19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sosyal medya yalanları

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Dört dörtlük bir “sosyal medya” kullanıcısı sayılmam. Facebook hesabım yok... Twitter’a da Recep Tayyip Erdoğan Gezi direnişinin en sıcak günlerinde, 15 Haziran 2013’te “Twitter diye bir baş belası var...” dediği için girdim. Demese, belki de halen twitter’dan da uzak duruyor olacaktım. 
Ufak tefek kimi yararlarını görüyorum elbette ama sosyal medyanın “alternatif” oluşturduğuna, “özgürlüğü”ne, “doğru bilgi verdiği”ne, “serbest iletişim ağı” vb. yarattığına kesinlikle inanmıyorum. Daha çok haberleşme ve reklam platformu niteliği öne çıkıyor. Yazınızın, kitabınızın, seyrettiğiniz televizyon programının reklamını yapıyorsunuz, arada da fikir beyan edip tepkinizi ya da sempatinizi ilan ediyorsunuz, sağa sola laf atıyorsunuz, “sanal samimiyet” gösterilerine çıkıyorsunuz. Tabii diyelim ki kahvaltıda ne yediğinin, gittiği tatil beldesinin reklamını yapanlar da oldukça bol. 
Kısacası, nicelik açısından “ana akım medyaya” göre belki daha çeşitlilik ve renklilik arz etse de nitelik açısından pek bir farkı yok bana sorarsanız. Aynı kirlilik, aynı yalan dolan, aynı aptallaştırıcı virüs yayma tavrı... Arada bir de biraz eğlence, o kadar. 
Sosyal medyada son günlerde aniden tavan yapan Çin düşmanlığına bakıyorum da örneğin, bunun düğmeye basan bir parmak olmadan gerçekleşemeyeceğini net biçimde söyleyebiliyorum. Sosyal medya, özgür iletişim falan diyoruz da sonuçta gündeme gene “gündem belirleyiciler” yön veriyor. 
Önce Yulin’deki geleneksel bir festivalde köpek eti yenilmesine karşı dünya çapında kampanya başlatıldı, ardından da klasik Uygur meselesi gündeme sokuldu. Sosyal medya kullanıcılarının büyük çoğunluğu da sorgusuz sualsiz “İnsanlık dışı Çinlilerin zulmü”nden dem vurmaya başladı. 
Yalnızca Çinlilerin değil, dünyanın o bölgesindeki pek çok halkın mutfak kültüründe binlerce yıldır köpek etinin belirgin bir yeri var ve köpek eti yemenin kuzu, koyun, dana, tavuk eti yemekten hiçbir farkı yok. Korelisi, Japon’u, Taylandlısı, Singapurlusu beş bin yıldır yiyor, çorbasını içiyor. Son iki üç gün içinde mutlaka kırmızı et yemiş insanların klavye başına geçip “Barbar Çinliler köpek eti yiyor” tantanasını yayması, akla yalnızca “Dinime küfreden Müslüman olsa...”yı getiren bir manipülasyon çabasından başka bir şey değil.

GERÇEĞİN KATLİ
Çin’in Batı tarafından sürekli kaşınan uluslararası üç ana sorunu vardır: Tayvan sorunu, Tibet sorunu, Uygur sorunu. Dikkat edin, her dört beş ayda bir bunlardan biri uluslararası medyanın önceliği halini alır, gündem oluşturur. Şimdilerde, sosyal medyada da gaz veriliyor görüldüğü üzere. 
10 Temmuz 2009 tarihli Hürriyet gazetesini internetten bulup, dokuz sütuna yayılan sürmanşetine bir bakın: “Sincan katliamı / 140 Uygur Türkü öldürüldü.” 
Habere eşlik eden ve ön sayfanın yarısını kaplayan fotoğrafta da birkaç otomobil ve yerde yatan birkaç insan görünüyor. Aynı fotoğraf, aynı günün Radikal, Milliyet, Posta gazetelerinde de kullanılmıştı. O fotoğraf, o tarihten iki buçuk ay önce Çin’in en doğusunda yer alan ve kuzeybatısındaki Sincan’dan binlerce kilometre ötedeki Hangzhou’da yaşanan bir trafik kazasına aitti ve yerde yatanlar da Han Çinlisi’ydi. Başta Hürriyet olmak üzere, adını verdiğim gazetelerin hiçbirisi yaptığı yalan haber nedeniyle okurlarından özür dilemedi. 
Şimdilerde twitter’da da ilgisiz alakasız fotoğraflarla “Çin zulmü” protesto ediliyor ve abartmadan söylüyorum ki dolaşan fotoğrafların bir teki bile gerçek değil. Ama yalandan kim ölmüş... Üstelik sosyal medyada “özür dilememek”, çok daha kolay.