20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Tahrir Meydanı'ndan Taksim'e...

Metin Tükenmez

Metin Tükenmez

Eski Yazar

A+ A-

Bilgisunar(internet) çağında insanların bir anda meydanları doldurmasının altında yatan gerçeğin sosyal medya olduğunu bilirsiniz. Bir Mısırlı Tahrir Meydan'ında yaşananları biri video kaydı yaparak You Tube'a yükledi, video hızla binlerce kişiye yayıldı. Ortadoğu'da "Devrimin Kıvılcımını Çakan Volg" olarak bilinir hale geldi. Eylem çağrısı bilgisunardaki ağlardan arkadaşlar, aile, her türlü bağlantıları içine alan sosyal ağlara yayıldı. Ağlar salt bireyleri değil, tek tek bireylerin ağlarını da bağlıyordu. Futbol takımlarının en başta da el-Ehli'nin aynı zamanda polisle mücadele konusunda uzun bir geçmişi olan rakibi Zamolek Sporting'in taraftar ağları özellikle önem taşıyordu.

Böylece 25 Ocak'ta on binlerce kişi Kahire'nin sembolik anlamdaki ana meydanı Tahrir'de(anlamı özgürlük) buluştu, polisin saldırılarına direnerek meydanı işgal etti, orayı devrimin görünür kamusal mekânına dönüştürdü. Sonraki günlerde kentli yoksullar, dini azınlıklar, bazıları çocuklarıyla birlikte çok sayıda kadının da aralarında yer aldığı her kesimden insan kurtarılmış meydanın güvenli ortamını, yüz binlerle ifade edilen bir kalabalıkla gösterilerini gerçekleştirebilmek, Mübarek'in istifa etmesi, rejimin son bulması çağrısında bulunmak için kullandı. Sonrasını biliyorsunuz. Tahrir'de iki milyona yakın insanın gösteri yapması, İsyan Cuması olarak bilinen 28 Ocak 2012 günü emniyet güçlerinin gösterileri sona erdirme yönündeki şiddetli çabası protestocuların kararlılığı ile karşılaştı, protestocular yüzlerce kişinin yaşamını yitirmesi, binlerce kişinin yaralanması pahasına şehrin çeşitli bölgelerini ele geçirdiler.

***

El-Ehli futbol takımı taraftarlarının Mübarek'e karşı protestolarda oynadığı önemli rol emniyet güçleri tarafından unutulmadı. 1 Şubat 2012'de Port Said'de yerli bir takımla el-Ehli arasında oynanan maç sırasında Port Said takımının taraftarı kılığına girmiş yüzlerce silahlı çete mensubu el-Ehli oyuncuları, yandaşlarına saldırdı. Stadyumda bulunan polis kuvvetleri herhangi bir girişimde bulunmadı. 74 kişi öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Mübarek'in eski rejiminin polis kuvvetlerinin apaçık işbirliği, askeri rejimin bu saldırganlığa izin vermesi 2, 3 Şubat 2012'de Kahire'de şiddet olaylarının görüldüğü gösterilere yol açtı. Binlerce kişi polis binalarına el-Ehli bayrakları astı. Birkaç kişi öldürüldü ve yüzlerce kişi yaralandı.

Dolayısıyla bilgisunar ağları, cep telefonu ağları, önceden var olan sosyal ağlar, sokak gösterileri, kamusal meydanların işgalleri, bunların hepsi de Mısır devrimini başlatan kendiliğinden, büyük ölçüde lidersiz, çok biçimli ağların ortaya çıkmasını sağladı. Allagui ve Kuebler'in değerlendirmesine göre; "Rus Devrimi'nden siyasi liderliği, Fransız Devrimi'nden halk inisiyatifini öğrendiysek Tunus ve Mısır'daki Arap devrimleri de ağların gücünü göstermiştir."

Ağların gücünü Gezi parkı ve Taksim'de de gördük. Neyse ki ülkemizdeki futbolseverlerin yaptığı eylemler Mısır'da yaşananlara benzemiyor! Hele el-Ehli takımının maçı sırasında ortaya çıkan görüntüler Olimpiyat Stadı'ndaki 1453 Kartalları'nın sahaya girmesiyle hiç ama hiç örtüşmüyor!

Roberto Mancini

Galatasaray'ın İtalyan teknik direktörü Roberto Mancini'nin ekibiyle birlikte yıllık maliyeti yedi milyon Avro'yu bulmaktadır. Görevi profesyonel yani işini bilen futbolcuları teknik ve taktik açıdan yerinde kullanmak olan bir insana Sermaye Piyasası'nda hisseleri dolaşan bir kulüp tarafından bu denli hesapsız ödeme yapılması bir üçüncü dünya uygulamasından başka bir şey değildir. Galatasaray A.Ş. bir futbol takımı değil. Örneğin; bir demir-çelik firması olsaydı böylesine hesapsız harcamalar yüzünden şu anda kapısına kilit vurulurdu.

Öte yandan futbol gibi çok değişkeni, boyutu olan bir etkinlikte, altta üretim yapmıyorsanız, kulübün yapılanmasında birçok eksiklik varsa, bunların hiçbirini gidermeden teknik direktöre olmadık paralar verilerek insanların, yandaşların gözünde büyük bir yanılsama yaratıyorsunuz demektir.

Ben paradan puldan anlamam, borsanın ise yanından geçmem. Ancak uzmanların söylediğine göre Galatasaray'ın 2012-2013 bilançosunda 724 milyon Lira borç son iki sezondaki zararı ise 120 milyon lira olarak açıklanmıştır. Bu durumda şunu söyleyebiliriz: Ünal Aysal Galatasaray Kulübü'nü kurumlaştırmak için yola çıktı ama eylemiyle söylemi birbirini tutmuyor. Mancini'ye verilen para sanki yeni kapitülasyonlar. Bu arada öğrencilerimin bana son günlerde sorduğu soru, Mancini'nin Galatasaray'a yakışıp yakışmadığıdır. Neden yakışmasın, yedi milyon Euro'nun gücü her kesi her yere yakıştırır!

Eflatun'dan

Batı dünyasındaki ilk yüksek öğrenim kurumu olarak bilinen Atina Akademisi'nin kurucusu Eflatun(MÖ 427-MÖ 347) yaşamının ilk dönemlerinde devlet yönetiminde görev almak ister. Aynı zamanda sporcu, geniş omuzlu olduğu için Platon olarak anılan antik dönem filozofu devleti yönetenlerin durumlarını, erdem ve adalet anlayışlarını görünce, "Ya devleti filozoflar yönetsin ya da yöneticiler filozof olsun" diyerek kurduğu okuluna döner, hocası Sokrates'ten aldığı bilgilerini okulundaki öğrencilere aktarır.

Aristo gibi insanlığın 24 yüzyılına damgasını vuran bir ökeye(bilge kişi) hocalık eder. Ancak filozofun ömrü bilge kişilerin devlet yönetiminde olduğunu görmeye yetmez. Sizce Eflatun'dan günümüze devlet yönetiminde değişiklik var mı, varsa nedir? Hocası Sokrates'in baldıran zehri ile ölüme mahkum edilmesinden etkilenerek toplumda erdem ile adaleti aramaya başlayan Platon'dan sonra insanlık erdem ve adalet konusunda ne kadar aşama yapabildi?