20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Toprağımızı ve kesemizi kurtaracak Kırmızı Solucan Devrimi

Dr. Cezmi Saday, 15 yıl önce kendi deyimiyle ‘Kırmızı Solucan Devrimi’ni başlattı. Sırtını solucanların 3,5 milyar yıllık tecrübesine ve doğayla dostluğuna dayayan Saday’ın çalışmaları çoktan ülke sınırlarını aşmış vaziyette

Toprağımızı ve kesemizi kurtaracak Kırmızı Solucan Devrimi
A+ A-

Füsun İkikardeş

Dr. Cezmi Saday, asıl mesleği olan çocuk cerrahisi uzmanlığından sonra tarım, gübre, solucan işine girdi. Ah çiçekler soldu, vah ağaçlar kesildi diye ağıt yakan çevrecilerden değil... Üniversitelerle bilgi alışverişinde bulunurken kendi arazisinde üretimi sürdürüyor ve çiftçileri, sanayicileri bilgilendirme toplantılarına da yetişmeye çalışıyor. Aydın’da yaşıyor, ama onu İstanbul’da yakaladık. Yoğun programı arasında sorularımızı yanıtlamak için zaman ayırdı, telefonunu bir saatliğine susturdu.

TÜRKÇEMİZİ KORUMAK GİBİ

| Hekimlikten sonra nereden aklınıza geldi solucan dünyası?

Hep şuna inandım: Tedavi edici hekimlikten çok koruyucu hekimlik... Çünkü toprağı koruyamazsak insanlarımızı ve çocuklarımızı, geleceğimizi ve bağımsızlığımızı koruyamayız. Güzel Türkçemizi korumak gibi, sağlıkta sosyalizasyona ve koruyucu hekimliğe önem vermek gibi... Toprağı korumak, onu doğru işlemek bir memleket meselesidir.

| Ekolojik tarıma girme nedeniniz bu mu?

Esasen tarımdan çok anlayan biri değildim. Bir zamanlar arpayla buğdayı bile net ayıramazdım. Fakat bir hekim olarak şunu net biliyorum, bize dayatılan paketlenmiş gıdalarla, GDO’lu ürünlerle, o ürünlerle beslenen tavuğun eti ve yumurtasıyla, o ineğin sütü ile sağlıklı olunmaz. Milyonlarca ton kimyasal gübre ile, yüz binlerce ton ot öldürücü, böcek öldürücü ile olmaz. Oysa başka bir dünya mümkündür ve mecburdur. Bize dayatılan yapay dünyayı reddediyorum.

MARSHALL YARDIMIYLA BAŞLADI

| Bu konuda hangi adımları attınız?

15 yıl önce bir seyahat yaptım, mesleğimden dolayı 40 yıl uzak kaldığım köyüme döndüm. Amacım harman yerine yeniden sırtüstü uzanıp, çocukluk çağımın yıldızlı dünyasını tekrar görmekti. Fakat göremedim. Çünkü 1960’lı yıllarda “Marshall yardımı” adı altında “toprağınızı coşturacağız, daha çok ürün vereceğiz” diye Türkiye’ye bir tarım modeli dayatıldı. Ellerinde toprak canavarları, ilaçlar, kimyasallar ve tanımadığımız tohumlar vardı. Sürün dediler, toprakları Marshall traktörleri ile hunharca sürdük, atın dediler, avuç avuç zehir attık, ekin dediler, kendi kendini kısırlaştıran öjenik kıyamet tohumlarını ektik. Sonuç olarak ortada ne köy kaldı ne de geleneksel tarımı bilen köylü. Bu manzara beni çok üzdü...

| Ve köyünüze kavuşmak için tarımda karar kıldınız...

O zaman ayakkabı fiyatına arazi satılıyordu, çünkü köylü kazanmıyordu. Rugan ayakkabı yerine arazi aldım, hiç yapamazsam kavak gibi çam gibi en kolay ağaçları dikerim dedim. Envai türlü meyve olsun, ilaçsız olsun, lezzetli olsun, ekolojik olsun, ekonomik olsun, eğlenceli olsun, sürdürülebilir ve kalıcı olsun dedim. Binlerce ağaç diktim. Ama toprak son derece zayıf düşmüş, adeta can çekişiyor... Mecburiyetten solucan gübresini keşfettim. O günden beri müthiş bir serüven yaşıyorum.

SOLUCAN GÜBRESİNİN FANTASTİK ÖYKÜSÜ

| Solucandan gübre mi olur?

Çok ilginç, derin bir konu. O andan itibaren diktiğim binlerce ağaç için araştırmaya giriştim. Şunu gördüm: Belirli bir cins solucan çok hızlı çoğalabiliyor. Bunlar, doğadaki biyolojik atıkları, bitkisel veya hayvansal organik atıkları çok hızlı sindirim sisteminden geçiriyorlar. Sindirim sistemleri neredeyse 3,5 milyar yıldan beri evrimleşmiş bir biyo-nano teknolojik fabrika. Yani biyolojik atığı işleyip tekrar toprağa geri veriyor. İşte bu dünyanın en kaliteli gübresi.

| Dünyada ilk keşfeden siz misiniz?

