19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Son Kumsal’ı unutmayın

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Hopa’da sekiz yurttaşımızın ölümüne, üçünün de kaybolmasına yol açan sel felaketinin başlıca sorumlusu AKP zihniyetidir. Resmi açıklamalarda metrekareye şu kadar saatte rekor seviyede yağmur yağmasından kaynaklanan doğal afetten söz edilmesi, 13 yıldır ülkeye bir afet gibi çöken AKP’nin sorumluluğunu gizleme çabasından başka bir şey değildir. Kuşkusuz ki ülkenin dört yanında bir talan söz konusu ama özellikle Karadeniz’de insan eliyle gerçekleştirilen ve hepimizin gözleri önünde sürdürülen doğa katliamı, bu tür felaketlerin ilk nedenidir. Belgesel sinemacı Arzu Rüya Köksal 2007’de Karadeniz Sahil Yolu’nu konu edinen “Son Kumsal” adını verdiği bir film yaptı... Recep Tayyip Erdoğan’ın “542 kilometrelik bu sahil yolunu İstanbul’daki üçüncü köprüyle buluşturacağız” diyerek övündüğü bu projenin doğayı nasıl mahvettiği, insanların yaşamının olumsuz biçimde nasıl değiştirildiği, deniz kültürünün nasıl öldürdüğü, enfes bir anlatımla kare kare gösterilerek aktarılıyordu belgeselde. Çağlar ötesinden gelmiş gibi görünen, ağızlarını her açıp kollarını her oynatışlarında çevreye felaket saçan iş makinelerinin, plajdaki insanların hemen yanı başında canavarca gidip gelen greyderlerin denizi nasıl doldurduğunu, seyredene somut bir acı vererek anlatmıştı Köksal. Yalnızca Eynesil’in ya da Vakfıkebir’in değil, tüm sahil şeridinin ranta gaddarca kurban edilişinin öyküsüydü “Son Kumsal”. Doldurulan dereler, kesilen ağaçlar, ortadan kaldırılan tepeler, doğanın vereceği yanıtın habercisi gibiydi neresinden bakılsa... Bir de not düşeyim: “Son Kumsal”, Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle çekilmişti. Sonra ne mi oldu? 2008’de Ankara Film Festivali’nde belgesel dalında üçüncülük ödülü alan, Ereğli, Bartın, Amasra, Cide, İnkumu gibi yerlerde gösterimi yapılan film, 22 Temmuz 2008’de İnebolu’da seyirci karşısına çıkacakken, AKP’li Belediye Başkanı İdris Güleç’in koyduğu yasakla karşılaştı. Güleç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret edildiği gerekçesiyle filmin yönetmeni Arzu Rüya Köksal ve yapımcı Aydın Kudu’ya, “Tasınızı tarağınızı toplayıp burayı terk edin. Senin şimdi ağzını burnunu dağıtırım. Sen beni ne sanıyorsun... Defolun gidin buradan” dedi ve filmin gösterimi iptal edildi. Olayın duyulması üzerine, “Belgeseli gösterttirmedim. Başbakana hakaret ediliyordu, onun için kapattırdık” şeklinde açıklama yapan belediye başkanının, film kendisine önceden verildiği halde seyretmediği de anlaşıldı. Çünkü filmde Erdoğan’a hakaret falan yoktu, yalnızca otoyol projesine de değindiği konuşmalarından kimi bölümlere yer verilmişti. O dönemde kimi aydınların başı Erdoğan ve AKP’nin “ileri demokrasi” hamlelerinden fazlasıyla dönmüş olduğu için, çok da geniş yankı yapmadı “Son Kumsal”ın yaşadığı bu olay... Ama işte tüm gerçek, her yönüyle karşımızda durmakta şimdi...Ortada neden bir “doğal afet” olmadığını, Hopa’daki sel felaketinin ve bundan sonra yaşanacakların sorumlusunu tanımak öğrenmek istiyorsanız, işe 56 dakikalık “Son Kumsal” belgeselini izleyerek başlamanızı öneririm. Youtube’dan rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
FESTİVAL KRİZLERİ SÜRÜYORAzize Tan’ın 2006’dan bu yana sürdürdüğü İstanbul Film Festivali Direktörlüğü görevinin sona ermesi, geçen yıl Altın Portakal’da başlayan “festivaller krizi”nin sürdüğünün göstergesi... Antalya’da başlayan ve ilgili her kişi ve kurumun içinden çıkılamaz hale gelmesinde pay sahibi olduğu sansür tartışmaları, İstanbul ve Ankara’da da “yarışma iptalleriyle” yeni boyut kazanmış, festivallerin sağlığı ciddi biçimde bozulmuştu. Bunun üstesinden kişisel görev değişiklikleriyle gelinip gelinemeyeceğini hep beraber göreceğiz. Adana Altın Koza bu yıl için hayli zengin bir program açıkladı. Ama örneğin Altın Portakal’ın iki hafta önce yapılacağı açıklanan basın toplantısından ses seda yok... Belgesel ve kısa filmin yanında ulusal yarışmanın da iptal edileceği, yani “sorun çıkartan her kategoriden kurtulmanın amaçlandığı” söylentileri dolaşıyor ki bunun Altın Portakal’ın bitkisel hayata girmesi, kısa süre sonra da ölmesi anlamına geleceği çok açık. Kendi adıma en çok varlığını yokluğunu bunca yıldır anlayamadığım “sektör”ün ne tepki vereceğini merak ediyorum. Altın Portakal’ı radikal yapısal değişikliklere gitmeden sürdürmek, bu ülke sinemacılarının başlıca görevi olmalıdır.