25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Siyasal demokrasi sendikal demokrasi

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

SİYASAL demokrasi toplumların yönetiminde insanın doğasına en uygun olan rejimdir. Amerikan Cumhurbaşkanı Abraham Lincoln demokrasiyi “Halkın halk tarafından halk için yöneltilmesidir” diye tanımlar. Siyaset çok önemli bir uğraştır ve donanımlı insanlar ister. Bilge kişilerin çoğu siyasetten uzak durduğu için siyaset yeteneksiz insanların elinde fazlası ile yozlaştırılmıştır. Bu nedenle Fransa’nın asker kökenli Cumhurbaşkanı De Gaulle, “Siyaset siyasilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir” diyerek siyaseti ve siyaset yapacak kişileri ciddiye alan doğru bir değerlendirme yapmıştır. Siyaset ve demokrasi eğitimden, toplumsal sorumluluktan kopuk lümpen insanlar tarafından hızla yozlaştırılmaktadır. Demokrasi zorunlu olarak çok partili bir siyasal yaşamın üzerinde büyür ama öncelikle de bu siyasi partilerin demokratik geleneklere göre yönetilmesini de öngörür.

SİYASİ PARTİLER NE KADAR DEMOKRATİK?

Bir siyasi partinin demokrasiyi güçlendirmesi, demokrasiyi büyütebilmesi için öncelikle kendi içinde demokrasiyi özümsemesi gerekir. Bugün ülkemizdeki siyasi partilerin yönetimini incelediğimizde demokrasiden hızlı bir kaçış öne çıkar. Bizdeki ve dünyanın pek çok ülkesindeki siyasi partiler lider partileridir. Bu özellikle demokrasinin kökleşmediği, kültür düzeyi düşük ve din baskısının ağır olduğu ülkelerde daha belirginleşir. Lider o partinin siyasetini belirleyen tek kişidir. Partilerimizin grup toplantılarına bakın. Her salı günü TBMM’de partiler grup toplantıları yapar ve sadece parti genel başkanı konuşur ve milletvekilleri kuzu kuzu dinler, alkışlar ve kendilerine söz hakkı tanınmamasına ses çıkarmayarak parti içi demokrasinin yok edilmesini çaresizlik içinde kabullenir. Bizde siyasi partileri dört kişi yönetir: Genel başkan, genel sekreter ve iki grup başkan vekili. Diğerleri figürandır ve görevleri kendilerine verilen işleri yapmaktır. Milletvekilleri grup başkan vekilinin onayını almadan yasa taslağı hazırlayıp TBMM Başkanlığı’na sunamaz, soru önergesi veremez ve basın toplantısı yapamaz. Özetle demokrasinin ürünü olan siyasi partilerimizde parti içi demokrasi yoktur. Geçmiş deneyimlerinden biliyorum parti politikasını eleştiren yazılar yazıp, basın bültenleri yayınlarsanız sizi partiden ihraç etmekle tehdit ederler. Bugün, dün olduğu gibi, milletvekilleri partilerinin siyasi tutsaklarıdır. Parlâmenter demokrasimiz bu tutsaklık nedeni ile bir türlü güçlenip, toplumcu bir nitelik kazanamamakta ve siyaset özellikle lider kadrolarının çıkarına göre yapılmaktadır. AKP’de hiç kimsenin genel başkanın uçaklarını, insafsızca harcadığı milyonları, asgari ücretin 1400 lira olduğu bir ülkede yaşadığı lüks yaşamı sorgulayamaması hep bu yüzdendir. Oysa demokrasinin cesur yürekli siyasilere ihtiyacı vardır ama onlar ülkemizde namevcuttur.

YA SENDİKALAR?

Demokrasinin ürünü olan sendikalar da varlıklarını borçlu oldukları demokrasiyi güçlendirmek sorumluluğu altındadır ama bu sorumluluğu yeterince yerine getirdikleri söylenemez. Siyasi partilerin anti-demokratik yapısını eleştiremezler çünkü kendi içlerinde demokrasi bir dar boğaza sokulmuştur. Benim 1960’larda Amerika’da yüksek lisans yaptığım yıllarda sendika başkan ve yöneticilerini o sendikanın tüm üyeleri seçerdi. Her işyerine sandık konur ve her sendika üyesi seçimde söz sahibi olurdu. Bu yoldan sendikası ile arasında çok ciddi bir sadakat ilişkisi kurulur ve üyeler sendikanın yönetimde kendilerini sorumlu tutarlardı. Bugün de öylemi bilmiyorum ama sendika üyesinin sendikasına bağlılığının temel kuralı üyeye sendika yönetiminde sorumluluk vermektir. Delege seçimleri bu sorumluluğu tam olarak gerçekleştirmemekte çünkü delege listeleri sendika başkanının isteğine göre şekillenmektedir. İşçinin yönetime yabancılaştırıldığı böyle ortamlarda işçisinin sendikasına sadakati, bağlılığı zayıflamaktadır. Sendika içi demokrasinin güçlenmesi sendikalar için hayati önemdedir. Örneğin Almanya’da yürütülen toplusözleşme müzakerelerinin sonuçları o işyerindeki üyelerin onayı alınmadan imza altına alınamaz. Sözleşmelerin imzalanmasına, grev kararı alınmasına sendikayı yönetenler değil sendika üyeleri karar verir. Bu yüzden Almanya’da sendikalar güçlü ve üyenin sadakati en üst düzeydedir. Sendika içi demokrasinin yokluğu bizde 160 sendika ve dört konfederasyonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yamalı bohça sendikacılığı ile işçi hakları ancak bu kadar korunur