımalarını bu aynada izler. Sinema, ruhsal dünyamız üzerinde yarattığı güçlü etkiyle bireyin kendini görmesini ve edindiği deneyimin anlam kazanmasını sağlar. Karanlık salon bilinç eşiğini düşürür, bilinç perdesinin arkasına bir geçit açar” diyor yazarlar.
YOLU YİTİRMEK, YALNIZLIK...“Keder Evrelerini Karşılamak”, “Bütünlüğe Geçişler” ve “Kişiseli Aşmak” başlıklı üç bölümden oluşan kitapta incelenen filmler, görece yakın tarihlerden, son 20 yıllık dilimden seçilmiş.Jonathan Glazer’ın, kocası 10 yıl önce ölen 35 yaşındaki kadının yeniden evlilik hazırlıkları yaptığı sırada evine gelen bir çocuğun “ölen kocası olduğunu” söylemesinden sonra yaşadıklarını anlatan “Doğum” (Birth)... Gavin Hood’un, Sweto-Güney Afrika’nın acısı ve derin sefaletine daldığı “Tsotsi”... Clint Eastwood’un kirli boks dünyasındaki bir kadının ayakta durma çabasını anlattığı “Milyon Dolarlık Bebek”... Krzysztof Kieslowski’nin adını Fransa bayrağının eşitlik-özgürlük-kardeşlik renklerinden alan acı ve “kader”le örülü üçlemesi “Mavi”, “Beyaz”, Kırmızı”... Nanni Moretti’nin Altın Palmiye ödüllü, evlat acısı üzerine, psikanalist bir babanın yaşadıklarını anlatan “Oğul Odası”... Kim Ki-duk’un, bir keşişin “gelişme” evreleri üzerine inanılmaz sakinlikteki “İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış... Ve İlkbahar”ı... Lynne Ramsay’ın, intihar eden bir arkadaşın ardından çıkılan yolculuğu ve yalnızlığı anlatan “Morvern Callar”ı... Terrence Malick’in, çocukluk masumiyetinin kayboluşunu ve yolunu yitirmiş yetişkinlik öyküsü anlatan, çok tartışmalı filmi “Hayat Ağacı”... “Terapi Olarak Sinema”, bir insanın iç dünyasına girmenin ne denli zor olduğunu filmler üzerinden anlatan bir kitap. Kieslowski’nin dediği gibi, insanın iç dünyasını filme aktarmanın ne kadar zor olduğunu da gösteriyor. Sinemaseverlerin kitaplıklarında yer almasında, yarar var.