24 Nisan 2024 Çarşamba
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Söylenmesi gereken söylenmeyince...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

İnsanların ve kurumların parasal kaygıları anlaşılabilir. Ancak her şeyi ekonomik dolayısıyla görüntü satmak üzerine kurgulayıp söylenmesi gerekeni söylemezseniz belki kısa dönemde siz kazanabilirsiniz ancak uzun erimde ülkenin kayıpları büyük olur. Sözü Şansal Büyüka ve Mustafa Denizli’ye getirmek istiyorum.

Bilindiği gibi Fenerbahçe Bursa karşı sahasında(deplasman) bir puanı zor kurtardı. Bursaspor son 15-20 dakikayı adeta tek kale oynadı. Sow’un topu kontrol edemediği bir gol durumunun dışında Fenerbahçe son dakikalarda Bursaspor’un kalesine bile gidemedi. Ev sahibinin direkten dönen topu, karşı karşıya kaçırılan gol durumları, kaleci Volkan Demirel’e çarpıp dışarı giden topları peş peşe geldi.

Ancak Lig TV’nin iki büyük(!) yorumcusunun ilk sözleri “maçı iki takım da kazanabilirdi” oldu. Maraton’un küçük(!) yorumcusu Tümer Metin’e sıra gelince işin öyle olmadığını söylemeye çalışıyor ama o da büyüklerine saygısından söylenmesi gerekeni söyleyemiyor. Fenerbahçe’nin gün geçtikçe eridiğini, bu erime ile ligin sonunu çok farklı, herkesin beklemediği bir yerde bitireceğine ilişkin yorumların yapılamadığı ya da bilinçli olarak yapılmadığı ortada iken biz de oturup onları izliyoruz.

Çünkü görüntüleri izleyebileceğimiz yer orası, yapabileceğimiz ise salt bu köşeden doğruları söylemek oluyor. Çünkü oralarda bize söylenmesi gerekeni söyletmiyorlar. İkiyüzlülük medya dünyasının olmazsa olmaz davranış biçimi oldu. Bu dünyanın çok büyük çoğunluğu her şeyi hesaplayarak konuşuyor. Fincancının katırlarını ürkütmeye kimse yanaşmıyor. Medyada ikiyüzlülük öylesine büyük boyutlara ulaştı ki Edward S. Herman kocaman kapsamlı bir kitap bile yazdı. Kitabın adı Medyada İkiyüzlülük...

Yorum yaparken içtenlikli davranmamak, anlaşılır dilin en büyük düşmanıdır. Kişinin gerçek amaçları ile söylediği amaçları arasında uçurum varsa, kişi, mürekkep fışkırtan mürekkepbalığı gibi sanki içgüdüsel olarak uzun sözcükler ve içi boşaltılmış deyimlere yönelir. İşte o zaman söylenmek istenen söylenmemiş oluyor.

Söylenmesi gereken söylenmeyince neler olduğunu Konfüçyüs’ten öğrenelim. Çin’in 2500 yıllık yaşamına adını yazdıran büyük filozof Konfüçyüs’e bir gün sormuşlar: “Bir ulusun tüm yönetimi sana bırakılsaydı ilk önce ne yapardın?” Yanıtı şöyle olmuş: “İlkin dili düzeltirdim. Çünkü, dil düzgün olmayınca söylenen söylenmek istenen değildir; söylenen söylenmek istenen olmayınca yapılması gereken yapılmadan kalır; yapılması gereken yapılmadan kalınca törelerle sanat geriler, törelerle sanat gerileyince de adalet yoldan çıkar; adalet yoldan çıkınca halk çaresiz kalır. İşte, söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Bu her şeyden önemlidir.”

‘BİZE ÖZ TÜRKÇE YARAŞIR’

Söylenmesi gerekeni büyük bir yüreklilikle söyleyen bir Öz Türkçe tutkunu tanırım. Tanırım dediğime bakmayın beş yıla yakın bir zamandır sesiletir(telefon) ile konuştuğumuz halde henüz bir araya gelemedik. Kendini “Bilge Önder Atatürk’ün Dil Devrimini doğru alılmamış bir öz Türkçe tutkunu” olarak tanımlayan Tarık Konal büyük bir özveriyle, medyadaki öz Türkçe karşıtlarına Türkçe öğretmeyi özgörev edinmiş. Her gün okuduğu gazetelerdeki köşe yazılarını ya da haberlerin içindeki dil yanlışlıklarının doğrularını, yazarlarına öz Türkçelerini elektronik posta aracılığıyla gönderiyor.

Bizim dostluğumuz, Ağabey, Kardeş ilişkimiz de böyle başladı. Öz Türkçe öğretmenliği beni öylesine etkiledi ki, yazdığım her yazıdan sonra “acaba bu yazımdan sonra Tarık Ağabeyim bana ne öğretecek” diye elektronik postasını bekler duruma geldim. Beni “dil kardeşim, düşündaşım” olarak niteleyen Tarık Ağabey öz Türkçe konusundaki eleştirilerini, dildaşı olarak kabul ettiği arkadaşlarına yazdığı övgüleri bir betik (kitap) haline getirdi.

Kitap, yine bir Öz Türkçe tutkunu olan Hami Karslı’nın giriş yazısıyla başlıyor. Sayın Karslı, Tarık Ağabey için “Bir Ulusal dil savaşımcısı Tarık Konal” diyor, yazısını Alman düşünür Wilhelm Humbolt’tan alıntı yaparak sürdürüyor: “Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir varlıktır. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilebilir.”

Tarık Ağabey’in bütün çabası da ulusal dilin yitirilmemesi, ulusal duygularımızın yerinde kalması içindir. Bu kaygıyla “Bize Öz Türkçe Yaraşır” adlı betiğini bize özellikle de gençliğimize armağan etti. Cinius Yayınları’ndan çıkan betik öz Türkçe tutkunlarının başucu eserlerinden biri niteliğinde. Kitabın arka sayfalarına eklenen yaban sözcüklerin öz Türkçe karşılıkları ise esere sözlük niteliği de kazandırıyor. Ulusal dilimizin yitirilmemesi için bu betiği okuyalım, daha fazla öz Türkçe tutkununa ulaştıralım...