25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Sıska’ya saygı

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Sinema tarihinin unutulmaz ikilisi, “zıt arkadaşlar” Stan Laurel ile Oliver Hardy’yi bilmeyen, hatırlamayan, bunun da ötesinde sevmeyen yoktur sanırım. Günlük yaşam içindeki son derece basit durumları, inanılmaz bir saflık ve tatlı budalalıkla inanılmaz bir karmaşaya dönüştürme becerisi gösterebilen ikili, sessiz sinema döneminden başlayarak beyazperdeye alabildiğine neşeli bir damga vurmuş, milyonlarca insanı kahkahaya boğmuş ve klasik deyimle ölümsüzleşmiştir.

Sıkça karıştırıldığı için belirteyim; sıska olan Laurel, şişman olan Hardy’dir...

23 Şubat, yani bugün, Stan Laurel’in 50. ölüm yıldönümü. 1890’da İngiltere’de doğan, 1965’te ABD’de dünyamızdan göçüp giden ünlü oyuncu, kendisinden iki yaş küçük ortağı Oliver Hardy’nin 1957’de ölümünden sonra sessizliğe gömülmüş, daha doğrusu yaşama küstürülmüştü.

Sevgili dostumuz “Lorel”i, ölüm yıldönümünde, bu sessizlik ve küstürülmüşlüğün izini süren, Stan’in hüznünden dem vuran bir kitaptan söz ederek anmak istiyorum.

Arjantinli yazar Osvaldo Soriano’nun 1974’te yayımlanan, dilimize tam 30 yıl sonra “Hollywood Paranoyası” adıyla çevrilen (Agora Kitaplığı, çev: Pınar Savaş, 2004) romanı, Eduardo Galeano’nun önsözüyle sunulmuş okurlarımıza. Oldukça sevimli, kimi sayfalarında okuru kıkırdatan, küçük ve hoş bir kitap “Hollywood Paranoyası”. Üstelik yazar Soriano’nun kendisi de romanın başkahramanlarından biri...

Pasaklı ve meteliksiz dedektif Philip Marlowe, günün birinde hiç ummadığı bir iş alır. Ünlü komedyen Stan Laurel, rol arkadaşının ölümünden sonra Hollywood’dan neden kendisine hiç teklif yapılmadığını araştırmasını ister Marlowe’dan. Dönem, ABD’de anti-komünist histerinin doruğa çıktığı, ihbarların, tutuklamaların, kara listelerin, işsiz bırakmaların gırla gittiği, McCarthy komisyonlarının harıl harıl çalıştığı “cadı avı” dönemidir. Marlowe, araştırmalarına başlar ve ne tesadüf, Oliver Hardy’nin mezarını ziyaret ettiği bir gün, Laurel-Hardy hakkında bir kitap yazmak için ta Arjantin’den kalkıp gelmiş bir yazarla, tıpkı kendisi gibi cebi delik Osvaldo Soriano’yla tanışır. Dedektif ve yazar ikilisi bazı gerçeklerin izini sürerken tıpkı Laurel-Hardy gibi ortalığı ayağa kaldırır, büyük bir karmaşaya neden olurlar. Kahramanlarımız, Hollywood’un altını üstüne getirecek, örneğin bir Oscar törenini, hem de Chaplin’e ödül verilecek geceyi darmadağın edecek, başlarını polisle ve mafyayla derde sokacaklardır.

JOHN WAYNE’E YUMRUK

Onca şeyin ardından, romanın son sayfasında Marlowe, “Söylesene Soriano, neden Şişko’yla Sıska’ya bulaştın ki?” diye sorar. Aldığı karşılık, “Onları çok seviyorum” şeklindedir.

Soriano’nun hem romanda, hem de gerçekte Laurel-Hardy’yi çok sevdiği çok belli... Ama sevmedikleri de var tabii ki... Örneğin romanda ele alış biçimine bakılırsa Charlie Chaplin’den hoşlandığı pek söylenemez. Marlowe’la birlikte, eşekten düşmüş karpuza çeviriyor Chaplin’i. John Wayne’den ise tam anlamıyla nefret ediyor. Başlarda “kovboy”dan sıkı bir dayak yedikten sonra çenesine kaç yumruk salladığını sayamadım!

Jerry Lewis, Liz Taylor, Jane Fonda, Mickey Rooney, Julie Christie, James Stewart, Mia Farrow, Charles Bronson da “figüran” olarak yer alıyorlar bu uçuk kaçık romanda...

Hollywood’un alabildiğine ti’ye alındığı, çok önemli değilse de sinema kültürünü geliştirmek adına okumanın farz olduğu; Stan Laurel, Oliver Hardy ile hem senaryoları hem de kitaplarıyla sekiz filme imza atan Osvaldo Soriano’ya saygı duruşunda bulunmak için çok iyi fırsat sayılabilecek bir roman “Hollywood Paranoyası”.