24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sosyalizmi savunan tek İslamcı: Nurettin Topçu

Rafet Ballı

Rafet Ballı

Gazete Yazarı

A+ A-

İLEM sempozyumunu, hatırlattıklarını yazmaya devam. 

Konu malum: 1960-80 arası İslamcı dergilerdi. 

Aslında: Dergiler üzerinden İslamcılığın yakın tarihi. 

*** 

Konuşmacıların ortak vurgularından biri anti-komünizm üzerineydi. 

Anlatılanlardan çıkardığım sonuç: 

1960’ların ortalarından itibaren “tercüme İslam” ortaya çıkar. 

Geleneksel İslam’la belli bir kopuş yaşanır. 

Fakat: İki damarın da siyasal refleksleri ortak. 

Dünyadaki saflaşmada Amerika cephesindeler. 

Anti-komünizm ortak ideoloji. 

*** 

Alev Erkilet, iki istisnaya dikkat çekti: Nurettin Topçu ve Ercüment Özkan. 

“Sadece ikisi anti-komünizme katılmadılar.” 

İstisna olabilmek o dönem için önemli. 

1950 ve 60’lar: Türkiye, ideolojik terörün adeta laboratuvarı. 

Anti-komünizm: Amerikan soğuk savaş cephesinin amentüsü. 

Gelenekçisi, selefisi fark etmiyor: İslamcı camia Amerikancı cepheye savrulmuş. 

Fakat ikisi: Ayrı durmaya cesaret edebiliyor. Doğrusu, bu yönleriyle bilmiyordum. 

*** 

Özkan’ı sonra yazacağım (1995’te vefat etti). 

Sadece bir not: Özkan’la uzun bir söyleşi yapmıştım (1990). 

Henüz yayınlamadığım söyleşiyi tekrar okuyacağım. 

*** 

Bugün Nurettin Topçu’dan (1909-75) söz edeceğim. 

Önce birkaç anekdot. 

Topçu’yla ilgili ilk sözel bilgiyi 1980’lerde aldım: Nihat Çetinkaya’dan (Ülkü Ocakları’nın ilk başkanlarından). 

Yargısı olumsuzdu: “Türk milliyetçiliğine karşı Anadoluculuğu ortaya attı.” 

*** 

Topçu hakkında bilgim yoktu. 

Birkaç kitabını aldım. Şaşırtıcı bir makalesine rastladım. 

“Kanlı Pazar”daki saldırgan İslamcıları eleştiriyordu. 

Tarih: 16 Şubat 1969 Pazar. Solcu gençlik İstanbul Taksim’de toplanmış. 

Amerikan 6. Filosunu protesto edecektir. 

Fakat: İslamcılar mitingi basar. Gençlere saldırır. 

Sonuç: 2 ölü, onlarca yaralı. 

*** 

Topçu Kanlı Pazar için şöyle yazmıştı “Devlet ve Demokrasi” kitabında. 

“Son olaylar, âlemşümul ve ebedî ruh kuvveti olan İslâm dâvasını bu topraklarda tam bir iflas noktasına götürecek kadar korkunçtur.” 

Saldırgan İslamcı grupları suçlar: 

“Müslümanlık bu değildir. Siz bu hareketinizle en şaşkın sapıkların safında yer almış bulunuyorsunuz.” 

Ve bir çağrı yapar: 

“Her şeyden evvel İslâm’ı bulunuz ve önce Allah’tan, sonra da kendilerine zulmettiğiniz kardeşlerinizden af dileyiniz.” (Bak: Kin ile Din Birleşmez makalesi). 

*** 

(Ara not: Yine İLEM sempozyumunda anlatıldı. 

Topçu ilk anda İslamcıları böyle suçlamış. Fakat sonradan kısmen geri atmış. 

İlgili yazısını bulamadım. Sadece kaydediyorum.) 

*** 

Devam edelim. 

Topçu uzun süre gündemimden çıktı. 

5-6 yıl önceydi. İslamcı bir dostumla sohbetteyiz. 

Konu: Tarikatların, cemaatlerin savrulmuşluğu. 

İslamcılığın yazılmayan tarihini iyi bilir. Özellikle perdenin arkasındakileri. 

Bir iddiası vardı. 

“Yıl 1952: Nakşibendi şeyhi Abdülaziz Bekkine ölür.” 

“Postuna Nurettin Topçu’nun oturması bekleniyordu. Fakat olmaz...” 

“Sonra, Gümüşhanevi silsilesinde Mehmet Zahid Kotku öne çıkar.” 

Sordum: Topçu posta otursaydı ne olurdu? 

Cevap fazla iddialıydı: “İslamcılığın tarihi farklı yazılırdı.” 

*** 

Öyle mi olurdu, bilemem. 

Fakat: “Tercüme İslam” böylesine dizginsiz kalmayabilirdi. 

Geleneğe dayalı “yerli” İslam güçlü bir damar olabilirdi. 

*** 

Topçu’nun Nakşibendi postuna oturmasını kim engelledi? 

İslamcı dostum o sohbette devleti ima etmişti. 

Tarikatların tarihini iyi bilen Müfit Yüksel’e de sordum. 

“Devletin engellediği hep konuşulur. Fakat belgesi yoktur.” 

*** 

Prof. Dr. İsmail Kara’ya başvuralım. 

Prof. Kara, İslamcılığın tarihini en iyi bilen akademisyenlerden. 

O da, 1952’de bir kırılma yaşandığını tespit ediyor. 

“Muhafazakâr-dindar çevrelerin, İslâmcıların Nurettin Topçu fikriyatı ile aralarına giderek daha fazla mesafe koymalarının tarihi çok partili hayata geçildikten, özellikle de 1952’den sonra başlar.” 

Sonrasında muhafazakârlık ve İslamcılık Amerikan cephesine savrulmuştur. 

“Bir başka şekilde söylersek Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrası şartlarda ABD ve kapitalist dünyaya doğru kayışı ve sağ-muhafazakâr-milliyetçi (sonra İslamcı) çevrelerin komünist tehlikesi karşısında bu çizgi üzerinde yer almasıyla alakalıdır.” 

*** 

Topçu hakkındaki son notlarımızı aktaralım. Önemi kendiliğinden ortaya çıkar. 

Cumhuriyet’in Fransa’ya okumaya gönderdiği ilk öğrencilerden (1928). 

Fransa’da felsefe okudu. Sorbon’da felsefe doktorası yapan ilk Türk. 

1939’da Hareket dergisini çıkardı. 

Nakşibendi Şeyhi Abdülaziz Bekkine’ye intisap etti. 

Marksizme karşıydı. Fakat bir tür İslam sosyalizmini savundu. 

Ahlak ve isyan ahlakı temel ilgi alanıydı. 

Hallacı Mansur: Topçu’ya göre isyan ahlakının ideal tipiydi. 

*** 

Devam edeceğim.