26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sinsi bir ‘suikast’ın anatomisi!..

Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Eski Yazar

A+ A-

“Kurt puslu havayı sever” sözü son 30 yıldır Güneydoğu için de sıklıkla kullanıldı... Çünkü silahlar ne zaman ortaya çıksa, faili meçhuller ne zaman artsa, PKK ne zaman askeri ve siyasi olarak erozyon yaşasa, karanlık bir suikast gündemin üzerindeki ölü toprağına kan sıçratmıştır!..1990’larda da hep aynı senaryo uygulandı... Hizbullah-PKK çatışmasının yoğunlaştığı dönemde, HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın da “beyaz Toros” efsanesinin kurbanı oldu!.. 1991’de katledilen Aydın’ın cenazesine on binlerce kişi katıldı ve burada çıkan olaylarda da ölenler oldu...Üzerindeki “itirafçı-PKK’lı” gölgesinin halen giderilemediği Kürt yazar Musa Anter cinayeti de karanlık bir sürecin sonucuydu... 1992’de işlenen o cinayet de “JİTEM” ilişkisinin yoğunlaşması nedeniyle, PKK’nın siyasallaşmasında etken oldu...“Hizbullah-Hizbulkontra” ayrımı Güneydoğu’da çatışmayı körüklerken, HEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar ise 1993’te Batman’da katledildi... Cinayet radikal dinci Hizbullah örgütünün üzerine kaldı...Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi de, nasıl olduysa, PKK’nın askeri ve siyasi olarak tarihinin en büyük erozyonunu yaşadığı kaotik bir döneme denk getirildi!.. Bu dönem, son dört ayda sınır ötesi ve yurt içinde 2 binden fazla PKK’lının öldürüldüğü, örgütün Kandil ve kırsaldaki hareket kabiliyetini yüzde 90 oranında yitirdiği bir operasyon sürecine rastladı!..  Cinayetin vebali kimin?..Tahir Elçi’nin öldürülmesinden bir gün sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun şu sözleri herkesin dikkatini çekmişti; “Suikast da olabilir, çatışma arasında kalmış da...”Davutoğlu’nun kuşku yaratan bu sözlerinin gizemini her zamanki gibi otopsi raporlarının gidereceği varsayılıyor... Çünkü “çatışma arasında kalmış” denilmesi, Elçi’nin “polis kurşunuyla” ölme ihtimalini de gündeme getirmişti... Ancak Elçi’nin ölümünün hemen ardından bölgeden kaçan bir teröristin, cenazenin yanına attığı silahın, aynı gün bir polisin şehit edilmesinde kullanılması, Elçi suikastında PKK’yı baş kuşkulu hale getiriyor...Davutoğlu da işte bu yüzden, “Elçi’yi vuran kurşun kimin silahından çıkarsa çıksın, çatışma ortamı yaratarak ölüme zemin hazırladığı için, PKK bu olayın vebalinden zaten kurtulamayacak” demeye getiriyor...İşte bu iddiadan da yola çıkarak söylemek gerekiyor ki, Tahir Elçi’nin “planlı bir suikasta kurban gitti”ği kuşkusu ağır basıyor... Şimdi olayın meydana geliş şekline bakarak, bir cinayetin adım adım nasıl işlendiğini irdelemeye çalışalım; Pervasız timin eylemi!..Elçi suikastından bir gün önce, Diyarbakır’daki bir terör saldırısında 3 polis memuru yaralanır... Son aylarda PKK ile mücadele nedeniyle zaten diken üstünde olan Diyarbakır Emniyeti, işte bu saldırganların olası eylemleri yüzünden de teyakkuz halindedir...Çünkü polise ateş edilen silahın daha önce bir çorbacıya yönelik saldırıda kullanıldığı ve iki yurttaşın ölümüne, iki polisin de yaralanmasına yol açtığı saptanmıştır...Ne tuhaftır ki, işte o “saldırı timi” tam da Tahir Elçi’nin “Dört Ayaklı Minare” önünde basın toplantısı yaptığı gün ve saatte ortaya çıkıvermiştir!!! Teröristler bir taksiyle, üstelik yüzlerini bile gizlemeden olay yerine gelecek kadar pervasız da davranabilmiştir!..PKK’lıların geldikleri nokta ne hikmetse, Elçi’nin basın açıklaması yaptığı camiye 100 metre uzaklıktadır!.. Düşünebiliyor musunuz; teröristler en az bir milyon insanın yaşadığı koca Diyarbakır’da eylem yeri olarak ne rastlantıdır ki, (!) Elçi’nin toplantı yaptığı mekanın hemen yanı başını bulmuşlardır!.. Planlı ölüm güzergahı!..Saldırganlar eylem alanına taksiyle ulaştıklarına göre, bölgeyi özellikle seçtikleri kuşkusu da iyice öne çıkıyor!.. İşte tehlikeli dakikalar da bundan sonra başlıyor...Elçi’nin basın toplantısı nedeniyle bölgede önlem alan polisler, hızlı bir şekilde alana yaklaşan taksiden kuşkulanarak hemen müdahale ediyorlar...Ancak araçtan inmeden ateş eden teröristler, yanlarına dikkatsizce yaklaşan iki polisi vurduktan sonra bölgeden yaya olarak kaçıyorlar!.. Kaçış güzergahları da ne şaşırtıcı ki, tam da Tahir Elçi’nin basın toplantısı yaptığı sokak!.. Peki, bölgede çok sayıda sokak ve kaçacak cadde varken, silahlı iki saldırgan neden özellikle Elçi’nin bulunduğu sokağa yönelmişti?.. Yoksa kimi şaşkın gafillerin iddia ettiği gibi bu da mı rastlantıydı?..Basın toplantısının olduğu sokakta onlarca avukat, yurttaş gazeteci ve polis olmasına rağmen öldürücü merminin yalnızca Tahir Elçi’yi hedef alması da cinayetin planlı olduğu kuşkusunu bir kez daha akla getiriyor... Arkadan gelen mermi!..Yani, klasik “kurt puslu havayı sever” stratejisi, PKK operasyonları nedeniyle zaten gergin olan Diyarbakır’da bir kez daha uygulanmış gibi görünüyor!.. Çünkü PKK’lı saldırganlar, Elçi’nin toplantı yaptığı sokağın girişinde iki polisi belki de “kargaşa yaratmak için” vurduktan sonra yine “salt panik yaratmak” için havaya ateş ederek, etkinliğin olduğu sokağa yönelmişlerdi...Ve tam da sokağa girdiklerinde, koşanların sıradan yurttaş mı ya da terörist mi olduğunu kestirmekte güçlük çeken kalabalığın arasında ateş ederek hızla koşmaya devam etmişlerdi... İşte bu karambolde Elçi gibi herkes panik halinde, savunmasız kalırken ve ne yapacaklarını, nereye kaçacaklarını bilemez haldeyken olan olmuştu!.. Kurşun yağmuru arasında ne olduğunu anlamaya çalışan Elçi, arkadan ateşlenen bir mermi ile yere düşmüştü...Balistik raporları kurşunun hangi silahtan çıktığını kolayca belirlerken, Diyarbakır polisinin katili açıklamak için 4 gündür neyi beklediği anlaşılamıyor!..Peki, olayın akışına bakarak söyler misiniz; Tahir Elçi’yi aslında kim vurmuş oldu?.. Kimin vurduğu belli de asıl soru şu: Bu suikastın yankısı ve artçı şokları, zaten gergin olan Güneydoğu’da bundan sonra kimi ve neyi vuracak?..