Hayır değilim. İlk keşfeden 3,5 milyar yıl önce solucanların kendisi. Bilim şu soruyu soruyor: Solucan bunu nasıl yapıyor? Biz buna vermikültür diyoruz. Yani, o solucanlara istedikleri yaşam ortamlarını sunmalıyız, daha çok çoğalmalılar. Daha çok çoğalırlarsa biyolojik atıkları daha çok tüketebilecekler. Temiz bir dünyaya hizmet edecekler. ABD, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda, Küba, Venezuella, İsrail yıllardan beri solucanları temiz gübre için kullanıyorlar. Biz haberdar değiliz.

ÖNCE İRADE OLSUN Kİ UYGULAYALIM

| Yatırım maliyeti yüksek, süresi uzun mu?

Büyük bir yatırım gerekmiyor, güçlü bir irade gerekiyor. Herhangi bir bitkisel atığı kompostlaştırmak için basit bir delikli boru, birkaç bin liralık bir havalandırma cihazı ve kompost yapma bilgisi yeterlidir. Toplumumuz kimyasal kullanıp zehirlenecek mi? Yoksa bize dayatılan kapitalist tarım enstrümanlarını reddedip, kendi milli tarım politikasını oluşturup geliştirecek mi? Bunun adı küresel sisteme başkaldırmadır. Halka çok korkutulduğu şu sözcüğü yeniden sevdirmemiz lazım: Devrim.

KOMPOSTO SOLUCANI ÜRETELİM

“Bu ülkenin iklimsel özelliği ve atık zenginliği komposto solucanı ve solucan gübresi üretmeye son derece elverişli. Örneğin benim yaşadığım Aydın’da yılda 1 milyon tondan fazla hayvan gübresi atılıyor, değerlendirilemiyor. Zeytin, pamuk, sebze, meyve, bozulmuş mısır silajı, üzüm cibresi, kağıt atıklar var. Hepsi altından değerli. Ya da Isparta’nın gül fabrikaları var, sabun, kolonya üretiyor. Her hasat dönemi sonunda, on binlerce ton gül posası atığı oluşuyor. Bu atık, kanalizasyonları tıkıyor, bir süre sonra kokuşuyor, içinde bakteriler ürüyor ve çevresel tehdit oluşturuyor. Oysa tamamen organik madde. Biz bunu kompost yapsak ya da solucan gübresine çevirirsek atıktan para kazanmış oluruz.

Artık milletçe uyanma vakti gelmiştir. Kendi milli tarım devrimimizi yaratmak ve yaşatmak zorundayız. Ekolojik, ekonomik ve sosyal yönden yıkıcı güçlere karşı irademizi ve öz kaynaklarımızı bilimin ve aklın ışığında hayata geçirmek zorundayız. Aksi halde emperyalizm bizi yutacaktır.”

KİMYASAL GÜBRE LOBİSİ

“Hükümet birkaç ay önce hayvansal ve tarımsal atıklardan gübre üretimini teşvik kapsamına aldı. Tarım Bakanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı art arda yaptıkları açıklamalarda toprakların adeta zehirlediğine işaret ederek, neredeyse kimyevi gübreyi ülkeden tamamen çıkaracaklarına, ülke olarak biyolojik gübreye geçeceğimize dair güçlü açıklamalar yaptı. Kimyasal gübre lobisi ne yaptı peki? ‘Yapamazsınız’ dedi. Danışmanları başbakanı kandırıyor, ‘Türkiye bu kadar biyolojik gübre üretemez. Bunu hiçbir ülke başaramadı, siz mi başaracaksınız?’ gibi ifadeler kullandı ve kimyasal gübre olmadan artan nüfusunun beslenemeyeceğini iddia etti. Bu iddia emperyalist bir yalandır. Ülke olarak bunlara hodri meydan demeliyiz. Siyasal görüşümüz ne olursa olsun, milli tarımın önünü açan kararlara sahip çıkmamız gerekiyor.”

ÇAMURU ARITMAK MÜMKÜN

“Solucanlar gübre üretirken kendi sayılarını da yılda onlarca kat arttırırlar. İşte anahtar budur: Biyo-kütle kompost solucanı üretimi. Bu solucanları yeni gübre tesislerinin kurulumunda kullanabileceğimiz gibi, organik tavukçuluk ve kültür balıkçılığı gibi sektörlerde protein kaynağı olarak kullanabiliriz. Toprak solucanları yeni bir devrim sürecinin ve sürdürülebilir ekolojik kalkınmanın lokomotif gücü olabilir.”

Son Dakika Haberleri